Halihazırda iyiye gitmeyen bir durumu daha da kötüleştirecek eylemlerde bulunulması anlamına gelen “tüy dikmek” deyimi siyasi iktidarın ekonomik kriz koşullarını yönetemeyişini ifade etmek için birebir. Zira hükümet, 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren hak ve özgürlükleri OHAL baskısı altında tutarak 1930’ların Almanya’sını anımsatan Türkiye’de bu koşulları, iktidarını destekleyen “Büyük ve güçlü Türkiye” ambalajına sardığı işlerini gerçekleştirmek amacıyla da kullanıyor. Nitekim 220 milyar dolarını 2018 yılı sonuna kadar ödemek zorunda olduğu toplam 453 milyar dolarlık dış borç sahibi olan Türkiye’nin Kanal İstanbul, nükleer santraller, üçüncü havalimanı gibi mega projeleri bulunmakta. Bununla birlikte kamuoyuna resmi rakamlarla %12,5 olarak açıklanan 2018 enflasyon oranı, dolardaki artış karşısında değer kaybeden Türk Lirası’nı ve tüketicilerin sık kullandığı ürünleri dikkate alan analizlere göre, aslında 3,2 kat fazla yani %38,5 seviyesinde. Faizlerle dolar kuru arasındaki dengenin kurulamamasına ek olarak çarşı pazar fiyatlarına enflasyon haricinde bir de değişen iklim koşulları gibi nedenlerle fiyat artışının yansıması da cabası. Ancak bu ortamda dahi siyasi iktidar Trakya için öngördüğü nükleer santral projesini seçim zamanı kamuoyuyla paylaşma ihtiyacı duydu ve “nükleer güç imajını” bir kez daha siyasi popülizm aracı yaparak seçim kampanyası için kullandı. Oysa değil üçüncü bir nükleer santrali, Türkiye hükümetinin 2013 yılında Japonya ile imzaladığı Türkiye’nin ikinci nükleer santral projesi olarak planlanan Sinop Nükleer Santrali’ni bile gerçekleştirmesi birçok soru işareti barındırıyor.
Nükleer santral projeleri dünya genelinde uzun inşaat süreleri, işletim, atık, söküm süreçlerinin hesaplanamayan maliyetleri ile ciddi ekonomik risk teşkil ediyor. Nitekim Sinop Nükleer Santral Projesi’nin anlaşma üzerindeki fiyatı fizibilite çalışmalarının sonucuna göre öngörülenin iki katına yani 20 milyar dolardan 40 milyar dolara çıktı. Bunun en büyük sebebi ise Türkiye’nin bir deprem ülkesi olması. Konuyla ilgilenen okuyucularımız anımsar, Sinop Nükleer Santral Projesi’ni kurmakla görevlendirilen Mitsubishi Şirketi mayıs ayında projenin maliyetinde gerçekleştirecekleri revizyonun sonucunu Temmuz ayında açıklayacaktı ki bu, açıklamanın seçim sonrası yapılması demekti. Ancak Mitsubishi A.Ş.’nin Başkanı Shunichi Miyanaga Japon Asahi Gazetesi’ne 20 Haziran günü bir röportaj verdi ve nükleer santral projesinin ilerlemeyebileceğini Japonya içinde duyurmuş oldu. Miyanaga yaptığı açıklamalarla Türkiye’de deprem riski olduğu için nükleer santralin kurulması amacıyla hesaplanan maliyetlerin en az iki katına çıkaracağını paylaştı. Açıkça Sinop Nükleer Santral Projesi’nin gelecek vaat etmediğine dair değerlendirmelerde bulunan Miyanaga, bu durumun nedenlerinden biri olarak nükleer santral projesi kapsamında çok fazla şirketin yüksek maliyetlere rağmen birlikte hareket etmesindeki zorlukları görüyor. Bu nedenle en son Japon Itochu’nun projeden çekildiği gibi başka şirketlerin de projeden çekilmesi söz konusu olabilir. Kaldı ki Miyanaga’ya göre sekiz yıldır Fukuşima nükleer santral felaketinin neden olduğu ağır maliyetlerle boğuşan Japonya’nın yurt dışı projeleriyle kaynak arayışındayken maliyetlerini düşürmesi, kâr etmeye çalışmaması neredeyse imkânsız. Açıklanan diğer bir neden ise nükleer santrallerin inşaat süreçlerinin uzun sürmesi ve projenin Türkiye Hükümeti’nin arzu ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü olan 2023’e yetişmesindeki zorluk.
Özetle, inşaat maliyeti ikiye katlanan Sinop Nükleer Santral Projesi, bu proje için hükümetlerarası anlaşmaya imzaların atıldığı günden bugüne dolar kurunun Türk Lirası karşısında üç buçuk kat güçlendiği de göz önüne alınırsa, Türkiye açısından en az yedi kat zarar edilecek bir iş haline geldi. Hazır Japonya tarafından Sinop Nükleer Santral Projesi ile ilgili yukarıda açıkladığım itiraflar gelmişken, siyasi iktidar ekonomik krize tüy dikecek bir aksiyon almaktan kaçınmalı ve projeyi iptal etmelidir. Kaldı ki Sinop Nükleer Santral Projesi bir örnektir: Kaza halinde yaşanacakların yanı sıra yalnızca ekonomik yük olması ihtimaliyle bile ki, yüz milyarlarca dolarlık atık maliyetleri henüz bu hesaplara dahil edilmiş değil, reaktör inşaatına başlanmış dahi olsa Akkuyu Nükleer Santral Projesi’nin terk edilmesi elzemdir.