Şimdi aslında 1974 sonrası, buradaki rejimin halka karşı tutumunun hep sert olduğunu ve aslında daha önce de burada perdeleme yaparak esas buyuranı örtmeye çalıştığını, kendisine ne emredilirse onu yaptığını, aslında despotluğun ve baskının buradaki liderliğin de, elitlerin de, politikaları veya isteği olduğunu da Kabul edelim. 1974 sonrası şekillenen Türkiye ile, orada ne olmuşsa burada da oluştu. Şimdiki dinci yapıdan önce de, mesela 1974 sonrası, Ecevit-Erbakan hükümeti sarsılıp da MHP’li MC dönemleri başlayınca, burada da o politikalara benzer icraatların başladığını gözlemlemeye başladık. Hatırlıyorum, MHP paralelinde Gençlik ve Kültür Merkezleri açılmaya başlanmış ve gençlerin oralara doluşmasına çalışılmıştı. Bereket oraların başlarına getirilen kesimler, daha fazla liberal karakterli insanlar oldukları için, aynen Türkiye’de olduğu gibi şiddetli olaylar pek yaşanmamıştı. Gerçi daha Türkiye’den nüfus taşınması da, yerine şimdiki gibi oturmadığı için, aşırı sağ ideoloji de pek saha bulamamıştı o yıllarda. Esas etkin duruma geçme, 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası bayağı etkinlik kazanmaya başladı, hele hele 12 Eylül 1980 Darbesi sonrası, Pantürkizmle harmanlanan güya Kemalist düşünce, sadece ideolojisini heykellerde bulmakta ve demokrasiyi de ayaklar altına almaktaydı (Kemalizmin bazı bilimsel ve barışçı yanları Atatürk sonrası işlenmemiş, resmi ideoloji etkisinde halka verilmemiştir). Şimdiki yapının da pek eski bu alışılageldiğimiz yapılardan farkı yok. 1990 yılında yeni kurulan “Yeni Kıbrıs Partisi” birkaç defa bombalandıktan sonra, hatırlıyorum, birlikte çalıştığım bir liberal, sağ aydın, “Merak etme demek ki öldürmek istemiyorlar, sadece bombalayarak bir tehdit veriyorlar” demekteydi. Daha sonra,1996 yılında Kutlu Adalı Bey’in vurulmasından sonra, bu arkadaşın ne düşündüğünü de çok merak etmiştim. Bazı insanımızda her türlü Türkiye’deki eğilime sonsuz hoşgörüylle bakan tavırlar vardır. Mesela aşırı dinci ve sağ görüşü benimseyen bir TC’li parti oluşunca, bazı Kıbrıslı tanıdıkların gidip de bu partiden aday olduklarında, ne anladıklarını da sormak ister ve görüşlerini almak da isterim. Gerçekten göçmen olan kitlelere karşı ırkçılık yapılmaktadır birçok Batı Kapitalist ülkesinde. Irkçılık elbette hoşgörülemez. Peki ama kendi ulusal gücünü, savaş sırasında başka bir halkın terkettikleri üstünden oluşturup, buraya nüfus taşıyan ve bu üstünlüğünü zaman zaman kullanıp, bunun gururunu hisseden, kendinden önce yaşamışların terkettiklerinin ve de çektiklerinin empatisini yapmayıp, bu duyarsızlık üzerinden ezilme ve mağduriyet edebiyatı yapmak ve gene kendinden daha da azınlık bir gruba veya topluma karşı hiçbir siyasal irade olanağı vermeyen ve şu anda da dominant olan bir başka grubun veya taşınan nüfusun, ezilme edebiyarı nasıl bir edebiyattır? Ve bu edebiyat da ulusalcılık ve ırkçılık üzerinden, ülkeye dominant, ezen olma, başkalarının mağduriyetlerini görmeme şeklinde şekillenmişse, ne anlama gelir? Hele hele özeleştiri yapmayan, kendi ulusal devletini de eleştiren olursa, onu linç etmeye kadar varan cüretkarlıkla dolu bu örgütlenme ve yapı nasıl bir yapıdır? Faşizm ve ırkçılık nedir? Bu tip kitlelerin bunların ayırdına varmaları gerekir.
Geçen hafta Türk basını Alman Milli takımında futbol oynayan bir Türkiyeli gence karşı Alman takımında Almanların yaptıkları ırkçılık hakkında yazılar yazdı da, Diyarbakır takımı Türkiye liglerinde , Batı’da oynadığında, bu takıma karşı yapılan saygısızlıklar ve saldırılar niye hatırlanmadı? Gene Ankara Garı’nda 150 genç bombalanıp da öldürüldükten sonra, Konya Stadyumunda, saygı duruşu töreni yapıldığında, slogan atıp ıslık çalanların yaptıkları neydi? Yani kendilerine karşı ırkçılık yapıldığını söyleyenlerin, kendi ülkelerinde kendilerinden farklı olanlara karşı yaptıkları, sergiledikleri neydi? Işid gibi ırkçı ve dinci şeriatçı bir örgüte sonsuz bir destek verip, Suriye topraklarında birçok cinayet işleyen güruh’a en fazla destek veren, miltan ve eğitim alanı sağlayan, Işid’e silah verdiği söylentileri dolaşan hangi ülkeydi,devlet veya hükümetti ? Hele hele yanı başında Iraklı kürtler referandum yapıp Irak’tan ayrı bir devlet kuracağım dediğinde, bunu engellemeye çalışan ve en fazla tepki koyan hangi ülkeydi? Daha çok yakın bir zamanda Kürtleri acımasızca ezen, solcuları hakir gören, farklılıklara karşı hoşgörüsü olmayan hangi devlet veya hangi ülkeydi? Ülkemizde bile daha geçen gün Kürtçe dinledi diye bir Kürt gencinin tutuklanması niye oldu?
Herşeyin demokratik temaüller içinde eleştirisi yapılmalı. Türkiye kendi özeleştirisini yaparak içinde bulunduğu bu anti demokratik, tek adamlık rejiminde, yanlışlarını görüp, demokrasisini geliştirmeli, demokratik bir cumhuriyet olmaya çalışmalı. Irkçılık konusunda, kendi ırkçılığını değil de, kendisine yapılan ırkçılığı görenlerin durup durup binlerce defa düşünmesi zamanı çoktan gelmiştir.
Çünkü bu işin artık yapılan yanlışlarla sonu gelmiştir. Bu son da çok pahalıya oturacağa benziyor. Ne bileyim, anlayana…
Ana Sayfa arşiv Ulus Irkad Garantör kurtardıklarını (!) bombalamaya, öldürmeye, linç etmeye ve tutuklamaya başlarsa – Ulus...