Geçen hafta Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’dan katıldıkları, abartılı bir gösteri ile Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın (NGS) inşaatının temeli atıldı. Güdümlü medya organları yanlış bilgilerle dolu haberlerle projeyi övmekte birbirleri ile yarıştılar.
Şimdi gelin, söylenen ve yazılan bu işi boş yalanların bir kaçını mercek altına alalım:
- Akkuyu NES Türkiye’nin Elektrik Enerjisi Açığını kapatacak, Enerji sorununu çözecekmiş (!)
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu’nun hazırladığı; Türkiye Enerji Görünümü 2018 başlıklı rapordaki verilere göre; 2017 yılı elektrik üretimi 295,5 GWh. Mevcut 85,200 MW kapasitedeki kurulu güçteki santrallar daha etkin ve verimli kullanılır ise ilave 100-150 GWh elektrik üretim imkanı var. Rapora göre, bugünden sonra yeni hiçbir elektrik üretim tesisi yatırımı yapılmasa bile, mevcut projelere, yapım ve yapım öncesi aşamalarındaki santrallar da eklendiğinde, kurulu güç 127.000 MW’ye ulaşabilecek. Bu kurulu güçle Türkiye’nin elektrik üretiminin yüzde 50 artarak 450 GWh’a ulaşması mümkün. Santralların tam verimli kullanılması durumunda ise, elektrik üretimi 550-600 GWh’a kadar çıkabilir. Bütün bu veriler, bırakın açığı, ihtiyacın üzerinde bir kapasitenin bulunduğunu, Akkuyu NGS’ye ve üreteceği elektriğe hiçbir ihtiyaç olmadığını ortaya koymaktadır.
- Akkuyu enerjide dışa bağımlılığı azaltacakmış(!)
Bir Rusya Federasyonu devlet şirketi tarafından; teknolojisinden yakıtına, atığına; yapımından işletilmesine kadar her boyutta Rusya’ya bağımlı olan bu santralın kurulması halinde, Rusya ülkemizin doğalgaz, kömür ve petrol gibi enerji girdileri ithalatında üçte bir, toplam enerji arzında ise dörtte bir düzeyinde olan başat payını daha da artacak ve ilk sıradaki yerini daha da pekişecektir.
- Nükleer santrallar elektriği ucuza üretirmiş(!)
Bugün özelleşmiş elektrik piyasasında bir KWH elektriğin satış fiyatı 4-5 USD cent aralığında değişiyor. Son rüzgar YEKA ihalesini üstlenen grup kuracağı 1000 MW güçte rüzgar enerjisi santrallarında üreteceği elektriği 3.48 USD cente satmayı kabul etti. Akkuyu NGS’nin üreteceği elektriğin yarısı için, devletin garanti ettiği alım fiyatı olan 12.35 USD cent; piyasa rayicinin 2,5-3, rüzgar fiyatının ise 3,6 katıdır. Bu yüksek bedeli vatandaşlar ödeyecektir. Bu rakamın ucuz olduğunu iddia edebilmek için ancak ‘eğitim görmüş cahil’ olmak gerekir.
Akkuyu santralının yılda 38 milyar KWS elektrik üretmesi planlanmaktadır. Bunun yarısı olan 19 milyar kilowatsaat için devletin bir yılda ödeyeceği bedel 2 milyar 346 milyon ABD dolarıdır. Aynı elektriğin piyasa fiyatı olan ortalama 4.5 ABD cent/KWH’yi bedelle alsa, ödeyeceği miktar, 855 milyon ABD Doları olmaktadır. Yani vatandaşın cebinden fazladan yılda 1 milyar 491 milyon ABD Doları, on beş yılda toplam 22,3 milyar dolar yatırımcı Rus şirketine aktarılacaktır. Bu uygulamayı hangi sözcüklerle nitelendirileceklerine okurlar kendileri karar verebilirler.
- Nükleer santrallar Türkiye’ye çağ atlatırmış(!)
Yakıtından, atığına; yapımından işletilmesine kadar her boyutta Rusya’ya bağımlı olan ve bir Rus şirket tarafından işletilecek bu santralın; Türkiye’ye nükleer teknolojiyi getirmekle kalmayıp, geliştireceği ve çağ atlatacağını söyleyenler boş konuşmaktadır.
