Bazen yerel veya evrenseleşen ilan edilen günlerle yılımız epey kabarıktır. Bazısı mesleki, bazısı insani görünümlü veya bazısı da kimi olgular kulanılarak ister dünyada ister yerel düzeyde günler ilan edilmektedir. Bazısı verilen mücadele kazancı olarak yaşama geçerken, bazısı sorunlar nedeniyle gündem yaratılma amaçlı olurken, bazısı da tüketim veya modaya uyma adına gerçekleştirilen ilanlarla yaşama geçer. İşin Cıvığı öylesine ulaştı ki ve metalaştırma tüketimle bezendi ki artık konular modalaştırma çizgisine dek taşındı. Yaşamla kazanılan ve mücadelelerle gerçekleşen günlerin önemi tartışılmaz. Bu önem, ilgili değerler yaşandıkça anlamlı olunur. Bazısı ise öylesine saptırıldı ki kutsal Ana veya sevgi duyduları dahi tüketimleştirilip adeta ticari metalaştırma örgüsüne taktırıldı. Neyse, konumuz gün genel ilanları üzerine değil. Olay madem Engelliler oluyorsa, bu konuyu kendi özüyle ele almak gerekir. Hele de ben de Görme engelli bir yurtaş olup, inanılmazlarla yaşamımın yaşlı kuşağına geldiysem!
Engelli tanımını yapacak değilim. Konunun özünde kelime ififadesiyle dahi açık olan, belirli bir organın görevini yerine geterememesi nedeniyle insanın etiketlenme ifadesidir Engellilik!Sakatla başlayıp, Özürlü ile sürdürülen ve enson Engelli ile devam eden bir kavram insan şeklidir. Daha ilk kavrayışla, Engelli olayı konuşulurken ve insan merkezli olunca, konuşulurken, sorunlar ile birlikte, ülkenin insan haklarının da birlikte ele alınması gerektiği zorunluluğu vardır. Konuşulan insan olup, onun bir eksikliği üzerinden engelli ifadesi konulmaktadır. Demek ki Engelli konusu konuşulurken, siz insan yaklaşımlarından soyutlandırıp salt odaklaştırma Engellilik ezberi kondurturdsanız, hep yanlışlarla debelenip kalacaksınız.
Şöylesine bir bizlik gerçekle olayı somutlayalım: bir ülkede insana bakış genel yaklaşımın aynisi engelli kişiler için de yeniden üretilmektedir. Elbet de Engellilik bir insanın normalın bazı koşullarını yerine getirmeme insan eksikliği olarak varılığı varken, devamında: eğer o ülkede genel insan yaklaşımında yandaşlık, kayırmacılık, tarafcılık gibi ölçekler de temel olursa, Aynen engelli kesim için de gerçek olacaktır. Nasıl ki yasalar kişilere veya yetkinin önceliği ile uygulanınca farklılıklar ve eşitsizlikler kurumsalaşır, aynisi engelli insana da bakışta yansır….
Demek ki ülkemizde torpil, kayırma, yandaş ve eşitsizliklerle oluşan insan bakışları yerleşmişse, Engelli ayrımının olmasına ek olarak ayni ilkelerin de bu insanlar için de gerçekleşmesi normaldır. Kimisi engelliği de eklenerek onun dıştalanması veya siyasal ötelenme davranışları normal hale gelirken, tam aksi, eksiklikleri veya başarısızlıklarına duygusal motif de konularak onun kayrılma ayrıcalığı da olmaktadır. Toplumun yaşam aynasını aynen engelliler arasında da görmek kolaydır. Nitekim, çıkarılan Engellilere ayit yasalarda dahi bireyin yakın uzak kuralına göre veya tercih edilip edilmeme ikilemiyle deyerlendirildiğine hep tanık olduk.
Ayrıca, konumuz engelli olunca öncelikle bir yanda yönetimlerin insana bakışın özü ile ikincil sosyal insan ilişkilerinin yansıyışlarını da geniş çerçevede ele almak da şart. Bir devletin, eğitiminden sağlığına sakatsa, insanına politik olarak gerçekten sosyal hak değil de lütfü yardım kuluğu ile yaklaşınca, konular darmadağın olur. Sosyal ilişkilerdeki değerler de takınılan tavrın değersel aynasını göstermektedir. Yani, olayın özüyle birlikte ele alıp engelli birliktelikte tartışılmadıkça ve hele de bu olguyla rant sağlayan kuruluşların da döngüsüne takılınırsa, sonuçta bir adım yol dahi alınamaz.****
Engellilikte özellikle genel sağlık anlayışı ile kültürel yaşam olguları önemlidir. Ayrıca, bir ülkede trafikten tutun akraba evliliğine varan veya iş cinayetleri boluğu ile eğitimde metalaşma kurumsalaşıyorsa, engellilerin bunun bedelini daha derinden yaşaması da kolaylaşır. Hele de konulara yandaşlık ile metalaşma msleklilikle yaklaşırsanız! İnsanlarla gerçeği öğrenme dilayoktan birokratik kafa hastalığı ile kaçarsanız.***
Ben engelli yaşamımda en doğal insani haklarımda resmen yönetim uygulamalarıyla bedeli ağır ödedim. Örneğin, 67 yılında okuduğum Bayraktar B okulunda sırf sınavların sözlü yapıldı diye tam 2 yılım karne verilmeyerek yeniden baştan okutularak senelerin çalındı* Üstelik, okuyacam diye Kapalı Erenköyden alınıp, yurtlarda inanılmaz zorluklarla da yaşatılarak tam 2 yılımı yönetim çaldı. Oysa, sonradan ünüversite ve lisede çoğu derslerimi sözlü sınavlarla geçtim. Hat ta, günümüzde kamuda dahi sözlü sınavla neticeler açıklanmaktadır. Bunun acısını ve öğrendikçe etkisini çok ağır yaşadım…..
