Gün ışığı biterek, gecenin kendisi çökmeğe çoktan başladı. Nisanın son günü de biterek, yeni Mayıs ayına birkaç saat kaldı. Saat gecenin 22 rakamını gösteriyor. Ben klavye başına geçip, Mayıs ayını karşılayacak makalemi de yazma girişimine girdim. Artık, Nisanın son saatleri ile Mayısa önemli günleri ile bir merhaba demekle de uğraşacam. Yaşananları değil de yaşanacak önemli günlerin konumlarıyla aalı birkaç söz edecem. Yazımı da 23 saat diliminde bitirip de gönderme sınırı da koydum. Tele 1 Kanalında, günün toparlama prokramında Mürat Türkeri de dinleyerek Nisan ayına veda etmeği planlıyorum. Sonuçta, Nisan ayını noktalarken, Mayısın gündem olması gereken günlere doğru yazı yazacam…..
Nisan ayını tüketiyoruz. Yaşamımızdan 1 Ay daha çalındı! Mayıs girişiyle de dünyanın konuşturulmayan Madalyonun öteki yüzünün de resmini görme şansımız olacak.Gerçi, Kuzey Kıbrısta Nisan ayı dahi bahardan çok yazın gelmekte olan sıcağı ile katledilen doğa mirası toz bulutlarla dolu geçip bitmektedir. Mayıs ayı ise daha ilk günüyle Ezilenlerin günü olarak başlayacak. Bir anda, ezilenlerin dünyadaki haritasının yansıyıcı sesini duyma moduna gireceğiz. Aslında, 1 Mayıs gününün etkisi, meydanlardaki yükselecek ses ve ikinci ayak olan medya denilen tartışmalı yapının bunu yansımasıyla da konuşmaya çalışacağız.
Mayısın ilk günü 1 rakamını gösteriyor. 1 Mayıs demek, emekçilerin kan dökerek, idamlar vererek, hapisanelerde çürüyerek kazandıkları önemli bir sınıfsal siyasal tarih sayfasıdır. Bu sayfanın yazılması ve yaşamda yerini bulması ancak, bunu yaratanların sahiplenmesiyle de mümkündür. Çünkü, 1 Mayısı gün olarak mücadele etme tarihi olarak kabulenenler kadar, bu önemli sayfanın kapatılarak hiçeleştirmesini isteyen egemen güçlerin de olduğu ikilemi vardır. Bundandır ki 1 Mayıs bir yandan ezilenlerin sesinin mesajı olurken, etkisizleştikçe de karşıtların bunu hiçeleeştirme çabasının “başarısını” da göstermektedir. Bundandır ki bu yıl 1 Mayıs meydanları ezilenlerin mesajları ile nedenli dirençli olduğunu, haklarını savunma veya yenilerini ekleme örgütsel boyutlarıyla, kapitalizmin sermaye hegemonyası karşısındaki karşı seçeneklerinin boyutunu gösterme lapratuvarı olacaktır. Senede bir gün 1 Mayısta sermaye sözcüleri değil de ezilenlerin gündemi eğer güçleri varsa meydanlarda haykırma günü olarak tarihi önemi vardır….
Ayrıca, 1 Mayıs günü, dünya çapında yükselen faşizmin, yaşatılmakta olan savaşların kanlı sonuçları, Krizdeki ezilenlerin daha da yoksulaşma gerçekleri karşısında verecekleri sesin ve gösterecekleri örgütsel konumun önemi oldukça fazla yeri olacaktır. Yaşanmakta olan Kapitalist ekonomik konumda sistemin yönetememe gerçeği, yeni ufukta ışık yerine daha da savaşların tırmandığı, faşist dvvlet biçimine gidişlerin yoğunlaştığı ve Emperyalistler arası çelişkilerin artık bölgesel savaşlarda boy gösterip hegemonya gerileme ile boşlukların doğması ile gericilikle faşizmin kucaklanarak seçenekseleştiği kötü günlerden geçiyoruz. 1 Mayıs, savaşlara karşı olmanın, yeni bir dünya mesajları bakımından meydanların vereceği ses oldukça önemlidir.
Özellikle son yıllarda gerileyen emek eksenli hareketler, kriz nedeniyle yükselen faşizmin artık savaş naralarıyla birlikte, gidişatın eğer ezilenlerin karşıt seçenekle hareket edip örgütlenmedikçe, kötü kanlı günlerin artık içeleşip doğal yaşam şekline girişi de engelenemeyecektir. Son dönemde gidrek 1 Mayısta yaşanan katılım azlığı, seçeneksizlikle var olanı koruma veya ulusalaşma gericileşme çizgisi nedeniyle, bu gücün siyasal seçeneği de duyulmamaktadır. 1 Mayısı, belirli kesimler emekçilerin elinden alıp, sınıfsal özünü boşaltarak, eğlence veya başka esrumanlarla yaşatması sonucu, siyasal mesajlar pek alınmıyor! Dahası, bu gün de içerik boşaltarak doğal bir egemen sınıf bayramı gibi kutlanma çizgisine çekildi. Sınıfsal taleplerin olmadığı, ezilenlerin örgütsel sesi yerine, güncel boş sloganlarla veya katılmadan eğlenerek geçirilen gün haline sokuldu. Genel politikadaki sosyalist çizgi eksikliği, adeta 1 Mayıs meydanındaki teslimiyet yönelişiyle taşlanıyor.
Bu gün, bazı ülkelerde gerçekten özellikle belirli Asya ülkelerinde ve Latin Amerikada yaşanan mücadelelere bağlı olarak sol eksenli bir yansıyış mutlaka işarat edilecektir. Merak edilen, Batı Avrupadaki sendikal ve sol partilerin bu meydanlardaki katılımla, siyasal duruşların konumu olacaktır! Savaşaın en çirkin yaşandığı Ortadoğuda ise savaşa karşı seslerin fırsat denilip ve örgütlenme konumuyla meydanlara taşınıp taşınmayacağı da önemli beklenti gibi olması gerekir. Kıbrısta ise malumun biraz daha boşaltılarak yaşanacağı şimdiden belli. Konuşulamayacaklarla, sol partilerdeki teslimiyet sonucu oluşacak yönelişin meydanda karşılık bulacağı kesin. Türkiyede ise tek bir noktada odaklanmak gerekir. Girişilen Afrin olayı ile savaşa karşı mesajların ve onca siyasal sağ oyunlarla oynanan seçim sürecinde taban ezilen kesimin karşılık verip vermeme mesajı ben ce dikatle izlenmesi gereken konudur….
Kısaca, 1 Mayıs kendine has gelişen özüyle, gelinen noktadaki zaman diliminden nerden nereye gelindiği ile yarınlar için hangi önemli noktada olunduğunun analizi benze konuşularak konunun ardından tartışılması gerekmektedir….Sendikal durum, Sosyalist partilerin siyasal genelindeki prokramları ve sosyal muhalefet içindeki emek ekseninin yerini, bu 1 Mayısta, genel dünyadan yerel boyuta dek izleyerek anlamamıza da fırsat penceresi vermektedir…..
Mayısın ilk günlerinde bir de Basın günü de var! Sanırım, sadece son genişlemelerle, medya rolunu yeniden topluca tartışma olanağı nı da kulanma şansımız olacaktır. Yalanın ve algı operasyonunun kural haline geldiği Basın veya genel medya tutumu sonucu, artık en doğal haberi alma dahi tehlikeli duruma geldi. Sadece, son dönemin en önemli olaylarındaki genel dünya veya yerel basının haber şekli dahi, bu tehlikenin nedenli önemli olduğunu anlatıyor….
Suriye genel savaş olanları bunun aynasıdır. Daha somut olarak, Doğu Gutada önce mahşetlerle Kimyasal kulanım haberi bunun aynasıdır. Öyle bir medya basın algısı oldu ki kanıtlanamadan ve karşıt görüşler konmadan, suçlu ilan edilip, füzelerle de taruz olayına koşul hazırlandı. Sonradan ortaya çıkan gerçekler ise Kimyasal olayı kadar devamında haberleştirilmeyerek, yalanın Göbels dersi verildi! Ayni şekilde, birçok başka yanlış da operasyon algısıyla doğru sunulup kamuoyu yaratıldı. Özelikle de K. Kore konusu da bundan nasibini aldı. Sadece düşmanlaştırma saldırma stratejisi değil, birçok insanın vahşice öldürtme haberleri de algı olarak sunuldu. Sonradan, bu katledilen bazı kişilerin K. Kore heyetinde olması dahi bunun yalan olduğu özrü bile kulanılmadı! Böylesi haber tipiyle yalanlarla savaşların yapıldığı günlerin normaleştiği de yaşandı ve kanıtsandı….
Türkiye deneğimi de ilginçtir: son Türkiye Genelkurmay başkanı Akarın ve Saray sözcüsünün Gülü ziyaret etme şeklinin haber macerası da birbaşka! Haberi yazan kişi işten atıldı* Haber siteden silindi* Öteki Türkiye medyanın önemli kesimi de haberi hiç yapmadı! Sanırım Apdulah Gül seçim tartışmaları ile ziyaret edenlerin konumu dahi bu haberin yapılmasının önemini anlatmaya yetiyor. Bilmem, Türkiyenin tutuklu gazeteci dünya lideri olduğunu artık yazmaya gerek varmı?
Kuzey Kıbrısta medya görevini gayet münasip şeklinde öğrendi. Neyi haber yapıp yapmayacağını da gayet iyi ezberledi. Bundandır ki siyasi demeçlerle, izinli konular dışına çıkmıyor. Otosansür örneklem olarak iyi bir kaynaktır. Birçok tanık olunan olayı brakın, neden hala Afrika ve Meclis olaylarındaki 9 kişinin tutuklanmadığı sorgulama haberini dahi yapan pek yok. Nede olsa, günü kurtarmak şart! Hele Türkiye konusunda dünya medya gündemleşmesine karşın, içeleşen Türkiye gerçeğine rağmen, haberin yapılmaması normaliği gayet mükemmel işliyor.
İşte: Mayıs ilk günlerine böylesi anımsanacak konularla başlıyor. Bu zenginliği tam da dünya genel anlayışla nasıl geçeceğinin izlenişini de size braktım.