Bilmem hiç rastladınız mı: yaşanan gelişmenin güncel haberini duyarsınız! Sonra, rasgele ekranda bir film seyredersiniz… Bu iki olgu ayni konuda çakışıp kendi ufkunuzu da genişletir. Güncel haberle gelen bilgi ile filmin konusunun geçmişte benzer olayın yaşanmış rengini ayni resimde birlikte yaşar gibi oldunuz mu? Bu gerçeklik pek sık şekilde yaşanmaz. Hat ta, haber ile film çakışması da pek olası değildir. Binde bin denen tesadüflere bağlıdır. Halbuki, böylesi iki esrumanla oluşan birikim, gerçek yaşam ile sanatsal aktarım estetiği birlikteliği, konunun zengin anlaşıma örneklemlerle adeta yerine oturan değer haline gelir. Ben bu olayı Pazar günü yaşadım. Öyle yaşadım ki peşpeşe gelen haber ve filimle genel sistem ölçeklerinden tutun, uygulanan medya ve politik algı operasyon kardeşliğinin de çeşitlemesini de yaşadım. Birisi, haber olarak geleceğe dek etkisi olan bilgi olurken, ötekisi de film şeklinde sanatsal işleyişle oluşan eserin vurucu öznü ile buluştum. Tam tamamlayıcı bir konunun iki yönlü boyutuyla birikim sağladım……
Pazar günü Doğu Gutada yeniden Kimyasal silah kulanma paranoyla gündemin içine düştüm. Aslında, 13 Mart tarihinden beri Ruslar ABD eğitilenlerle kimyasal provakasyonu uyarısını yapıyorlardı. Dahası, ikibinlerden beri ırak işkal başlangıç probagandasından beri kimyasal masaları duyup politik savaşlarla milyon denecek insan katledilişlerle hep yaşadık. Yine, Suriyede Halep kentinde 2012 yılıyla başlayan bir manzümeler gündemi de yaşadık. Hep Esat suçlanıp, peşinden kararlar gelmekle meşkul olurken, tıpkı ırak işkali gibi, sunulan her haber sonrası da tam aksi sonuçlar karşımıza sırıta sırıta gelip oturuyordu.
Doğu Guta hikayesi ta baştan kuşkularla doludur. Neden mi? Sözkonusu bölge artık Suriye güçelrine teslim olduydu! Anlaşma yapılmış, sadece ayrıntının birkaç yeri kaldı. Zaten, Doğu Gutada bir mahale denecek bölge dışında her yer ele geçirildi. Son bölge de anlaşılarak Cİhatcılar yine Kuzey Suriye topraklarına gideceklerdi! İşte tam da bu anda Doğu Gutada Kimyasal kulanım denilen olay gelişti. Ardından, batı medya ve Türkiye dahi hemen Suriye yönetimini suçlamaya başladılar. Durmadan “müdahale” çağrıları da geldi. Kimse olayın geldiği yer ile neden şimdi kimyasal kulanıldı sorusunu sormak istemiyordu. Başta Rusya ve Suriye yönetiminin karşı çağrıları veya geçmişten gelen deneğim derslerine başvurmak istemiyordu! Adeta, batı yeniden Suriye müdahalesi için fırsatın yaratılma tadını çıkarıyordu!
Başka bir açıdan: ilgili resimleri yayan iki kuruluşun da sicileri oldukça kirli. Yalan haberin kabulenme başarılarına oldukça alışkındırlar. İngiltere merkezleri olup Birisi Elkayde bağlantılı ve ötekisi de Dönercinin kurup ingilterede “Suriye Muhalif eksenli olma” gerçeklerine rağmen, nedense yine batı kamuoyu konuyu sorgulamak istemiyor. Hat ta, Fransa ve İsrail Türkiye kseni müdahale hazır olda bekliyorlardı.Duvar gazetesinde Musa Özuğurlu haklı olarak şu ironik soruyu sordu: “Bu kimyasallar oldukça akılı* Sadece çocukları bulup, öteki silahlı kesimlerden kimseği katletmiyor” diye önemli bir çarpıcı yorum yaptı…. Gerçekten, konuya hangi pencereden bakarsan bak, sakatlıklarla dolu. Ama, batı ve başta ABD hemen Suriye müdahalesine sarıldı. Tabi, Rusya da karşı yanıtları söyledi. İsrail ise fırsatı kulanıp Lübnan alanından füzeleri de gönderdi. Türkiye, Astana Mastana dinlemeyerek “Ey batı, daha ne bekliyorsunla” kendi olduğu yerin mesajını yeniden anımsatırcasına rolunu savundu….
