Nasıl paylaşılacağı tartışmalarına bulaşmak yerine; ne yapmalı da çıkarılmasına engel olunmalı? konusuna kafa yorsak daha doğru olacak.
ÇIKARILIRSA:
Küresel sermaye odakları, daha varlıklı olacaklar:
Yeraltı gazlarını, yerin kilometrelerce altından çıkaracak olanlar, belli başlı uluslararası güçlerdir. Bunun dışında, yerel güç odağı devletler ya da iktidarlar, karar verici değildirler. Ahkam keserler. Kaldı ki, sürecin inzibatlığını yapmak, var oluşları ile ilgilidir. Gerisi, ülke içinde geçerli, toplumu motive etme faaliyetleridir.
Dolayısıyla, yerel iktidarların işbirlikleri, petrol ticaretinin gücüne güç katmaktadır.
Ekonomik krizler, geçici olarak, bazı ülkelerde atlatılabilir. Destekçi yerel güçlerin, konumları güçlendirilebilir:
Belli ki Kıbrıs’ın güneyi-kuzeyi ya da Türkiye iktidarları olsun, gazın çıkarılıp pazarlanması konusunda herhangi bir hoşnutsuzlukları yok. Önemli olan, yerel iktidarların bekaları ile ilgili, ekonomik krizlerinin giderilmesi için, sağlayabilecekleri, kısa ya da uzun vadeli avantajlardır.
Ne yazık ki, Kıbrıs’ın her kesimi, bu noktada durmakta ve hangi koşullarda istifadelerde bulunabilirler diye akıllarınca pusuya yatmaktadırlar.
Dünyanın daha hızlı yaşlanmasına sebep olunacak:
Yeraltı madenlerinin, süratle, tüketim ekonomisine katılması, yaşanılabilir dünyanın, hızlı bir şekilde kültürel değişikliğe uğramasına sebep olmaktadır. Bizler açısından, yaşamın son bulmasıyla eş anlamlı bir durumdur bu.
Dünya üzerinde veya derinliklerinde olan bütün materyal dengesi, milyarlarca yılda oluşmuş ve bizlerin tanımlayabildiğimiz yaşam formuna uygun hale gelmiştir. Tüketim ekonomisine zorlanan doğanın kullanımı, kar dürtüsü dışında hiçbir şeyi dikkate almamakta ve dengeyi süratli bir şekilde bozmaktadır.
Baskıcı idarelere muhatap olanlar çoğalacak, özgürlük talepleri suç sayılacak:
Yeraltı kaynaklarının paylaşımıyla ilgili yaşanan telaşla, muhakkak ki ‘ülkelerarası’ ya da güçler arası bazı sorunlar çıkarılacak ve doğal olarak itaatsizlikler ve özgürlük duruşları ortaya çıkacaktır. Buna ilişkin, küresel sermaye suyunda hareket etmek durumunda olan yerel iktidarlar da, varlıklarını sürdürebilmek için, ‘Düşmanlara karşı, ülke çıkarları için’ daha denetimci ve baskıcı karakterlerini açığa vurmak durumunda kalmaktadırlar- kalacaklardır.
Böyle bir durumda daha baskıcı, daha polisiye devlet tavırları ile karşı karşıya kalmamız şaşırtıcı olmayacaktır. Özgür düşüncenin suç kapsamına girmesi, yapılacak ilk işlerden olacak.
Yeni savaşlar kaçınılmaz olacak, karar verici olmayan yığınlarca insan ölüyor-ölecek:
Kıbrıs çevresindeki enerji kaynaklarının, yeni kazanç alanı oluşturulma sürecinde ve Ortadoğu halklarının daha da bağımlılaştırılma sürecinde, itaatsizlik potansiyelini boğma stratejisinin en geçerli yöntemi, din, etnik, mezhep ya da ırka ilişkin çelişkilerin şişirilip savaşların yaratılmasıdır.
Yeni göçlere sebep olunacak:
Yeniden ada üzerinde veya bölgede oluşacak huzursuzluk, alışık olduğumuz göçlere ve yer değiştirmelere sebep olabilecektir.
Özellikle Akdeniz’de, yeryüzüne çıkartılan, her santimetreküp fosil yakıt, bildiğimiz yaşamı, çok süratli bir şekilde yok edecek. Bu konuda hiç şüphemiz olmamalı. Atmosferdeki yaşamın yeşermesinin en büyük sebebi, Akdeniz ve çevresi diye bildiğimiz sulardan kaynaklanır. Bu bölgenin, yoğun canlı dokusu, yüz milyonlarca yıl, atmosferdeki karbonu toplayıp yerin dibine gömdü.
Atmosferi temizledi…
Diğer yaşamlara şans doğdu.
Fosil yakıta, tüm dünya için, bir an önce ‘Dur’ demeliyiz.