“Yetti Be Artık, Yetti…” – Halil Paşa

3957

Yıl 2017. Serdar Denktaş, UBP-DP Hükümetinin Maliye Bakanı. Kermiya’daki kamu arazisini ihaleye çıkmadan direk olarak oğlunun şirketine verir. Bakanlar Kurulunda onaylanır. Ve muhalefet ayağa kalkar. Çok değil. Bundan altı ay kadar önce CTP, HP ve TDP Genel Başkanları, Serdar Dentaş’ın kamu arazilerini ailesine peşkeş çektiği için, aleyhinde sert demeçler verirler.

Tufan Erhürman meclis kürsüsünden konuşurken Serdar Denktaş ile bağır-çağır tartışmaya girer: “Neçin açıklaman be gerekçelerini? Bu memleketin sahibi sensin zanneden!.. Ben yaparım olur deycen!.. Yetti be artık, yetti bu memleketin senden çektiği artık!..”

Serdar Denktaş’ı hedef alan bu sözler de Tufan Erhürman’a ait:

“Hiçbir zaman tek kişi için, bir tek şirket için idari işlem yapılamaz. Yaptığınız işlem taban tabana hukuka aykırıdır. Kamu yararı falan da söz konusu değildir. Bizim tahammülümüz kalmadı. Yüzünüze bakacak halimiz kalmadı.”

Bunları söylerken Tufan Erhürman ve partisi CTP, muhalefetteydi.

UBP-DP hükümetinin küçük ortağı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ı kamu arazisini ihaleye çıkmadan oğluna peşkeş çektiği için, Halkın Partisi başkanı Kudret Özersay da, üyeleriyle birlikte Kermiya kavşağında, pankartlarla protesto eder bu peşkeş olayını. Hukuk sürecine başvuracağını açıklar ve kameranın karşısına geçerek şunları söyler:

“Babanız, oğlunuza kayınbiraderinize, dünürünüze çeşit türlü kıyak çektiğiniz kamu arazilerini ihalesiz dağıttığınız için ve dahası için bu halka hesap vereceksiniz…”

Son dört kelimeyi de yüksek sesle bağırarak, gürleyerek söyler Kudret kardeşim.

“… bu halka hesap vereceksiniz…”

O zaman Kudret Özersay’ın partisi henüz seçime girmemiş, kendisi de milletvekili değildir.

TDP Genel Başkanı Cemal Özyiğit de açıklamalarıyla Maliye Bakanını hedef alır.

Hatta şu ama kadar sessizliğini koruyan Zeki Çeler başkanını da sollar ve Maliye Bakanı Denktaş’ın oğluna peşkeş çektiği araziyle ilgili şöyle gürler konuştuğu kürsüden:

Bir çukulet için istifa eden Maliye Bakanlarına, bir de bizimkine bakınız!..”

UBP’yi de hariç tutmayalım.

Özgürgün’ün Başbakanı, Ersin Tatarın ise milletvekili olduğu partisi UBP, Denktaş’ın oğluna devrettiği bu kamu arazisini Bakanlar Kurulunda onaylar ve hükümet ortağına açıktan destek vermiş olur. O günlerde Ersin Tatar elinin altında bulunan Kanal TV’ye rağmen çıkıp da “yasal ama siyaseten ahlak dışı” mealinde bir basın açıklamasında bulunma zahmetine katlanmaz!

SERDAR DENKTAŞ YENİŞEHİRDE KAMU ARAZİSİNİ ÇOCUĞUNA VERİNCE NE DEDİLER?

Aradan altı ay geçer. Seçimler olur. Yeni hükümet ortakları birisi hariç değişmiştir. Kırılgan bir koalisyon hükümeti ortaya çıkmıştır. Serdar Denktaş yine Maliye Bakanıdır. Eski bildiğini tekrar eder. Yine ihaleye çıkmadan, yine bir başka kamu arazisini direk olarak yine oğlunun şirketine verir.

Tufan Erhürman, Serdar Denktaş’ın oğlunun yatırımları konusunda yapılan konuşmalara değinerek, yatırımın yapılması planlanan bölge sakinleri ile görüştüğünü, oğlu ile de bir araya geldiğini belirterek, Serdar Denktaş’ın bu konunun araştırılmasına engel olmak bir yana “Çağırın oğlumu konuşun” (sanki arazinin peşkeş çekilmesinden yetkili olan Serdar değil de oğluymuş gibi) dediğini belirtir. Ve “kedi sessizliğine” bürünür.

Yani?

İşte konuşmuş. Daha ne istiyoruz ki?

Hükümeti mi bozsun usulüne uygun verilmeyen bir kamu arazisi yüzünden?

Değer mi yani mahallede beş-on aile efradı mağdur olacak diye koskoca hükümetin tadını kaçırmaya?

Halkın Partisi başkanı Özersay’dan da “tıs” çıkmaz.

Konunun direk muhataplarından Halkın Partisinden İçişleri Bakanının açıklamasına gelince:

“Yenişehir bölgesindeki yurt projesinin usule uygun olmadığı iddiası ile Bakanlığımıza yaptığı başvuruyu Şehir Planlama Dairesi’ne görüş ve yeniden değerlendirme için gönderdim. Cumartesi sabah da mahalle sakinleri ile konuşarak meseleyi ivedilikle inceleyeceğimizi, usulsüz bir durum olması halinde gerekeni yapacağımızı ama isterlerse yargı yolunun da açık olduğunu söyledim. Tüm incelemeler tamamlandığı zaman gerekli açıklama ilgilenen ve ilgililere yapılacaktır.”

Sayın bakanın ne demek istediğini anlamadınız mı? Ben anladım. Anlatayım.