Gelişmeler böyle devam ederken, Pazar gecesi “Elçiği öldürün” isimli bir film gördüm. Başta, sıkılarak gecemi çalmaması adına izlememek istedim. Fakat, konuya bakınca ve gelişmelere dalınca, adeta yakın tarihin sanatsal aktarımı ile güncel haberlerin nasıl bir dünyada yaşadığımızın tamamlayıcı resminde kendimi buldum… Konu benzer ve yer aBD oluyordu. Bir gazetecinin gazetecilik yapma çabası ile onu gazeteci yaptırmama sistem koşullarının yoğrulduğu eser olarak gayet güzel izlenecek ve günümüzle derslerle dolu eserdi. İyi tercüme ve çarpıcı olaylar, konunun daha izlenir halini de oluşturdu…
Konu, o zamanki ABD Nikaragua politikası oluyordu. Nikaraguada desteklenen Kontraların ayni zamanda uyuşturucu ticareti de yaptığı ikilemleri araştırmak isteyen Geri Vaytin başına gelenleri yalın gelişmelerle anlatıyordu. Olayın yayınlanırken ki medya tavrı ve CİA oyunlarıyla kamuoyunun esir alınışının çarpık acıtan gerçeklerini aktarıyordu. Yazılmak istenenler doğruydu! Fakat, yazdırtmayanların da gücü çok fazlaydı. Uygulanan kirli Emperyalist politikalarla ABD kamuoyu oluşturma argümanlarındaki kısgaç adeta her ülkede gördüğümüz gerçeklerdi.
Sonuç daha vurucu: Tümm zorlamalar sonrasında aradan belirli zaman geçince, Klinton döneminde Losancelesteki bu duruma araştırma izni ve CİA raporlarının incelenmesine karar verildi. Dörtyüz sayfalık belge açıklanırken, ABD yayın organları bu tarihi belgeleri değil Klintonun Monika sgandalını yayınlıyordu. Bu tavır gelirken aklıma sadece Nikaraguadaki Kontra desteği ile uyuşturucu değil, ayni zamanda halka sağlık sigorta yasasına da karşı duruşlarla birlikte örtülme veya engeleme Monika sgandalı aklıma geldi. Başka bir tartışma da aklıma takıldı! Monika sgandalında tüm Amerikancı medya ve akademisyen çevreleri Klintonun yaptığından değil de “yalan söyleme” suçunu tekrarladılar! Oysa, ayni anda yayınlanan ve yasaklarla epey zaman engelenen Nikaragua olaylarında da Seksenlerde epey yalan söylendi! Kimse ayni iki yalanı yan yana koymadı….
Sonuçta, Geri gazetecilik yapamadı. Çok sevdiği ve doğru yapmak istediği mesleğini gerçekleştiremedi! Oysa, deyinmek istediği konular sonradan hepsi gerçek çıktı. Ölümü ise yine tartışmalı! İki kurşunla vurulmuş olarak bulunan Geri, kimine göre imtihar, ancak, önemli araştırmacı kesim ce kuşkulu denilmektedir.***
Gerçekten film izlenmeğe deyer. Tam da tesadüfe bakın: Ben filimi izleyip sabah gözlerimi açarken de Doğu Guta sahnesine yine Trump çıkarak “Suriyeyi cezalandıracağını söyledi! Oysa, gelen bazı bilgiler, Kimyasal kulanıldığı haberi dahi kuşkulu.Fakat, bu gelişme ile Kıbrısın Larnaka açıkları da eklenerek, yeni sertleşme ve savaşın daha da tırmanma olasılıklıar hep tartışılmaktadır. İster istemez aklıma Göbels geldi…
Göbelsi bilmeyen varsa öğrensin! Şu meşur probaganda stratejik medya yerleştirme tekniklerinden birine bakın: “Bir yalan, nekadar büyük söylenip tekrarlanırsa, odenli etkisi de olur”! Kimyasal batı probaganda aygıtları bunu gayet mükemel şekilde gerçekleştiriyor.