Türkiye’nin planlı bir enerji stratejisi olmadığı gibi, nükleer enerji ve nükleer teknolojinin kullanımıyla ilgili olarak; temel ilkeleri ve bu alanda görev yapacak kuruluşları tanımlayan ulusal politika ve strateji belgesi, yol haritası, eylem planı gibi yasal düzenlemeleri yoktur. Nükleer enerji ile ilgili bir stratejik bir yaklaşım olmadığı gibi, kurulmak istenen santralların saptanmasında, ülke şartlarına uygun ve transfer edilebilecek nitelikte bir teknoloji seçimi gibi ölçütler de bulunmamaktadır. Akkuyu’da Rusya, Sinop’ta Fransız-Japon, İğneada’da Amerikan-Çin kırması şirketler, dünyada örnekleri olmayan reaktörleri seçerek, ülkeyi deneme tahtası yapmakta beis görmemektedir. Nükleer yakıt, atık, risk gibi kavramlara aşina olmayan, nükleer santral kurmanın ve işletmenin ne denli ciddi bir iş olduğunu kavramayan, Rusya’da nükleer santrallarla ilgili lisans düzeyinde eğitim alan öğrencilerle santral işletmeciliğini yapabileceğini sananlara güvenilemeyeceği açıktır.
- Nükleer santrallar türkiye için stratejikmiş(!)
Strateji, stratejik yaklaşım, sistem analizi vb. kavramları anlamamış oldukları halde; strateji sözcüğünü çok sık kullanan bazı yöneticiler; nükleer santralların Türkiye için stratejik olduğunu da tekrarlamayı pek severler. Oysa Akkuyu NGS, Rusya için çok stratejik bir politikanın uygulaması iken, biçim için ülkemize atılmak istenen bir kazıktır.
Rosatom, Akkuyu’da yönetimi de, mülkiyeti de kendine ait olan bu santralı kurabilirse, bu örneği diğer ülkelerde de yaygınlaştırma ve çok sayıda ülkeyi kendine bağımlı kılma yolunda önemli bir adım atmış olacaktır. Bunun Rusya için stratejik bir kazanım olacağı açıktır.
Santralların yapımında, yerel müteahhitlere sus payı olarak bazı inşaat işleri yaptırılırken, işin en kazançlı kısımları Rus şirketlerince üstlenilecektir. Rusya’da devletin nükleer enerji kurumu Rosatom’un iştiraki Rusatom Energo International’ın Genel Müdürü Anastasya Zoteyeva’nun, Akkuyu Nükleer Santralı’nın inşasının Rusya ekonomisinde ciddi bir gelişme sağlayacağını ve Ruslar için binlerce istihdam alanı yaratacağını belirtmesi ve “Bu başta makine inşa, yan ürünler ve metalürji alanında trilyonlarca rublelik sipariş demek… Elbette Rosatom için de çok sayıda sipariş söz konusu. Neredeyse önümüzdeki 100 yıl için bu siparişleri alacağız” demesi, nükleer santralların kimin için stratejik olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra, Akkuyu NGS projesine, iktidar tarafından “Stratejik Yatırım” statüsü verilmiştir. Bu projede KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergilerden %90 oranında indirim, %50 oranında yatırıma katkı, KDV iadesi desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği vb. milyarlarca dolar bedelinde desteğin; yurttaşların sırtından yatırımcı Rus şirkete aktarılmak istenmesi de, santralın kimin için stratejik olduğunu gösteren ayrı bir detaydır.
- Hukuki denetimden kaçmak mümkünmüş(!)
1980’lerden bu yana ülkemizde Turgut Özal’ın “Anayasayı bir kere delsek ne olur?”, “Benim memurum işini bilir?” gibi ifadeleriyle yaygınlaştırılan, idarenin işlemleri üzerindeki yargı yetkisini sınırlayan uygulamalar, bugünkü siyasi iktidar döneminde daha da yoğunlaşmıştır. Bir yandan idarenin işlemlerine karşı dava açma hakkı, doğrudan zarar görme gibi koşullarla sınırlanırken, bazı kişiler ve mahkemeler Anayasa Mahkemesi kararlarını bile tanımadıklarını ifade edebilmektedir. İdarenin işlemlerini iç hukuk denetiminin dışına çıkarmak amacıyla; Akkuyu ve Sinop projelerinde görüldüğü üzere, hiç gereği olmadığı halde şirketler arasındaki ticari anlaşmaları TBMM onayından geçirme, uluslararası sözleşme niteliği kazandırma ve ulusal iç hukukun denetimi dışına çıkarmaya çalışmak, bu tür sözleşmelerin toplum ve ülke çıkarları doğrultusunda değiştirilmesini güçleştirmeye yönelik bir yasal hile değil midir?
