Bu yazımda yapılan ve güce dayalı “zırvalardan” çıkan gerçeklere değil de daha geneli yansıtan zirvelerden dokundurucu sonuçlara yönelecem. Artık kanıtsadık: nedenli zırva ve yalan olsa da güce dayanan bu tip tutumlar, korku ve cihaletle saydamlaşıp artık kabul görmektedir. Gerçekler artık yerine göre oldukça tehlikeli hale geldi. Söylenmesi dahi dıştalanmada kendinizi bulmanızı sağlar. Şu önemli duruş kurumsalaşıp kültürleşti! Gerçek olsa da sırf özellikle resmi görüşe ters geldiği için, gerçeklerin söylenmesi dahi yanlış değerine oturtuldu. Öyle oturtuldu ki yaşanıp söylenen gerçeklerin adeta birilerine dokunduğu için söylenmemesi, resmen dayatılıyor. Sizin gerçekelriniz, birilerince belirli kendi çıkarlarına dokunduğu için de tersten algılanmaktadır. Çok basit şekilde “bu söyledikleriniz kimin işine geliyor” garip sorguyla normaleştiriliyor! Elbet, yaşanan gerçeklerin söylenmemesi birielri için kar olurken, söylendiği zaman da aykırı olması da normaldır. Böylesi tersliklerle gerçekler “kimin işine gelir le” sorgulanıp, suç dahi konulmaktadır. Bu aslında gerçeklerin nedenli yaşananla çeliştiğinin aynası haline geldiğini de kanıtlıyor. Demek ki şu tuhaf travma normaleşti: gerçekleri söylemeyerek, yalanları savunarak kendinizce doğru yaşadığınızın anlatımlı düşüncesinin kısgacına girmiş olmaktayız. Yalanın normaleşip, güçle bezenip pazarlanıp, gerçeklerle yaşanmaması durşunun yerleştiğinin günlerinden geçiyoruz. Boşuna değil barış kelimesi dahi suç haline gelmesi tesadüf değildir…
Aslında bu tutum uzun zamandır dünyada dolaşıma girdi. Birçok süslüpüslü yapılan rakamsal ekonomiden, girilen açık işkal savaşlarında nedenler dahi gerçeklere değil de yalanlara dayanması da yukardaki basit değerler oynayışla siyasal silah ve kültürel değer olmasındandır. Göstere göstere yalan ve yanlışlar doğru diye medya kanaları ile aktarılmaktadır. Yalanlarla kabuslar oturtulurken, gerçekelrin söylenmesi noktasında “bizdenmisiniz yoksa onlardan” basit ayrımla, “bizden olmayan teröristir” suçlamasıyla da politik hedefe konulmaktadır. Fakat, tüm bunlar yine de sistemi hem yerel hem de genelde doğru yönde geliştiremedi! Sistemin dahi krizlerle yaşayıp yönetememe noktasına gelmesine karşın, ayni yanlışta ısrar edilmektedir. İşte geçenlerde Soçi ve Dalossta yapılan sistemin genelini yansıtan iki konferans, konunun sistemsel gerçeklerini anlayana yeniden anlatan önemli resimler gözlerinin içine sokuldu…
Doksanlarda özellikle Sovyetlerin yıkılması ile Kapitalist tüm kesimler önemli bir ezberi probagandalaştırdılar! “Yeni bir düzene geçildi”! Hat ta Fukuyoma gibi bilimciler “tarihin dahi sonlandığını” söyledi. Bu ezberlerle Neoliebral yapının tek tipleşmesi kadar, gelecekte de değiştirilemiyeceği sonucu da beyinlere kazıldı. Son Dalostaki Kapitalist Neoliebral bilimci ve politikacıların yansıtığı gerçek, bu yalanların nedenli tükendiğinin de acı kanıtı oldu. Fakat, hala dolarların gücü ve politik idarecilikle ayni hikaye masalaştırılıp sunulmaya devam edilmektedir.
Gelinen nokta net: özgür ve demokatik dünya dedikleri süreç, popilist, faşizan ve gerici yönetimler yaratarak, sistemi yeniden üretmeye ve krizleri yönetmeye çalışıyorlar. Yeni Düzen denilerek içine demokrasi falan konularak aslında Neoliberal yapı faşist ve popilist politik eksenlerle devamlılık sağlama kısgacında sıkışıp kaldı. Ergin YIldızoğlunun “Tükeniş” deyip popilist ile faşizan liderliğin geldiği noktayı anlatığı son yazılar, bize Neoliebralizmin nedenli sıkıştığını, çöktüğünü ve alternatifsizlikten savrulduğunun basit anlatısıdır. Dalosta beklenen sermayenin yaşanmakta olan Finansman krizini idare etme beklentisine dahi yanıt verilmedi! Kapitalizim, krizle birlikte yeni bir seçenek de sunamadı. Bunun da sonucu, popilist veya faşist liderliklerle, yapılan bölgesel savaşlarla kendilerini korumaya ve kitleleri yönelterek karşı seçenek olmalarına engel olunma peşindedirler.
Eskiden şaşalı Dalos zirveleri şimdielrde pek haberi dahi yapılmıyor. Oradaki tartışmalardan seçkiler de bilgilendirmelere eklenmiyor. Sistemin aşmazlığı ile alternatifsizlikler sıkışmasında, karşıt seçenek olma rüzgarından da fazla yel sesi de gelmiyor. Kapitalist rekabetin sıkışıp savaşlarla yol bulma çabası da işin cabasıdır. ABD hegemonyası gerilerken, Çin ve Rusyanın da direk karşıt seçenek olmama ikileminde, krizler çöküntü içinde oradan oraya kitleleri savurmaktadır.
