İlkeli diplomasi yalnız ilkeler saptanmışsa ve insan aklının yarattığı barışı koruyucu ve barış için gerekli ilkeleri anayasasında belirlemiş ve koruma ve izleme kurumlarını da oluşturmuş olan BM ile uyum içinde yürütülmelidir. Ama öyle olmuyor.
Siyasi uygulamada ilkeleri tutturamayan stratejik veya pragmatik yolu seçtim diyerek veya demeyerek ilkesiz ulusal çıkarlar diyerek hareket etmeyi seçiyor. Bunu bazıları ilgi alanları diye tanımlayıp oralarda belirledikleri amaçlar için sorun çıksın ben de masada olayım gibi bela arayan şekle sokuyor.
Türkiye eski dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu Stratejik Derinlik adını verdiği kitabında bir güzel anlatıyor. Sonunda sorunsuz komşular yerine sorun olan komşularla çevrilmiş hale düşürdükleri Türkiye artık sorun için masa kurulursa oturma şansını elde etmiş görünüyor. Ancak onun da ötesinde diplomaside çok aktif olan tüm ülkelerle sorunlar yaşıyor.
Bizimki de caydırıcı diplomasi güdeceğini açıklayarak benzer yolda ilerlemeye çalışacağını gösterdi. Bununla da övündü. Hükümetini dış ilişkilerde aktör olacağını iddia ederek etkili olacağını göstermek isteyince muhalifleri aktör olacaksaydın Brüksel’de, Strasburg’da olacaktın diye eleştirdi. Yani onun oralarda caydırıcı yani yumuşak veya sert gücünü gösterip gelişmeleri önleme, olumsuz adımları durdurma gibi işler becermesini beklediklerini ama bulamadıklarını tartıştılar. Caydırıcılık ne ola ki diye düşünürsek başından beri milli davayı savunma ve daha iyi anlatıp ambargo dedikleri kısıntıları kaldırtma, ayrı devleti kabul ettirme ve saire diye görürüz. Ama oralara gidenlerden henüz anlatıp da ileri adım atabilen çıkmadı. Uluslararası alanda Kıbrıs sorunu aynı nitelikte sorun olarak kaldı ve çoğu kararda Türk tarafının da imzası vardır. Uygulamada ise adımlar ve eylemler aynı kaldı. Belagatin bir şey değiştirmediği ayan beyan ortada da olsa onlar devam ediyor.
Muhalefetten de biz de gidip anlatalım, gelenlere biz de konuşalım diyenler çok oldu. Siyasi tarihimize proaktif deyimini de kazandırmayı becerdiler ama gidiş o gidiş hiç değişmedi.
Ciddi hiçbir sınavdan geçmeyen diplomasimiz, kendi oluşturdukları külliyatın içinde formüller arayıp duran ama seçimde başarılı olanlar daha süslü sunumlar yapsa da sonuç hiç değişmedi.
Son yüz yıllar içinde deneyim kazanmış ustalar onlar, bizimkiler onlara kıvrak dilleriyle yutturacak şeyler bulacak diye yırtınanlardır. Belgelerle, ekiplerle çalışan onlar, rapor sunmaya bile üşenen bizimkilerdir. Sizin aklınıza böyle yaptık acaba niye sonuç alamadık, bizim kusurumuz nedir diye inceleme yapılmasını bir ekibe havale edip değerlendirme zahmetine katlanan birisi geliyor mu? Benim gelmiyor. Onlarsa hangi konuda çalışacaklarsa ona ait raporlarla çalışmayı başlatıp sorunu ele alırlar. Strasburg’da Galoplaza raporunu Hukuk Komitesi’nin başkanına seçtiği sayfalarını işaretleyip haklı çıkmaya çalışırken Avrupa Konseyi Parlamenterler Birliği komitesinin başkanının verdiği yanıt çok öğreticidir: “sizden önce de Rum delegasyonu ayni raporun başka sayfalarını işaretleyip önümüze koyduydu. Siz onların kötü işlerini anlattı, vay ne kötülükler yapmışsınız dememizi istediler, siz de onların yaptığı kötülükleri anlatıp onları kötü görmemizi istiyorsunuz. O halde iki taraf da kötü, bu Kıbrıslılar neden bu kötülükleri yapıyorlar diye düşünelim istiyorsunuz. Bunun size ne yararı olabilir ki? Vaz geçin bu tutumdan”
Aktör olmak böyle mi olur? Geri geldiğinizde övünebilirsiniz ama sizi dinleyenlere daha önce yaptığınız propaganda ile bizim kötülüğümüzü isterler diye kanısını verdiğiniz için sizi yuhalamazlar. Yoksa başarısızlığınız ortadadır. Aktörlerin iyi iş çıkarmasının yeri başkadır. Diplomasi değildir. Size göre birileri dünyayı kandırıp aleyhinize döndürüyorsa onun ustalığından mı yaptığınız kötülüklerden mi döndüler arayıp bulmaya çalışmalısınız.
Kulis çalışmasıyla kanacak kadar saf olanlar nasıl oluyor da sizi kıskandıran başarılara sahip olabiliyorlar? Oturup düşünmeye çalışsanız iyi edersiniz diyeceğim ama çoğunuz için zaten karşınızdaki kazıklamak veya siyasi güç elde edip halkınıza kazık atmak amaçtır.
Niye zahmet edip de yazıp duruyorum derseniz halkımız bilsin ki umudum halkın kıt bilgi kaynaklarımıza rağmen başarısızlığımızın nedeni anlatmak falan değil onayladığımız kararlara sadık olmamamız, gizli amacalar peşinde koşmamız ve sürekli bu kez farklı olacak diye söz verdiğimiz halde aslında kısa süreli bir oyun ve zaman kazanmak amacını gütmemizdir. İnanmıyorsanız aklınıza gelen bir sorunu hemen bizi anlamıyorlar, öbür taraf sözünü tutmadı veya gerçek amaçları başka idi gibi şeylerden bir an için şüphe edin ve neden arabulucu her seferinde madem öbür taraf suçlu onu işaret etmiyor diye soruşturun. Sizin aklınıza bir şey gelmiyorsa dünyada başka kaç ülke var ki hep kısıtlı kaldı diye düşünün. İşte bizimkilerin düzeyi onların düzeyidir. Razı mısınız!