yaklaşımlarÖzkan YıkıcıUluslararası hakların neresindeyiz! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Uluslararası hakların neresindeyiz! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Dakika geçmiyor ki ister medya, ister güncel sohbet içinde ve isterse takınılan herhangi bir konuda hemen dilerin ucuna “Uluslar arası haklar” simgesi gelir konar. Savunulamıyan veya haklı olma kanıtı olarak bu imge hep kullanılır. Bazen de ki günümüzde sık sık olmaya başlayan gerçek ise onca ters düşünüşe karşın, ayni kavramın karşıtlarca kullanılmasıdır. Özellikle, gidrek güç ve cihaletin resmen yapısal yaşam şekli olması, posmodirincilikle okumdan tarafcılıkla algı oluşturulması sonucu, hiç de birbirine uymayan değerlerle “Uluslar arası hukuk” değimi kulanılmaktadır. Okunmadan veya bilmeden, gerektiğinde tarafcılığa güvenerek resmen yalan söylenerek, Uluslar arası haklar veya belgeler imgesi ile kendinin doğru olduğu kanıtı sık sık piyasada dolaşmaktadır. Nitekim, Kıbrısta dahi görüşmelerden deniz gaz olayına, yurtaşlık sorunundan yaşanan güncel olaylara dek sık sık haklı olma adına “uluslar arası hukuk” simgesi veya belgeler ifadesi kulanılmaktadır. Tabi ki metnin kendisi değil, savunulan veya bazen hiç içerik konulmadan kulanılan kelimelerle kendilerinin haklı olma savunuları artık normaleşti. Ayni durum sadece Kıbrıs veya çevresi için değil, dünyada da kulanılmaktadır. Krizlerin derinleşip savaşa dönüşmesi, sistemsel çöküşlere gelinirken, kulanılan yasadışılıkları örtme adıyla da yine “uluslar arası haklar” ifadesi zırh olarak örtülmektedir. Bunlar yaşanırken de güncel örneklerle ben de konuya şöylesine değinmek amacına girdim……

Her zaman ki önemli başlangıçla konuya girecem: Ne zaman Uluslar arası alanda yapılan anlaşma veya oluşan belgelerle ilgili makale yazsam, şu önemli uyarıyla girerim! Yapılan anlaşma genel olarak yeterli olmaz. Çünkü, değişik görüşlerin buluşarak ortak değerler oluşturma belgeleri toplamı olmaktadır. Uzlaşılarla olduğu ve karşıtlar da tatmin edilmek istendiği için, zaman zaman önemli sulandırmalar da belgelere girer. Ywetersiz ve günü karşılayamama tehlikeleri de vardır. Fakat; önemli bir gerçeklik de oluşur: elimizde ulaşılması gereken, uyulması zorunlu kılınan ilkeler hukuku da gerçekleşmiş olmaktadır. Artık: ulaşılacak, uygulanacak ve yetersiz ise değiştirilerek mücadele edielcek somut delilerle hareket edilen koşullar ilkeleri oluşmuş oluyor. Bundandır ki Evrensel belgelerin yetersizliği kadar, ulaşılmamış sonuçlar olarak da önemli hedef veya uyulması gereken kurallar olarak hukuklaşır. Tabi ki sistem güçleri ve tarafların bunu hukuk olarak kabulendikleri oranda….

B.M. kararlarından Uluslar arası kurulan örgütlere dek bu gerçekliklerle donatıldılar. Yetersizlikler ve ulaşılacak hedef olma ikilemi her zaman sırıtırken, günümüzde artık banbaşka yanlışlarla konu genişledi! Olmayan ilkeleri, yazılı bulunmayan metinlerin dahi sırf haklı gösterilme adına varlığı vurgulanarak haklı olma duruşları da güçle veya medya algı operasyonları ile yaygınlaştı. Hiç uzağa gitmeyelim: bunu Kıbrısta her konuda yaşarken, yazılı net metinlere karşın yalanla tersini savunarak “Uluslar arası hukuk bakımından haklı olma” savunuları hep yapılma normaleşmesine gelindi. Net yazılı Garantörlükten tutun Türkiyenin imzalamayıp adaların haklarını kabulenmediği Deniz Hukuk anlaşması gibi konularda bunları hep yaşadık. Yaşamakla da kalmayıp, haklı olduğumuzun da kesin kanıtı olarak da savunduk!Şimdi de YUrtaşlık, varlığını kabulenmeyip haklarını talep edilen Kıbrıs Cumhuriyeti gerçekelrinde tekrardan ayni yanlışı sergilemekteğiz….

Daha ileri giderek, yazılı hukuk kararlarına karşın, bunu söylemenin suç veya linç edilme davranışla karşılık verilen süreçlerden geçmeğe devam ediyoruz. Afrika gazetesindeki işkal ifadesinden tutun münhasır deniz alanı veya Kıbrıs sorunundaki durumlar hep yazılı ile söylenen çelişkili tutumlardır. Dahası, yazılı metinlere rağmen, ülkesel ters algılarla kendi yanlışın doğrusu diye savunulmaktadır. Yazılı metinlerin dahi vurgu bulması linç edilme gerekçesi olmaya yetiyor….Uluslararası belgelere rağmen, aykırı yapılan işlere “uluslar arası insan hak” diye damgalanmaktadır. Bugün konuşulan ve resmi tabu görüş haline getirilen birçok değer, resmen denilenin aksi uluslarası hukuka terstir. Ama güç ve algı operasyonları bunları doğal hale getirdi. Bu yanlışları yazmadıkça da sınavlarda dahi başarısız gösterilmeniz yetmektedir….

