yaklaşımlarÖzkan YıkıcıÖylesi yazı da mı olur! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Öylesi yazı da mı olur! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bugün 6 Şubat 2018 yılı; yazı yazarken hep derin konu veya gelişen olaylar ekseninde dolaşmak amacında değilim. Şöylesine bir makale ele alacam. Gün simgesiyle başlayıp, gelişigüzel devamlılıkla yazı yazacam. Olurmu olmazı da yazının sonunda ben kendimce değerlendirip, yorumu da size brakacam. Kesin olan, hep sorunlarla yüklü bilgi ve yorumlarla değil de daha basit güncelik düşüncelerle kendimce deneme yapıp kendime yazacağım makale olarak deneğim olacak….

Bugün 6 Şubat Salı. Normal prokramımda öğleden sonra ratyo televizyon prokramı var. Yazıyı yazarken ise prokramı bitirip,konuları işleyerek klavyenin başına oturdum. Sabahleyin gökyüzünü kaplayan tozlu hava galiba biraz aralandı. Eskiden bahar havasında gökyüzünden pırıltılarla birlikte yükselen çicek kokuları yayılırdı. Son dönemde ise ansızın ve sık sık normal gökyüzümüzü toz bulutları sisle kardeşleşip kuşatıyor. Artık, insanlarımız dahi “Etrafımızda bonbalar yağarken, bize de toz bulutlar nasip oluyor” düşüncesi yerleşiyor! Sabahleğin uyanırken adeta bu pis hava ile etrafta bolca “Grip” hastalık sesleri ile birlikte yaşamaya başladım!

Neyse; bugün 6 Şubat… Bazen basit tarih imgesiyle günlerin rakamsal ifadeli ay isimlendirilmesini kulanırız. Oysa, zaman zaman bu basit günceliğe ilgili günün anımsatıkları veya yaşanarak anılacak gün hale konulan olaylarla da yüklü güne dönüşme gerçeği vardır. Bazen dünyasalaşan, bazen sosyal değerlerle örülen böylesi günler oluşumuna, yeri geldiğinde kişisel olarak kulanılırken anımsatığı buruksal veya sevinsel değerlerle de donatılan imge haline de sokulur. Tabi ki ayni değerler, sorunlar ve alınacak derslerle dolu günlerin kendinizce anlamı oldukça hemen anımsanır. Bazen de konulan isimle verilen değerle tükenip, anımsanınca da geşmişle buruklaşan tuhaf duyguyla da ilgili günü şöylesine yaşarsınız. Arkadaşlıklar, sevgililer, dostluklarla yaşanan hazlar veya acıların da güne yüklenip anılaştığı dönemler de olur. Hele de yaşlandıkça böylesi anımsanmaların acısı bir başka olur! Geri dönüp ne yeniden yaşama şansınız var, nede geçmişten alınacak derslerle düzltme koşulları da mevcut olamadığı anda, kendinizce sorgularsınız. Ortak değerlerin olduğu günleri birileriyle tartışıp değerlendirme paydaşlık ortaklığı vardır. Fakat, bireysel düzeyde olunca, sadece kendiniz bilip, eğer başarısızlıkla sonlanınca da kahrıyla anımsamakla yetinirsiniz. Hele de ilgili gün yaşananların anımsatıcı özellikleri de olunca, adeta duygularınız banbaşka dürtülerle dolup taşar. Aldatılmak veya başarısızlıkla yanılmanın kısgacında çaresizce kendinizle uğraşıp dididinirsiniz!