Öte yanda, Akkuyu NGS için verilen “ÇED uygundur” kararının ve dayandırıldığı yasal düzenlemelerin iptali için açılan davalarda hukuki süreç devam etmektedir. Davacı TBB-TTB-TMMOB ve yerel kuruluşların iptal talebi, Danıştay 14. Dairesi tarafından reddedilmiş ancak davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Peki ne yapmalı?
Akkuyu NGS ile ilgili olarak ÇED raporunun iptali için açılan davada, davacıların talebi üzerine, mahkeme tarafından ilgili makamlardan gönderilmesi istenen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın ülkemize yönelttiği sorular ve bu sorulara enerji yönetiminin verdiği yanıtlar, “gizli “olduğu gerekçesiyle Türkiye yurttaşlarından saklanmıştır. Bu bilgilere mutlaka erişmeli ve tüm toplumla paylaşmalıyız.
Pek çok ülkede, kamu kaynaklarının tahsis edileceği projelere ve yasal düzenlemelere dair kararlar, toplum yararının olup-olmadığını araştıran, ekonomik ve sosyal fayda maliyet analizi, maliyet etkinlik analizi gibi kapsamlı çalışmalara dayanmaktadır.
Bizler de,
-Toplum yararı ölçütünün, fayda maliyet analizi gibi yöntemlerin, ilgili kurumların lisans/ruhsat/izin verme süreçleri ile ilgili bilgilerin mevzuata eklenmesini,
-ÇED raporlarının, incelenen yatırımın çevresel, ekonomik ve toplumsal etkilerini gerçekten sorgulayan ve olası risklerin neler olabileceğini ve nasıl giderilebileceğini araştıran bir içerikte olmasını, başta yöre sakinleri olmak üzere yatırımdan etkilenecek tüm kesimlerin görüşlerini dikkate alarak hazırlanmasını, mevzuatta bu doğrultuda düzenlemelerin ivedilikle yapılmasını,
-Kapalı kapılar ardında, gizli görüşmelerle yapılan hiçbir anlaşma, geliştirilen hiçbir plan ve projenin, hangi gerekçe ile olursa olsun, ülke ve toplum çıkarlarının üzerinde olamayacağını, hiçbir bilginin ülkenin kurumlarından ve yurttaşlarından saklanamayacağını;
Acele kamulaştırma denen, sermayenin enerji yatırımları için, yurttaşların oturdukları evlerden, topraklardan, çevrelerden koparılmasına, sürgün edilmesine dayanak olan yasal düzenlemenin iptal edilmesini, insan haklarına aykırı bu uygulamanın derhal sona ermesini,
Enerji yatırımlarını teşvik iddiasıyla, ülkenin ve toplumun ortak varlığı olan verimli tarımsal arazilere, ormanlara, tarihi ve kültürel sit alanlarına enerji tesisleri kurulmasına izin veren düzenlemelerin iptal edilmesini; verimli tarımsal arazilerin, ormanların, tarihi ve kültürel sit alanlarının yok edilmesinin önlenmesini,
Kullanılamayan bir hakkın hak olmadığı gerçeğinden hareketle, toplumsal adalet için, idari ve adli, tüm yargı süreçlerinin, halkın ve demokratik kuruluşların hatalı uygulamalara yasal itiraz hakkını sınırlayan, önleyen (hatalı yoruma açık “doğrudan zarar görme” şartı, yüksek dava açma harçları ve çok yüksek bilirkişi ücretleri vb. gibi) tüm düzenlemelerden arındırılmasını
Bugünden sonra enerji üretim tesislerinin, kamusal bir planlama anlayışı içinde, esas olarak rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle vb. yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı olarak ve toplum çıkarlarını gözetir biçimde kurulmasını, savunmalıyız.
Son söz
Verimli tarımsal arazilere, ormanlara, SİT alanlarına, yerleşim yerlerinin yakınına santral kurulmamalıdır. Trakya’da, Yumurtalık’ta, Eskişehir-Alpu’da, Çanakkale’de ve bir çok yerde kömüre dayalı termik santral, Sinop, Akkuyu ve İğneada’da nükleer santral, Doğu Karadeniz’de, Dersim’de, Alakır’da, Göksu’da, Türkiye’nin dört bir yanındaki HES’ler gibi; bölgede yaşayan halkın istemediği tüm projeler iptal edilmelidir.
Kirlenmeden, kirletmeden, barış içinde, eşit, özgür, adil, aydınlık bir dünya ve bağımsız ve demokratik bir Türkiye dileğiyle… Mücadeleye devam!