Uzun yıllar krallardan adalet beklendi sonra ellerinden kurtulduk – Alpay Durduran

1618

Uzun yıllar insanlık kral veya sultan denilen insanlar tarafından yönetildiler. Daha doğrusu emrinde kaldılar demeliyiz. Şimdi ise hukuk devletinin emrinde olacağımız geçici bir başkan ve kuvvetler ayrılığı gibi kurumlarla karşı karşıyayız. Ancak bu bir moda gibi yayıldığı halde gerçek anlamında hukuk devleti çok da yaygın değildir. Taklitleri bozuk piyasalarda çak malların asıllarından daha fazla olduğu terler gibi seçimlerin yapıldığı ama seçmenin hukuk devletine seçimlerle olgun kişiler seçmek yerine arkasını kollayıp kamu kaynaklarında yararlanmak ve kamu yaptırımlarından uzak yaşamak için yandaşlık yapmak ve kendini kollayacak olanları seçmekte olduğu bir çakma demokrasidir.

Bizimki üstelik hukuk devletini hiç değilse bir sömürgenin merkez ülkeye hesap verme zorunda olduğu yönetim altında iken hukuk devleti örneğini görmüş olduğu halde taklitten öteye gitmemektedir.

Seçilmiş ve yasama organına girmiş hukuk devletinin sade yurttaş hakkını ve özgürlüğünü koruma amaçlı değil devlet aygıtının düzenli ve denetlenebilir biçimde çalışmasını sağlayan bir mekanizma yarattığını bilmek için daha çık yol kat etmemiz gerekir. Çünkü biz ne yazık ki milliyetçi olmadan gelişme ve refah elde edemeyiz inancını ilkokuldan başlayarak kuşaklar boyu genç nesillere aşılamaya çalışırız. Alışkanlık haline gelen biz asker milletiz övünmesi de bunun uzantısıdır.

Bunlara kaynaklık etmesi için de tarihten övünme izleri ararlar ve tabii ki Osmanlı devrini öne sürerler. Osmanlı devrinde Türklerin “etrak-ı bi-idrak” yani idraksiz Türkler olarak anıldığı ve Koçibey gibi bir ilk reform raporunu Sultan Süleyman devrinden başlayıp oğluna ulaştıran ünlü alimin “Türkler, Kürtler tellaklar ve sair” diye idareden ve ordudan temizlenmesi gerekenler tanımı yaptığını akla getirmezler. İstiklal savaşına karşı çıkarak hüsrana uğrayan bazı mollalar, sonra hilafetin kaldırılmasını hazmedemediler ya aslında Türk olmaktan da memnun değillerdir. Onlara göre Ümmet-i Muhammet’tendirler. Millet değil ümmet mensubudurlar.

Ama Türkiye devrimi milliyetçilikle Türkiye’nin tümünde birlik sağlamayı, dil birliği ve amaç birliği yanında din birliğini ve vatan birliğini harmanlayan ve aslında batıda oluşup buralara gelen milliyetçiliği bir ideoloji olarak yüceltmiştir. Ancak zaman akar gider ve dünya değişir. Hâlbuki eğitime başlayanlar zamanın gerisinde kalır çünkü Hitler’den mülhem kafatası ölçümlerine bile kalkışan elit okumuşyazmışlar BM’nin kurucuları arasına girse bu kuruluşun amacını ve anayasa ve diğer kurallarını onaylamış olsa da anlamazdan gelir. Esas olan gene ulusal egemenliktir.

Tüm seksen milyonu kucaklamaktan bahsedenlerin emrindeki okullarda ve devlet kurumlarında örneğin dışişlerinde açıkça BM karşıtlığı ve sorunların barışçı yöntemlerle çözümü ilkesine tam ters eğitim ve alışkanlık kazanırlar.

İngiliz dışişleri bakanı Palmerston “İngiltere’nin ebedi dostları yoktur, çıkarları vardır” demiş ya en çok anılan adam olmuştur. Ama o adam sözüne güvenilirlik dış politikamızın temelidir, yoksa sorunlar zorlukla çözülür diye konuşan ve sözüne güvenilir kişi olarak bilinir. Osmanlı’yı ayakta tutmak için (İngiltere’nin çıkarına olduğu için) yaptıkları ünlüdür ama o yalnız çıkar sözüyle dış politikayı yürütmek anlamında anılır. Siyasal bilgilerde de adı hep kullanılır.