Sanmayın ki salt Kıbrıs için bu yanlışlar geçerlidir! Örneğin, ABD projesi BOP var olan uluslarası anlaşma ve hukuk ilkelerine resmen aykırı şeklinde gerçekleşti. Ülkelerin sınır değişmezliğini güçle bozan, toprak bütünlüklerini kabulenmeyen uygulamalarla ilk yollarını aldı! YUgoslavyanın parçalanması için tetiklemeler ve örgütylenmeler oluşturuldu* Ortadoğu projeleri için açık işkaler yapıldı* Kurulan Uluslar arası mahkemelerde başta olaylarda hem katılımcı hem de planlayıcı ABD yetkilileri yargılanmadı* Hep karşıtlr ve yelnilenler yargılandı. Bunlar günümüz evrensel hukukun çifte uygulanma gerçekliğidir.Ayni şekilde, kararlar, yeri geldiğinde tarafcılık oyla alınıp, ilkeler yerlebir edilmektedir! Hat ta, ABD onay almamasına karşın, kendi gücüyle işkaaler, müdahaleler yaptı. En yalın olanı, Sovyetler dağıldıktan sonra bozulan iki eksen sonucu, tek gücün kural tanınmazla dilediğini karşıt yapıp müdahale etme yetkisini kulandığı döneme geçildiğidir.****

Karar veya konulan ilkeler uyulmaz ile dilendiği anda isteneni yapma uygulamaları, Uluslararaı hukuk yazılım belgelerinin hiçeleşmesini getirdi. Sanırım, Cenevre belgelerini Türkiyenin Kıbrısta, israilin Filistinde göstere göstere çiğnemesi veya batının Yugoslavya dağıtma ve Ortadoğu müdahaleleri sonucu oluşan birçok anlaşmanın yerlebir edilme önemli başlangıç örnekleridir.Ama Kıbrısta olduğu gibi hala “uluslar arası parametreler, uluslar arası haklarımız” gibi keliemler, yaban sakızı gibi çiğnenerek kendimizin güç gerçeği ile kulanılma lüksüne devam edilmektedir. Güvenlik Konsey kararlarına ve imzalanan belgelere rağmen hala bölgede Filistin sorunu, Kıbrıs girdabı, yeni Suriye ırak gibi işkal müdahaleleri yaşamda hayat bulmaktadır. Var olan ilkelere değil de güçle diplomasinin denkleminde konular savaşlarla şekilendirilme peşindedirler.

Tekrar anımsatalım: çoğu konulan uluslar arası ilkeler ikinci paylaşım savaşı sonrasından geliyor. Tıpkı insan hakları bildirgesi gibi… Aradan yarım asrı geçen zaman oldu. İlgili anlaşmalar evresel değer olarak yazlırken dahi, o dönemde yetersiz olduğu söylendi. Fakat, yine de ulaşılması gereken hedef algısıyla da iyi karşılandı. Aradan epey zaman geçti. Bu ilkelere uyma yerine, giderek daha gerilere düşülüp, Kırkların sulandırılmış ilkelerinden çok daha gerilere düşüldü. Faşizmi engeleme ve soykırımları yaptırmama amaçlı ülkeleri koruma belgeleri dahi günümüzde anlamsızlaştı! Buna tıpkı Deniz hukuku gibi de Türkiyenin imzalamadığı halde, Münhasır alan anlaşması yapmamasına karşın Uluslararsı hukuktan doğan haklarımız denecek paradokslardek gelindi.

Şimdilerde Uluslar arası hukuk veya belgeler ifadesi içerik ve amaç olarak belirli güç kesiminin sığındığı ve kocaman yalanları, kirli politikalarını örtmekle meşkul oldukları ifade haline geldi. Yalan probaganda ile müdahale etmenin de tılsımı yine ayni ifadeler ayapıldı. Amerikanın yalan “kimyasal silah var” sözleri ile ırak, Suriye müdahalelerinin sonucu hala bölgemizin felaketinin ilanıdır. Aynisi bizde de olmuıyormu! Yapılan her yanlışı, yasadışılığı örtme adına “ulusararsı” uyarlama yapılarkk algılaaştırılmıyormu? Yanlışlarla yüzleşme veya gerçeklerle doğrulara ulaşma yerine, yalanı ve kirli yanlışı örtme adına hep içeriği söylenmeden, tersi kulanılarak ilgili simge savunma zırhı olarak probagandalaştırılmaktadır. Daha acısı, bunu söyleyince ve yazılı belgeleri, yaşanmışlıkları kanıtlayınca da sizi tarafcal suçlayarak, ciahletle ganimetin güçlendiği yapıyla kendine ahas ahlaki kuralalrla dıştalama yöntemi kulanılmaktadır.

Bunların toplamını günümüzde yaşamaktayız. Kimse Ulusararası hakları bilmeden, yazılı belgelere bakmadan, kendi yapıkları ile kendi doğrularını savunup günü kurtarıyor. Yüzleşme ve yalanlarla soyutlanmadıkça bu döngüden kurtulmak da mümkün değildir. Hele de bu yanlışlarla durmadan “haklar” kazanma koşulları yaygınlaştıkça, bunun çözülmesi de mümkün değildir. Sonuçta, oyunu yanlışlar güçle birlikte oynayınca, baskılar, tehtitler, linç yapmalar, savaş oyunları ve düşmanlaştırmalarla böylesi yanlışlara yaşam koşulalrı da yaratılıyor. Güncel yaşama bakıp, hangi yanlışları, çirkinlikleri normal kabulendiğinizi anlarsanız, sorunun ilk önemli gerçeğine de gelmiş olursunuz. Gerçekle yüzleşip konululunca da ilk adımın önemli mesafesi başlamış olur.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin