Bu konuyu yazmak için, mutlaka karşılaştığım güncel olayların da önemli katgısı vardır. Genelde olanlarla, yerele yansıyanlar kadar, günlük haberlerin dahi bazen hiç duyulmaması veya banbaşka algılarla medyadan alışların birikimleşenlerle birlikte ilgili makale ortaya çıktı…
Şçylesine bazı konuları kısaca geçelim: Hafta sonu bence adı ve yapılış şekliyle önemli bir olay yaşandı! Ağrotur üstüne protesto amaçlı yürüyüş yapıldı. Kıbrıs gerçekleri ve pek de konuşturulmayan İngiltere üstler durumu, en azından haber olup tartışılması gereken önemli gündem olayı karşımıza geldi. Halbuki, brakın destek köstek kelimelerini, olayın haberi dahi doğrudürüst yapılmadı. Katılımdaki kitleseliğe ve Ağrotur üstünün en son Suriye üzerine füze yağdırmada kulanım gerçekleri dahi, insanlara konuşma mavzemesi yapma, medyada yorumlama koşulu yaratamadı! Öyle ki öteki madalyonun yüzünü de kahve veya sokakta buluşturdu.
Kıbrıs gerçeklerini böylesine konuşmazken, içeleşip onun alt idari birimine dönüştüren Türkiye seçimleri de pek de medyada gündemleştirilmiyor. Salt Erdoğan şovlarıyla yandaşlık yalakaları dışında değinen yok. Oysa, Türkiyedeki değişimler direk buraya da yansıyor. Fakat, olayda bir de medya algı karşılaşmaları da bolca oluyor. Siz kahvede bir şey anlatırken, karşınızdaki masadaki gazeteyi alıp “bak gazete ne yazdıyla” haklı çıkıp sizi susturmayı denemekte, kendini haklı çıkarmaya uğrarşmaktadır. Halbuki bakıldığı zaman çoğu yerlerde özellikle belirli gazeteler konulur. Hele de Türkiyeden seçilen gazeteler ibrete adaydır. Kendini Erdoğan karşıtı koyan yerler veya kişiler dahi, size “Hüriyet, Milliyet, Sabah” gazetelerinden haberlerle karşınıza çıkmaktadır. Öylesine duyarsızlıklarla bezeniliyor ki bu tip yayın organlarının yandaş veya Havuz medyası olduğunun dahi farkında olunmuyor. İlerici bildiğiniz örgütlerde dahi, AKP karşıtlığı olduğunu söyleyenler dahi, bizimle konuşurken dahi Hüriyet veya Sabahtan haberlerle veya yorumlarla karşımıza dikilmektedir. Kulandıkları etikete uygun medya seçimi dahi yapamayan garip döngülerde sıkışıp kaldık.
Sokaktaki adam veya dayreden kahveye oturan şahıs önüne gelen gazeteyi veya sosyal medyada bilgisizce yayılan haberlerle karşınıza bildik havasında çıkınca, siz istediğiniz kadar doğruları anlatıp durun. Hele de adına sol denilip teslim olanlar ve kitabına uydurmakla meşkul olanlarla, hala sayısı çok azalsa da ezberlerle asrın gerisinden okumacılık yapanlarla da karşılaşınca, nedenli gerilenip kalındığını anlarız.
Boşuna Ağrotur üstü olayını başa koymadım. Türkiye seçimlerinden dem vurmadım! Böylesi direk bizi ilgilendiren konularda bazen ötekisi olduğu için, bazen okuduğu medya algıları tutsaklığı ile konudan haberi dahi olmayan kesimler sonucu, biz dünyayı okumayı, adamızda olanları ve bunların can alıcı yerlerine hep uzakta, Kaf dağı ardındaki masala benzetmekten geri duramıyacağız.
İki örneği yukarda verdim. Ağroturda olanlara tepkiler ve düzenleyenlerin siyasal amacı bir yana, Kıbrıs gerçeğindeki üstlerin zaten brakın tepki almayı, konu edilmesi dahi zor olan ortamda, yapılanı görmezden gelmek kadar anormalik olamaz. Eleştirmek veya fark etmemek le zaten akışların çok ötesine düştük. Peki, bolca övülen dünya hareketlerini izleyin demenin de bu koşullarda anormal olduğu da kesin değimli: Örneğin, Kapitalist ekonomik krizle ABD hegemonyasının gerileme gerçeğini kaçı konuşuyor! Konuşmadığı için de son G. 7 zirvesinde ABD yalnızlaşma olayının da önemi kalmaz.Çünkü Emperyalizmi çoktan unutup sektörleşen diploma alma etiğine dek gelindi. Yine, K. Kore ile ABD liderlerinin görüşüp anlaşma yaptıkları haberinin de önemi neden olmuyor? Oysa, kısa zaman önce bazı şaheser gazetecilerimizin dahi ağzına düşen K. Kore lideri Kimin acayip davranışlarıyla alay yapıldıydı. Şimdi, ABD başkanı Trumpu masaya gertirme diplomasi başarısını gibi gelişmenin neden önemi konusunda birkaç cümle edilmiyor?