Dönüp o sultan/kral devrinden övünme çıkarmak ve insanları yanlış inançlara sürüklemek genç kuşakları özgür düşünceden uzaklaştırmak ve düşünmeyi ve eleştirmeyi engellemek büyük bedeller ödetir.

Yeni hükümetimiz de gençliği eğitmeyi baş görev olarak gördüğünü ifade etti. Palmerston’nun çıkarları savunmasının diplomaside barış ve huzurun destekçisi olan temel ilkeleri görmezden gelmesinin kurbanı edileceği gibi özgür insanın eğitim yani inanç değil bilgi ve bilimsel kuşkuculuğun kurbanı edilmesinin devam edileceğini gösterdi.

Saltanattan kurtulmak üzücü ah vah edilen bir olay olarak görünmeye ama aynı zamanda cumhuriyete de bol övgülere yer vererek geriye gitmek umut haline dönüştürüldü. Atatürk saltanatı yıktı ve onu kendi çıkarından başka çıkar tanımayan despot idaresi olarak damgaladı ama Atatürk ilkeleri eğitim ilkesi sayıldı. Bu çelişki şimdi siyasetin de rayına girememesinin kaynağının biri haline geldi.

Ya Osmanlı ya cumhuriyet çelişkisini aşıp cumhuriyeti seçen var, yerine başka bir şey koyamayacak olduğu için saltanatın gitmesine üzülen var, bir de dinciler var. Eğitim sistemi de bunları sürekli üretir.

Dünyanın her tarafında benzer çelişkiler vardır ama devletin eğitim sistemini en önemli uğraş haline getirirken bu çelişkilerin kaynağını sürekli desteklemesi özgür insanın koşullarını zora sokar. Saltanat ve hilafet ile sürekli eski şaşaalı günleri anımsatır ve dönüşü amaç yapar. Her işe maydanoz olmanın ve ulusal kaynakları boş hayallere harcamanın işin sonunda siyasi iktidar amaçlarına hizmet etmesine olanak verir.

Seçimlerde de milliyetçilikle ümmetçilik birbirine karışır. Şimdi de AKP ile MHP yani milliyetçi ile ümmetçi koalisyonuna ve seçilerin halk iradesinin temsiline çarpık etki yapmasına neden olacak gibidir. Seçimlerde halk bedellerle güçlü görünmeye hizmet etmekten başka işe yaramayacak olan dış politika uygulamasıyla karşı karşıya bırakıldı. Biz de buna karıştırıldık. Özgür insan eğitimimiz tarafında çarpık düşüncelere sürüklenmese tehlikeli sulara kapıldığımızı gören çok olacak çünkü durum gözümüzün önündedir. Dünya çapında politikalara karışmak zorunda olan devletlerin çoğu bu durumdan rahatsızdır ve çıkarlarının tehdit edildiğini düşünmektedir. BM ve AB gibi büyük şerikler de uyarılarda bulunmaktadır. Haberler tehditkâr mesajlar taşımaktadır. Etrafımız kaynamaktadır.

O halde seçmen ne yapacak? Görüyoruz ki seçimler var ve halk o kullanacak ama oraya buraya posta atabilen bir devlete sahip olmak seçimlere etki edecek. Özgür insanlar desteklenmiş olsa, tehdit edilmese ve söz özgürlüğü tehditle engellenmese insanlar anlamadığı şeylere karışmak yerine seçim katılmamayı seçer. Ceberut devletlerde baskı ile oy kullandırma, popülist devletlerde ise çıkar karşılığı oy kullanmaya mecbur etme geçer akçedir. Yani eğitimde çarpıklık e popülizm veya devlet baskısı ile oy verdirme seçime katılma oranını da yükseltir ve seçimli demokrasiyi ki aslında demokrasinin benzeridir rayından çıkartır.

Uzun yıllar sultanlardan krallardan çektik ellerinden kurtulduk ama şimdi seçilmiş krallara mı muhtaç olacağız.