Siz yaşanılanla kopup adeta o dönemin değerleri ile dıştalandıysanız, ozaman zaten sorun yok. Unutulanın yeniden anımsatıcı tetiklemesi olmadıkça gayet rahat olursunuz. Geçmişte ortak güzelikler olanların bunları ret edrek eksen değiştirmeleri sonucu da günümüz anımsatmasında ayni duygular da yoktur. Zamanında daha güzel günler için mücadele edenler veya karşısındaki kişiği seven insanlar, bu gerçekerlinden boşaldıysa anlamı da kalmaz. Ancak, mücadeledeki gerileme veya ortak değerlerdeki değişimler sonucu da artık imgenin de önemi kalmayacağı için de bu gün önemsenmez. Sosyalist olmayan güncelinde yaşayanlar, geçmişteki devrimci mücadelenin sadece romantik boyutu dışında bir şey kalmaz. Sevdiği olduğu veya ortak paylaşımı olması sonucu önemli anları anımsayanlar, kopan ilişki veya bağlardaki sahekarlıklar ortaya çıkınca da anımsanacak yön de kalmaz. Tıpkı, evliyken anlamını bilip, evliliğin ortak yaşamdan koptuğu zaman evlenme gününü anımsanmayan kişiler gibi! Sevdiğinin önemli günlerini, mücadeledeki yaşadığı önemli anları, sonlanan sevgi veya kaybedilen ortak paydaşlık nedeniyle silikleşmesi gibi.

Bu sıraladıklarım, zaman zaman bazı günelrde kişiler için önemli anımsanan, anımsandığı anda burukluk duyup duygulanılanlar veya unutulup silinen içeriklerle dolulaşanlar vardır.Bundandır ki her gün birielri için mutlaka anlamları da vardır Bunlar beynimden geçerken, etraf hala tozların kuşatılmışlık altında bulunuyor. Sanki ne 22 Ocak olayları yaşanmış, Guney ve Kuzeyde seçimler olmuş ve nede etrafımızda savaşların kirlilikleri kol gezmeğe devam ediyormuş gibidir. Herşey normal halde akıp gidiyor. Şubatın Altısında giderek ikindinin çöküşü ile bu günü de tamamlıyoruz.

Bir not: yayınlanan En iyi ses yarışmasında kendine Kıbrıslı Türk diyen Lütfiye birinci oldu. Sanırım bu konuda güzel moral boşaltım hali gerçekleşti. Kısa zaman önce kaybeden İprahim Şefki olayının eleştirisel gündemi yerine kısa da olsa Lütfiye başarısı öne çıkarılarak dün yoğun eleştirilen yarışma biçimi, şimdi kutlandı! Dün, rakiplerin daha fazla oy atarak kazandı düşüncesi, şimdi bu defa aynisi tersinden olduğu için de “başarı olarak” algılandı. Bu şuna benzer: hangi takımın şanpiyon olacağını seyircilere sorup gelecek oylarla belirlenmesi aynılaştırmasıdır.

Son dönemde Kültürleşme sorgulu sürece girdik. Hemşericilik veya etnik dinsel bakışlı ve destek ile başarının özdeşleştirdiği kültürleşme epey mesafe aldı. Burada, dönen rant ile kitlesel katılımcılık biçimleri hiç sorgulanmıyor. Hat ta, bir kişinin defalarca oy kulanıp tek kişi tek oyun dahi kural olmadığı yarışma tipi yerleşti. Konu, etnik, hemşericilik veya dinsel yakınlıkla yandaşa oy atarak, ilgili iletişim ağına para kazandırarak yapılan yarışma şekliyle, hem katılım kitleseleştirilirken, hem de içerik boıoşaltılarak sanatsal değil tarafcıl değerle böylesi yarışmalar yaygınlaştı. Öyle yaygınlaşıp doğalaştı ki Erevizyondan öteki yerel yarışmalara defalarca oy verilen parça veya eserin adını dahi bilmeyen, onca kitlesel desteğe karşın söylenmeğen ezgi ikilem paradoksu da oluştu. Ama, hemşericilik ve etniklik kazanınca övülen, kaybedilince de ayni eksenden eleştirilen kültürleşme de oluştu. Üstelik, basit tek oy kuralı dahi kolayca hükümsüzleştirildi!

İşte böyle… Böylesi bir yazı olur mu? Galiba oldu! Ordan buradan güncelden de toparlayarak, anımsamayıp unutulunca da hiçseleşen döngüden Şubatın altısı gölgesinde aklıma gelip de yazamadığım bazı uyarılarla da makalemi sonlandırıyorum. Demek ki bizce normal olan günün, kimileri için farkına varılıp anımsanan veya buruklaşan değerlerle de dolu olacağı gerçeğini de şöylesine yeniden hatırladım.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin