Senelerdir Ortadoğu ile ister genel ister ülkesel konumda hep gündemlerle savruluyoruz. İstenilenle takıldığımız için de çoğu kez temel durumları dahi bellekten siliyoruz. Taki, yeniden birileri gündem yapsın. Yine düşünmeden, Ortadoğu yöresindeki istenilen konuları gündemleştirirken, en basit sorguyu dahi yapmıyoruz! Bölgesel ülkeleri tarafcıl gözle suçluyor, taraf olup ötekine veriştiriliyor. Nedense, net şekilde bölgesel planları yapanların alış şeklini, bölgenin sömürgeleştirme yeniden üretim olayına bakmıyoruz. Hat ta, öylesi travma yaratılıyor ki algı yalanına takılıp, bölgenin dış müdahalesine uğramasına da alkış tutuluyor. Bir petrol masalı ile yanına güvenlik sosu kondurtarak bölgesel algı operasyonları yalanlarla tatlılaştırıp masaya konulmaktadır.
Nedense, temelindeki kararı alanın hesaplarını koymuyoruz. Niçin Amerikanın ve Britanyanın bölgeye müdahale etme durumunu öne çıkarmıyoruz. İsrail devleti oluşumu veya bölgesel İslam politik sömürgeleştirme gericileştirme sonucu faşistleşmenin de üzerine dokunulmuyor. Daha kötüsü, Emperyalizmin kendince düşman seçtiği kesimleri ayni dil ile “terörist, tasfiye edilecek kesimler, yeni baharlar” gibi imgelerle dilimize kondurtmaktayız. Nitekim, Lübnanda sırf israile direnip başarılı olduğu için, Hizbulahın başta batılı güçlerle sırf direndiği için “terörist” denilmesini hemen kabulenildi. Sanki iran Sudilerden daha yobaz ve gericiymiş gibi iranı şer Sudileri de geçiştirme düşüncesi kafalar konuldu. Hep şu travma algısının esiri yapılındı: Güvenlik nedeni veya onlarda şu silahlar vardır ile bölgede durmadan düşmanlıklar yaratılıyor…
Son hamleler net olarak gerçekleşti. Aslında, kafanıza şu tesbiti eksik brakıyıorsanız, bunu da anlamakta zorlanırsınız. Son yıllarda ABD genel ekonomik alanda gerilemektedir. Rekabet etmede eski gücünde değildir. Pazarlarını kaybediyor. Ayni şekilde, genel batı girdiği ekonomik “duranlıkta” kurtulamadığı gibi yönetmemektedir. Bu genellik yetmezmiş gibi de uzun stratejik projeleri de tıkandı. BOP olayında Suriyede resmen beklenen olmadı. Bu sıkışmışlıkta, ABD başta Askeri sermaye kesimi daha “çılgın” lider olarak Trumpu seçtirip, anormal denilen kararları da almaya hız verdi. Böylelikle başta ABD çizdikleri Uluslar arası hukuku da kendilerince yerlebir yaptılar. Trampla resmen Çevre anlaşması ile başlayıp son iran anlaşmasına varan iptaller yaşandı. Yine Sermaye gücüyle de medya bütünleşmesi sonucu kocaman yalanlarla algı operasyonları yaparak sert müdahalelerle kayıpları kitleler gözünden kaçırmaya yöneldiler. Suriyedeki Kimyasal yalanlarından son iran anlaşma bozma nedenlerine varan birçok konuda resmen medya destekli yalanlarla ABD liderliği müdahaleler yaptı, anlaşmalar bozdu…
Bu olayların önemli kısmı tıkanan ve bataklığa saplanan ortadoğuda gerçekleşiyor. Trump seçtirme nedeni sonucu da gerilemelerle, sıkıntılar üzerinden yeni krizlerle sıcak müdahalerlle Ortadoğuya yeniden “merhabalar” kondurtu. Bunları yeri geldikçe yazdık. Fakat, unutulan o denli gelişme var ki bazı konularda tam aksi kocaman yalanlar söyleniyor ki artık bunları kovalamak dahi yetmemektedir. Hele de bizdeki “Kemalerin, Köprülülerin” bilimcilikle amerikanb eksenli atışları da eklenince, onca yanlışlar bir makalede uğraşmak mümkün olamamaktadır…
Gelelim yeni Amerikan merhabalarına! Unutmayalım: ABD kararları Ortadoğuda yankılanıyor. Son yazılarımdan birisinin konusu olan iran cepesi yeniden ısıtıldı. Öyle ısıtıldı ki İsrail dışında ve kendine “Müslüman diyen” Sudi Arabistan yanında başka kesimler inandırıcı bulmadılar. Ama, karşıt görülen iran ve Lübnan Hizbulahı ısrarla tasfiye edilme cepesine konuldu. Isınan iran cepesi ile israilin Suriyeyi vurması ise bataklıkta nasıl geriye dönüş kazanımının da savaşla oynuna tanık oluyorduk.
Başka kararlar da vardı! Bunlar anlık olup unutulurken, Trump bunun şaka olmadığını da önceden ilan etiği Kudüsün başkent olma kabulu da ilgili günde gerçekleşti. Tabi, herkesin unutuğu ve görmezden gelindiği Filistin yangınının kangrenleşmesi de ortaya çıktı. Şimdiden Yüza yaklaşan katletmeler ve bini çoktan aşan yaralılarla protestolar üzerinden kurşunlarla ölümler saçıldı.
B Bir garip paradoksu hala kimse sorgulamıyor! Hani onca arap ülkesi vardı* Onca İslam ülkesine ne oldu? Aslında yanıt net: ABD ekseninde İsrail ikilemi irana saldırma hesabında başta Sudileri ve bazı körfez ülkelerini teslim aldılar. Sudiler irana saldırı için israile hava sahasını çoktan açtı. Ozaman, İslam veya arap dünyası hikayeden öte, masal halinde konuşuluyor. Hele konu Filistin olunca ve ABD Kudüsü başkent ilan etmesi de pek de anormal olamaz. Zaten, direnen bazı Filistin kesimi hala buradaki kimi kendine “solcu” diyen kişiler dahi “Terörist” demektedirler. Aslında, bölgede İsrail yeni bir konuyu benzer ülkelerle yeniden evrenseleştiriyor. Dikat edin, ayni yanlış ezberi yeri geldiğinde bizde de kulanıyoruz: “Güvenlik gerekçesi”! işkalleri, katletmeleri, yeniden ilhaklaştırma politikaları örtme adına güçlü devletler yaptıkalrı işkallleri ilhaklaştırma veya karşıtı ezme silahı olarak kendi güvenliği olarak medyalar yardımıyla idolojikleştirdiler. Benzr ülkeleri, B.M. savunmasında da ayni esruman kulanılmaktadır. Tabi ki işkaller yerleşip kabulendikçe de ilhaklaştırma ile yeni adımlar da atılır Kudüs bunun en son örneği.
Dikat edin: Kıbrısta da genellikle birçok yanlışın kabulendirme çabalarında veya kendi kitlelerine bal çalma nedeniyle “Güvenlik” konusu hep öne çıkarılır. Konu güvenlik olunca da kimse sorgulamadan hemen sarılır. Burada son Akıncı politik deneğimle de güveninlikle birlikte birçok olumsuzluğun yasalaştırılması veya algısal kabulendirme ile yapılmıyormu? İsrail de hep bunu söyledi. İşkallerin önce işkal olduğu unuturulup güvenlikle savunuldu. Sonra ilgili işkalin devamı için de hem ilhak etme hem de yeni güvenlik adıyla yeni topraklarda denetim işkal bahaneleri aranmaktadır. Son israilin Kudüs ile resmen Filistin topraklarının ilahk etme amaçlarının önemli adımı olurken; Örneğin işkal edilen Golan tepelerini geri çekilip Suriyeye verme yerine, resmenGOlanın kendi toprağıymışı kabulendirip, Suriyenin güneyinde yeni geniş güvenlik tanpon alanı talebi olmaktadır!
Kudüs olayı şudur: israilin işkal politikasının ilhaklaştırma adımıdır. Belli ki belirli güçler bunu kabulendi. Bazı tepkilerin de doğru olmadığı da malum. Nasıl ki Batı Şeryada yerleşimlerle toprak ilhakleri yapıyorsa, Kudüsün de resmen başkent olmasıyla artık B.M. kararıyla senelerdir yazılı olan iki devletli hikaye de masal oldu! Ayni terane dönüşü neyazık Kıbrısta da yapılmaktadır.
Filistinliler, solun dünyada gerilemesiyle zaten kamuoyundan düştü. Hat ta, batılı eksene girmekle de mülteci Filistinli potansiyelin geri dönüşü hasır altı edilerek konu daraltıldı. Doksanların başında Arafat öylesine taviz verdi ki Batı Şerya ve Gazlede, hava alanı olmayan, yer altı zenginliklerini sahiplenemeyen, Denizdeki zenginliklere sahip kılınmayan göstermelik devleti dahi kabulendi. Oda gerçekleşmedi! Yani; B.M. Kırklardan beri iki devletli Filistin kararları artık buharlaştı!
Haberleri izliyorum. Eminim çoğu Filistin sorununu dahi unutu! Biraz zor durumda olanlar İsmail Kemal gibileri! Çünkü, bu konuda direk Amerikancılık savunulması biraz zor. Zor diyorum da daha dün IŞİD gibi hareketleri Suriyede demokrasi getirmesi veya AKP Türkiyesinin Suriye politikasını gayet güzel idare etiği savunuları aklıma da gelmiyor deyil! Ozaman: bu gibi kişileri de okuyan, Amerikan eksenliliğin dünyanın en doğrusu olduğunu kabulenen önemli kitle oldukça böylesi insan utançlarının savunulması da gayet münasip olacaktır. Belli ki Filistin ilhakları Doğu Kudüs ile de ileriye atılınca, yarın Kudüste yaşayan ve giderek getolaşmış kuşatmada oluş sonucu buradan da Filistinlilerin göç edeceği kesin. İlhaklaşmanın en acı örneklerini biz gayet alkışlarla yaşamadıkmı? Şimdi, işkalin söylenmemesi ile acayip şikayetnameli kendi kültürümüz de oluşmadımı?