Dalos zirvesi bize Doksan ezberinin de nasıl çöktüğünü kanıtlarken, karşıt sorusunu da yeniden sorguluyor. Genel kapitalist ezberin bozulup, kendi içinde yeniden yöneliş yaratamamanın bedeli de insanlara yoksulaşma ile savaş olarak daha derinden sarsan güncel yaşam olarak dönmektedir.Batı Avrupada faşizmin yükselmesi veya Ortadoğuda gerici yobaz değerlerin kitlesel devlet şekliyle savaşlarla güçlenmesi boşuna değildir. İşte sistem bize tüm bu yaşananları konuşmama dayatması ile yalanlarla başka dünya sohbetlerine zorluyor. Trampından Erdoğana liderlikler havadan gelmedi. Barış istemenin dahi baskılarla sustrrulması da tesadüf değildir. Artan milyarder dolarcılarla milyarlık insan yoksulaşma eşitsizlikleri de durup dururken olmadı. Neoliebral penbe taplodan böylesi karanlık sonuçlar çıktı. Dalos egemen sermayenin uygulanan siyastin aynası olarak fazla gürültü yapmadan gelip geçti.******
Biraz daha bölgesel sorun olup tüm güçlerin taraf olduğu Suriye veya genel Ortadoğuda yaşananların bir kısmının da görüşme şekli Rusyanın Soşi kentinde yapıldı. Daha ilk ironik taplo başlangıçtan ortaya çıktı. Özellikle içsel dinamik olup dıştan da ısrarla tetiklenen Kürtler boyutu konferansta yoktu. Suriye iç dinamikli PYD toplantıda olmsa da öteki bazı paradokslar da daha da ilginç! Suriye içinde etkileri olmayan, Türkiyenin Ankara İstanbul otelerinde yaşayan ve adına “Suriye muhalefeti” konulan kimi çevreler de ilginç başka tutumu ortaya gördüler. Neymiş: “Suriyenin resmi bayrağına karşı çıkıp toplantıya katılmadılar* Kendilerini temsil yetkisi de Türkiyeye verildi”! işler böylesi tuhaflıklar da taşırken, nedense Astana zirvesi ile ve yine Soşide kararlara konulan Suriye toprak bütünlüğü kararına karşın, kararda imzası olan Türkiye Suriye hükümetinin karşı olmasına karşın Afrin hareketi yapıp Suriye topraklarına girdi! Dahası: sağlanan anlaşmaya karşın İdlipte garip oynamalar da özellikle Türkiye tarafından gerçekleştirilmektedir….. Fakat, yine de SOşi zirvesi yapıldı, Suriye toprak bütünlüğüne de karar verildi! Nedense ABD yoktur. Rus diplomatik hamlesi ile Suriye gelecek politik oynun masası olarak da kartlar tekrar tekrar karıştırılmaktadır!
Suriye son dönemin gümdemi. Birçok ülkenin hegemonya mücadelesinin yapıldığı yer. Aslında masada olanlar ve olmayanlar yeni etkin alan peşindedir. Konuşulan ve konuşulmayanlar kadar, yalan ve gerçeklerin baskıalrla yanlış lehine kulanıldığı bir olay. Örnek verelim: Suriyenin güneyisinde İsrail yaklaşık 40 kilometrelik tanpon alan talebi ile Türkiyenin Kuzeyde daha az olsa da ayni içerikli güvenlik bölge amaçları da artık gizli değildir. Suriyeden toprak talebinin yalanlaştırılıp yanlıştırıldığı bir diplomatik dil haline getirilen seçeneklerdir.Başka bir paradoks da şu: Suriyeye müdahale edenler, özellikle batı eksenli, siyasal İslam kesimelri bu ülkeye daha gerici oyuncularla içsel destek aramaktadırlar. IŞİD, Elnusra tesadüfen güçlenmediler! ÖSO masalı ise daha vahim! İlginç olan, Suriye hükümetinin “terörist” dediği yapıları dış ülkeler kulanıp Suriyeye müdahale etmektedirler. Ne yazık ki ilgili ülkelerin kamuoyları da bunları yutuyor.
Soşi zirvesi Suriyedeki artan ağırlıkla Rusya yörüngeli olup B.M. desteği de alınan bir toplantı oldu Şüpesiz insiyatif koyma bakımından önemliyken, karar ile olay yerinde olan gelişmeler çelişkisi de başka bir paradoks.Bunlar bize bölgedeki gelişmelerin nedenli tehlikeli ve tutarsız olduğunun da örneklemi. Hele kulanılan kavramlar ile yaşanan gerçek uçurum farklılığı da yeni krizlerin yükselmesine kamuoyu oluşturulmaktadır. Özü ise, Kapitalist çöküş ile emperyalist gerçekliğin nedenli dünyada tehlikeli hal aldığının anlaşılma zorunluluğu olmaktadır. İnanmayan dalostan Soşeye söylesine bir göz atsın. Hele de bu koşulları bilmeden hala “Uluslar arası koşullar Kıbrıs için elverişlidir” diyenlerin birkez daha kafalarını elinin arasına alıp gidilmekte olan limanın tehlikesini de görerek düşünsünler.