Kamudan bir örnek: Ben Kamudan direk katroyla yazılı şekilde atanmama rağmen, dayre müdürün talep etiği katroyu teşkilat yasasına sokmayarak adeta tam 25 yılımı da çaldı. İşin kafa yapısında daha da utandırıcı şekli oluştu: Direk atanmama ve kendi talepleri olmasına rağmen, bana hep özürlüler yasasından işe girdiğimi söyleyip, kendi yanlışını veya eksiğini tam 25 yıl düzeltilmeyerek en ufak terfi sınavı dahi bana sağlanmadı! Hat ta, karşısında ünüversite diplomam olmasına rağmen,kendileri öteki personele ısrarla “özürlüler yasasından” denilip benim akademik değerim ve yasal atamam görmezden gelindi…..
Gelelim son versyona: bu köşede de yazdım.Sağlık ve görme araştırma sonunda Biyonik göz operasyonu geçirdim. Elbet kimse bunun ülkemizde yapıldığını idaya koyamaz! Fakat, en azından hastane masrafın bir kısmının bana yönetimce karşılanma talebim de RET edildi! Hala yazı elime geçmediği için nedeni üzerine konuşamam. Ama, ister sağlık, ister eğitim ve isterse kamu çalışma dönemlerinde bazı durumlarda hem de temel insan hakkı konusunda kafaların açık olmaması nedeniyle ağır bedeller ödeyip, en doğal olması gerekeni dahi sıkıntılarla senelerce süren mücadelelerle almam bana hep “engelli olma” bedeli olarak yaşama kazıldı.*****
Sosyal ilişkilrdeki insan bakışı ve adaletin bu konudaki yetrsizliği ve hele de işdihat olayı da adalet alanında da çözüm bulma yolları da oldukça sorunlu. Sanırım emekli olma öncesi önceki yazılarda açık açık yazdığım sınava alıp sonuç açıklamadan konuda madur yapılma davranışı, bunun önemli kanıtıdır.
Bu örnekleri artırmak mümkün. Bunlar, ülkemiz insan haklarına bakışın önemli aynasıdır. Bundandolayı değimli ki çıkan yasalara rağmen uygulanmama soruları hep sürüyor! Birilerini memnun ederek ve hat ta güç vererek gerçekten hep kaçılmıyor mu! Nitekim, engelliler günlerinde bolca demeçler uçuşur. Malum yetkililer ile bunların yörüngelerinde dolaşan örgütler bolca konuşur. Taki bu yörüngeden birielrine acı dokunuşa dek.Ama, konu genel insan haklarıyla birlikte ele alınmaz. Ayleler veya çevreler dahi engelli olayına çıkar uğruna veya kendine yontma ile faydalanma noktasına taşır. Zamanında çalıştığım Görmezler derneklerinde hep ayleler “bize ne vereceksinizle” başlayan çok diyalıoklarla karşılaşıyorduk. Konunun bilinci hala eksik. Hat ta, güç zehirlenme adına yönetimin yapması gereken görevleri derneklerin yapma popilizmi ile sıkışıp kalındı. Eğitimin vakıflara verilmesi ise başka bir sgandal!
Engelliler konusu insan hakları temelinde ele alınmalıdır. Bugün yönetimlerin görevleri ile toplumsal değer olguları bu yaşamı şekilendirmektedir.Kişisel başarılar veya yandaşla iş çevirmelerle bu genel çözülemez. Hele engelli olmanın nedenleriyle de yüzleşilmek gerekiyor. Ülkemiz bolca trafik cinayeti veya iş katliyamları olanın üstünde yaşanmaktadır. Bundan dahi epey yeni engelli insan da olmaktadır. Bu bile yaşamın genel akışıyla engelliliğin bağlarını kolayca kor.Sistemin yanlışları ile engelli genel düzeltme ikilemi olamaz. Her yapı kendine benzeyen yönetici ve kuruluşu oluşturur. Bunlara dokunulmazlık da kor. Sonra, büyüyen olayı görmezden gelip, popilist reklamlarla ilan edilen günleri geçiştirir. Kimse bu yol ile birilerin nasıl köşe döndüğünü konuşmak istemez.
Kısaca, engeliler için de senenin en az 3 kez günleri vardır. Bolca demeç ve konuyla alakasız etkinlikler yapılır. Tıpkı genel insan hakları günlerinde olduğu gibi….Böylesi günlerde söylenecek sözler yerine, konuşanların şovları veya kendilerine yontma talepleri ile akıp gider. Unutmayın, ikibinlerde bir engelinin akademik diploması dosyasına konmayarak ve “engelli” denilerek katrolanması engelendiği zaman hiçbir engelli örgüt veya kuruluş sesini dahi çıkarmadı. Kamu kuruluşları sürgünle bu utanmazlığı tamamladı. Böylesi tuhaf ve kirli işlerin döndüğü koşulda engelli günlerinde konuşulacak ve sorgulanacak çok konu vardır. Ama, iyisimi, günü kendine has kurtarmakla geçiştirmek en iyisidir.