İstemesek de konuşmasak da Kuzey Kıbrıs seçim kısgacına girdi. Öyle bir kısgaca girdi ki ne denli oy kulanma konusu olduğunu dahi hala konuşmuyoruz. Özellikle yayın organlarından partilere konu tam anlatılmazken, kamuoyu da ilgisiz ve bıtkınlık yanında Türkiye korkusuyla da olaya fazla özüyle konuşmuyor. Gerçekte, Kuzey Kıbrıs ahalisinin önemli kemsi tam üç çeşit oy kulanacağı 3 seçimde seçki yapma olasılığında bulunuyor. K. Yerel seçimleri, Türkiyedeki meclis ve başkanlık oylarıyla birlikte tam üç oy kulanma konumunda olmaktadırlar. Sadece K. Kıbrıs yerel seçimlerinde oy kulanacak olanlar Y.25 cıvarındadır. Öteki kesimler üç oy kulanma şansına sahiptir. Tabi ki böylesi seçimlerde oy kulanma oldukça çeşitli görüşlere sahip olarak kulanmak da önemlidir. İstemesek de kaçınsak da Türkiye seçimnlerinde de oy kulanma hakkına sahip olanlarımız vardır. Böylelikle bu basit gerçekle, K. Kıbrısın sosyal siyasal yapısının da direk seçimlerle ayni anda karşımıza gelmektedir. Halbuki, probagandada özellikle Türkiye yönlü seçimlerde başta Türkiye yetkilileri direk çabalara girip Recep Bey makamsal etiketiyle köyleri çoktan gezdi! Ekranlarımız ise çaktırmadan, sırf Türkiyeleşme yönüyle yönetime yakınlıklı çoktan başladılar. Ama, böylesi oy olup tek eksenli başlangıçla K. Kıbrısta da Türkiye seçimerinde oy kulanılacaktır….
- Kıbrıs 24 Haziranda yurtaşların çoğu üç oy kulanarak değişik seçim yapma gününü yaşayacaktır. Yerel seçimler yanında, Türkiyenin başlangıç ve meclis seçimlerine de oy kulanacak epey insanımız vardır. Türkiyeleşme gerçeğimiz ve “orada ne olursa olsun, burada da olacak” gerçeği ile birlikte böylesi basıncın etkisi de yaşanacaktır. Tabi ki buranın koşulları, bilinç durumu da sonuçta buradaki tercihlerin de konuşulma şansı da olasıdır. Yerel seçimler öylesine daralıp kısırlaştı ki partielrin dahi ortak paydada buluşmayıp, hat ta bazı yerlerde parçalanıp bayda atma hamlelerinin de olduğu ortamda, şimdilik fazla açılımlara uğramadan, jahve söhbetleriyle sürmektedir. Bu konuyu daha ileriki yazılarımda uyarılarla birlikte yazacam. Belli olan, partilerin işbirlikleşip silikleşip içi boşaldıkça artık ortak paydaşlıkları da kırıldı. Kendi içlerindeki hegemonya kavgasının dahi yansımaları normaleşti. Bunu seçimlerde destekleme olaylarında veya başka adaylarla kaybetme oyunlarında yaşamaya başladık.
Türkiyedeki seçimler ise Türkiyede önemli olurken, K.Kıbrısta önemsiz olmasını bekleyemeyiz! Artık, rejim değişiminin resmen gündemde olup yol aldığı, ekonomik kırılmanın artık sarsıntılarla kriz yaratığı konumda, seçimler oldukça önemlidir. Fakat, seçimlerin en basit seçim kuralıyla da yapılmadığı kesin. Örneğin, Bormal koşullarla değil Olağanhalüstü kararnameli, başkanlık eksenli şartlarda seçime gidiliyor. Öyle gidiliyor ki çıkan yasalarla Mühürsüz zarfların normaleştirilip sayılacağı, sandıkalrın keyfi yer değiştirme gibi kurallar gayet doğal hale sokuldu. Nitekim, sadece başlangıçta birçok sandık yerinden alınıp Korucu köylere taşınarak ikiyüzbine yakın oy etkilendi. Gariptir ki ayni HDP Türkiye paranoyası da baştan yaşandı! Çünkü, yeri değiştirilen sandıkalrın HDP güçlü olan yerlerde olması nedeniyle, öteki partiler ses çıkarmadı! Hala, böylesi bir garip Türkiye muhalif gerçeği de vardır….
Yine, Türkiyedeki seçimlerin anormal olduğunu hüküm almamasına ve sahte kanıtlarla yargılanan Selahatin Demirtaşın hapiste olup probaganda yapma şansının dahi verilmemesidir. Öyle ki konu bukadarla kalınmıyor: Örneğin, Uluslar arası Şefaf örgütünün yaptığı araştırmada, Resmi medya TRT yayınında Erdoğan 105 Dakika, ince 37 dakika Akşener 14 dakika ve Demirtaş 3 saniye yer verildi. Bu rakanmlar dahi her şeyi anlatır. Ayrıca, Erdoğan helikopterden tutun, binlerce korucuyla probaganda yaparken, tüm ekranlar yayınlarken, Demirtaşın hapiste olma paradoksu da nedenli demokratik sorusuna da yanıtdır.
Türkiye seçime gidiyor. Gerek ekonomik kriz, gerek se gelecek rejim sıçrama ikilemi nedeniyle oldukça konuşuluyor. Hele de seçimerin yapılma koşulları da işin cabası oluyor. Fakat, burada nifusun önemli kısmı oy kulanma hakkına sahipken, Türkiyeleşme nedeniyle direk etkilenip dönüşme konumu varken, ayni duyarlılık medya alanında ve partielrde görülmüyor. Tartışılmayan her yerde genellikle güçlü olanın lehine evrimle gerçeği de kesindir. Nitekim, Türkiye yetkilileri ülkedeki sansürleme ile dışa karşı gereken mesajı verme ikilemini oldukça güzel kulanmaya çalışınıyor. Örnek, Çavuşoğlu, seçim sonrası Erdoğanın Almanyayı ziyaret edeceğini söylerken! Almanya Başbakanı böyle bir şeyin konuşulmadığını, Türkiye başkanını ancak Alman Cumhur başkanının devat etiğini de söyledi. Başka paradoks ise ironik trvvma ile dolu: önce ingiltereye giden Erdoğan Türkiye kamuoyuna esip gürlerken, dövizdeki yansıyış sonrası bu kez tam da kendi aynasının yansıması oldu! Erdoğan seçim meydanlarında “Merkez bankasını ele geçirip, fayizleri düşüreceğini” parmak salayarak haykırırken, yeniden ingiltereye giden Mehmet şimşek, İngiltere yetkilileri ve finans çevrelerine “bakmayın seçim meydanlarında söylenenlere* Bunlar seçim probagandasıdır. Biz burada söz veriyoruz ki gereken buradaki önlemlerle ekonomiyi yöneteceğiz” dediler! Buyrun size iki örnek….
Türkiyedeki seçimlerin salt yönetici değil de rejim değişimli özü de olması ve olağanüstü koşullarla yapılması sonucu, oldukça sonuçlarıyla epey yansımalar da olacaktır. Hele de şimdiden bu olasılığı düşünüp dar hesap yapanlar da fırsatı kolayıp yerine getiriyorlar. Önceki yazılarımdaki partiler içi tasfiyeler ve gereken ayarların da yapılması, bunun ilk adımalrıdır. Bunlar sonuçta 24 Haziranla birlikte alınacak sonuçlarla 36 Haziranda banbaşka koşularla konuşup yazma dönemine de girme şansımız olmaktadır. Fakat, şimdiden Göbelsin adeta adı söylenmese de meydanlarda dolaştığı kesin. Yapılamayan veya yapmadıkları ve ötekilerin eserlerini dahi “biz yaptıkla” karşılığında onbinlerin yükselen alkışların, Göbels tipi probagandanın nedenli etkili olduğunun işaretidir.
Son günlerde Türkiyede bir fıkra dolaşmaktadır. Bunu izniniz olursa, buraya taşıyacam: iki kişi devenin sahibi olduklarını söyleyip kadıya giderler. Kadı onlara devenin “erkek veya dişi” olup olmadığını sorar. Şam kökenli ile Küffe kökenli kişiler karşılıklı yanıt verirler. Birisi erkek ötekisi dişi der. Kadı işin içinden çıkamaz! Olayı, ozamanki Emevi başkanı Muaviyeye sorar: Muaviye Onbin kişi toplayıp konuya girer: “Ey ahali, ben diyorum ki bu deve dişi değil erkektir* Siz ne diyorsunuz”! Ahaliden ses çıkar “Erkektir”! Muaviye dönüp Küffeliğe “Benim söylememle onbin kişi dişi olan deveyi erkek kabulendi* Var Aliye bunu söyle”! Ayni olaya basitçe bizim ahali de düşmüyormu? Yanlıştır diyenlere şu iki örneği verelim: Türkiyenin dış borcu Yarım Trilyon dolara yaklaşırken, sırf Erdoğan “İMF e borcumuz yok” demesiyle dış borcumuz yok ekonomik kuramını savunan kesimimiz çok değimli? Yine, herkesin bildiği Özalın, Demirelin ve Ecevitin yaptığı ünüversite veya hava alanı tesislerini, ayni il insanlarına Erdoğan “biz geldikte oldu” dedirtmedimi? ….
Kısaca: K. Kıbrıs hem yerel hem de Türkiye seçimlerinin basıncına girdi. Tarafcıl ile çıkarın bütünleştiği tercih çenberinden kaçı çıkıp sorgulyacak ki oy verecek insan sayısı kaç? Ama, istemesek, tartışmasak da bu süreç yaşanıp, oylarını da kulanacak olan çok.