Her iki genel konu da resmen dünya genelinde önemli yankı buldu. Türkiye seçimleri için başta Almanya, İngiltere ve ABD basını önemli analizlerle seçimleri yorumluyorlar. Yine, tam da Türkiye seçim sürecinde ABD Türkiye, Suriye toprağı olan Mengüç için anlaşıyorlar! Türkiye devleti yeniden gündeme Kandil operasyonunu soktu. Türkiye seçimlerinde özellikle inanılmaz yalanlar bizat devlet yetkililerince sıralanıyor. Bunalr da medya algısı ile kitlelerimize ulaşmıyor.
Şunlar ise tersten işliyor: Adamıza gelip seçim probagandası da yapan ikincil Recep, gezdiği köyerde tarıma desteklerin kalkacağını söyledi! Çifciler birliği başta kimse sesini çıkarmadı. Fakat, sonra, başta Çifciler örgütü dönüp “Tarım Bakanını destekleri kaldırmakla” suçladılar. Bilgi istediler. Oysa. Demeci veren Türkiyeden gelen K. Kıbrıs bakanı ikincil recep olmaktaydı. Ona toz kondduyran yok! Hat ta, destekleri hükümetin vermediğini şikayet yapılıyor. Ayni şekilde batırılan belediye adayları da TC elçisi veya AB fonlarıyla yapacakları yatırımlarla belediyecilik seçim oyunu oynuyorlar.
İşin daha da çirkin paradoksa gelelim: son dönemde yeniden paket yasaları meclise doğru yol aldılar. Mubarek basınımız herghal Ramazan Orucunun da tesiriyle birçok beyin travmasına veya “günah işlememe korkusuyla” konuyu banbaşka algılarla süslediler. Politik dil de bunu sağladı: “Dönüşüm yasaları mecliste* Sosyal kalkınma prokramı”! Oysa, hepsi dün “yıkım paketi” dediklerinin aynisi olmaktadır. Özelleştirmelerden kamuda performans ilkeli çalışmaya dek ayni kurallarla adı yıkım değil dönüşüm imgesiyle karşımıza getirdiler. Sanki, dün ayni mahşetleri medya koymamış gibi de dönüşüm kelimesini hemen iliştirdiler.****
Şimdi, televizyonlar haber dinleyen, kahvede önüne konulan gazeteyle bilgilenen, dayrede müsadeli gazete veya kaçamak gibi normal bilgisayarla okuma yapanlar, bu çarpıklıklarla karşılaşınca, sorgulamadan kabulenip haber bilgisi olarak beyne kazınca, karşınıza bunlarla çıkınca, siz istediğiniz kadar doğruları anlatın! Öğrenme şekliyle ve medya algısıyla bizim iç koşullarda düşünceleşme böyle oluşur. Hat ta şununla da karşılaşırsınız “benim sık sık karşılaştığım gibi” siz hiçbirini beyenmiyorsunuz!
Yukarda özetlediğim ve güncel yaşamla taşlandırdığım medya algısı ile yaşanan gerçekleri yan yana koyunca da bizim kamuoyunu oluşturmak mümkün. Daha bilmediği, bilgi olarak ret edilen gerçeklerle yüzleşilmedikçe, daha iyi günlere nasıl yönelinecek? Hele de gerçekelrle çıkar kaybetme veya korku düygusuyla kaçınma isteniyorsa, neyi nasıl değiştireceğimiz de başka soru. Şu ironik kulanım artık miğdemi bulaltıyor: “halkımızın çıkarına rağmen yapılanlar* Halkımıza karşı olan ve istemediklerinin yapılması” cümleleri artık içi boştur. Çünkü, bu tüm yanlışların, yalanların direk kitlesel karşılığı vardır. Çıkar sağlamak adına ve bunların yapılarak bir yere gelme gerçekleri sonucu, böylesi bir kitlesel karşılık oluştu. Yobazlaşarak çıkar sağlamak ve aldığını koruma değerleri artık yaşamda çoktan kültürleşti.Dirensiz teslim olan bir halk, kolay kolay bu yanlışlara karşı çıkamaz. Hat ta kazandığı için savunur. Hele de doğru bildiklerinin ezberini bozmak da zor Medya algısı bu konuda önemli yer yaptı. Boşuna dördüncü kuvet denmedi.