O bir hukukçu. Üstelik de mesleğinde başarılı bir hukukçu. Demem o ki; verilen kamu arazisinin ne ahlaki, ne de yasal olamayacağını bal gibi de biliyor. Olayı Türkmen’e havale etmiş. Daha önce partisinin usulsüzlük ve yasa tanımazlıkla ilgili açtığı davalarda karşı tarafta yer alan bürokratın değerlendirmesine sunmuş. Ondan gelecek cevabı bekliyormuş! Ama isterse mahalleli yargıya gidebilirmiş.

Seçimlerden önce “bu halka hesap verecekler” ile böbürlenmeler, yerini “daha yeni kurulan hükümet bozulur koltuk gider” korkusuna bırakıyor. Kendisine sorunlarını çözsün diye oy veren vatandaşına ise, mahkeme kapısını gösteriyor. “Ben çözemedim mahkemeye git!”

Cemal başkan ile Zeki Çeler bey kardeşlerim; ne diyorsunuz bu işlere?

Sesiniz duyulmuyor…

MUHALEFET HÜKÜMET OLUNCA ELEŞTİRDİĞİNE DÖNÜŞÜYOR

Hükümet siyasal parti ve vekillerini bozuyor ve muhalifken eleştirdiğine dönüşüyorlar. Yazık… Hem de en çok bize yazık. Çevreyi, doğayı, köyü, kenti seven ve hele bir hükümet değişsin en azından siyasi rezillikler tavan yapmayacak diyen biz sivil toplum örgütlerine yazık!

Çünkü çoğalacağız derken, bir de baktık sokakta inisiyatiflerimizle bir başımıza kalakaldık!.

Templos’ta iki yıl önce çıkan iki kattan daha yüksek binayı yasaklayan emirnameye karşın, DP’li bakan ile Şehircilik ve Planlama Dairesi Müdürü marifetiyle üç katlık Planlama Onayı verilirken ne Halkın Partisi’nden ne de CTP’den ve TDP’den, tıpkı Yenişehir Mahallesinde olduğu gibi kimse de kılını kıpırdatmıyor.

Vatandaş neden bakanından milletvekiline ve de siyasal partilerin vaatlerine güvenmiyor?

Neden güvensin ki?

Bir de sandığa gitmeyene ve boykot edene mi kızıyorsunuz?

Öyle mi?

Neden gitsin ki?

AMA BU İŞİN YEREL SEÇİMLERİ DE VAR

Şimdi Templos, Girne, Yenişehir-Mahalleme Dokunma İnisiyatifleri , Biyologlar Derneği, Yeşil Barış vb. üyelerimizle, sokaklarda-meydanlarda bizi destekleyen fedakar üyelerimizle, köylülerimizle, mahalle insanlarımızla, doğasever insanlarımızla baş başa kaldık.

Yakında belediye başkanlığı, belediye meclisi ve muhtarlıklarla azaların seçimini yapacağız.

Ben oyumu siyasal partilerin adaylarına göre değil ama inisiyatiflerde aktif ve fedakarca rol alan, sivil toplumun mücadelesinde öne çıkan isimlere vereceğim!..

Çünkü onlar sokağın dilinden iyi anlıyorlar. Ve “dün dündür bugün bugündür” mantığıyla malul siyasi hokkabazlıklara mevcutlarından çok daha uzaktalar.

ZEYTİNLİKTE İKİ YIL ÖNCE KONAN YASAK İKİ YIL SONRA DELİNDİ.

Unutmadan yazmış olayım. Zeytinlik’te iki yıl önce köylüler “köy bizim, öyelyse karar da bizim olmalı” şiarıyla sakin yaşamın korunması ve betonlaşmanın önüne geçilmesi için çok katlı yurt inşa etmek isteyen, çevre düşmanlarına karşı aylarca sokakta mücadele verdi. Emirname değişti. Yeni çıkan Girne-Çatalköy İmar Planı da köyde yurt yapılmasını dahi yasakladı.

Ancak bir kişi çıktı ve kendisine Karaoğlanoğlu ve Göçmenköyde aldığı rantlar ve emekli maaşı yetmezmiş gibi, köyümüzde iki katlı yurt inşaatının üçüncü katının kolonlarını da dökmeye girişirken ağlamayı da ihmal etmedi!. Çünkü onu ilgilendiren yurtta kalacak 44 daha çok öğrenciden alacağı kira.

Ama ne Girne’de, ne de Zeytinlik köyünde kalmıyor. Yani 100 küsür öğrenci küçücük köye gelince köyde yaşanacak olumsuzluklar kendisini zerre kadar ilgilendirmiyor.

Zeytinlik Girne’nin akciğeriymiş! Girne’ye en yakın tek yeşil, sakin, nispeten temiz bir köymüş! Köydeki yaşam kalitesi düşecekmiş. Adamda ne gam?

“Altında kalanın boynu kopsun!”

Bu şahsa, 2 yıl önceki emirname yasağına rağmen, seçimlerden hemen sonra, hükümet kurulmazdan da hemen önce, 23 Ocak 2018 tarihinde imzayı basarak açık ve anlaşılır bir gerekçe göstermeden planlama onayını veren bürokrat hala yerinde oturuyor. İçişleri Bakanından randevu alıp görüştük. Olayı biliyor. Ne gam! Bizi oyalıyor. Ne bürokrat, ne ona bu işi yaptırdığına inandığımız DP’li bakan, ne de bir zamanlar İnisiyatifimizin mücadelesine önem verip köyümüze kadar gelme zahmetine katlanan eski muhalif, yeni hükümetin ortağı parti başkanları, şimdi oturdukları makam koltuklarında, kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.

Daha dün ne diyorlardı meclis kürsüsünden DP’li genel başkan ve bakanlara.

“Yetti be artık yetti”!