Muhtarlar seçildi de ne oldu – Alpay Durduran

5020

Aile sohbetlerinde, kafelerde- barlarda, kulüplerde lokallerde konuşulur. Meraklıyız. Siyaset baş konu olur. Ben olsa iki dakikada hallederim diye biten veya nezaketen yani aklına kimsenin gelmez mi yahu diye biten sözler duyulur. Ancak bir ülke yönetimi karmaşık ve çok çeşitli konularla uğraşmak zorundadır. Onun için dikkatle düzenlenmiş ilişkiler ve ilgili kuralların uygulanmasını dayatan yaptırımlar ister; hatta geri bildirim denilen üst kademeye bilgi ve görüş aktarmaya gerek vardır. Çevreye önem verip de ÇED raporu olmadan inşaat yapılamaz emri vermek etmez. ÇED raporu olmadan doğal koruma alanına inşaat yapılır, kaplumbağaların yumurtladığı alanda festival düzenlenir. ÇED raporunu dayatacak olan kaymakammış! Ama gazeteler kaymakam atanmadığı için önlem alınmamış!

Devlette hiçbir makam/mevki boşalmaz. İlkedir. Ama hukuk devleti ve organize olmuş devlette… Medya, (ortamlar) veya basın (eskiden yalnız basılırdı şimdi basılması gerekmez) halkın ilgisini anlatır denirdi. Yapılan her saçmalığa ses eden, söz eden biri olurdu sanılırdı. Ama gerçek değildir. Ortaya atılan popüler olgu ve olaylar olurdu. Şimdi herkes bir görüş atabilir, arayan bulur. Onun için kaç kişi hiçbir makam/ mevki/ merci boşalmaz ilkesine uygun ses/söz etti diye bakmak gerek. O zaman halimizi yorumlayabiliriz. Emin olun kaymakamın atanmaması birisinin vekil aylığı almasına engel olmayacaktır. Akıllılığı kendini aşanlar isterlerse atamayı beklemeden böyle önemli konularda yukardan emir beklemeden iş yapmak saygısızlık olur desinler. Hiç geçerliliği yoktur. Örnek mi istersiniz? Cumhurbaşkanı yurtdışına gittiği için meclis başkanı vekil kaldı. Cumhurbaşkanının gitmeden ben o yasayı onaylamayacağım dediği halde o gider gitmez vekili bastı imzayı. Ne oldu? Oldu da bitti maşallah oldu. Onun için vekil aslının yapması yasaklanmamış her işi yapmakla yükümlüdür. İşi gücü bırakıp hükümeti veya bakanı suçlamanın sırası ancak esas görevlinin, bu örnekte vekilinin suçlanmasından sonra gelmelidir. Anayasamızı yaparken dünyanın en güvenceli kamu görevlilerini yarattık. Onların baskısıyla da memurun değil devletin dava edilebileceğini de yasayla getirdik; amaç siyasi baskılara karşı yetkili ve görevli kamu görevlisini güvenceye kavuşturmaktı. Ancak başına da üst kademeyi giderek liyakati sıfırlanan “yoldan çevir ata” gibi atanmışları getirdik. Memurların iyi niyetlilerini siyasi ve nakitsel istismara karşı savaşmaya itmekti. Hayal kırıklığına uğratıldık.

Şimdi durum daha da karıştırıldı. Siyasi iktidarın dokunulmazlığı varmış soruşturulmazmış, savcılık bile soruşturma açma isteğini polise veremezmiş diye yorumlara geldik. Polis yasasında en üstten bile hesap sorulabileceğini yazan maddelere rağmen savcılık da cezai değil idari konulardır, davaya konu edilecek bir işlem yoktur dedi.

Cendere kapandı ve hesap sorma olanaksız hale getirildi. Devlet zarar sokan işlem hataları, sonunda büyük kayıplar getirse de kapatılır. Görevini kötüye kullansa da siyasi veya değil bir memur dokunulmaz oldu. Ben polis tarafından soruşturuldum ama dokunulmazlığım vardı. Polis bana “istersen ifade verme seni tutuklayıp merkeze götürüp sorgulayamam ona göre” dediği halde ifademi verdim. Vermesem şüpheli duruma düşecektim, onun için ifademi vermem layık olmadığım bir şüphe altında kalmam doğru olmazdı. Yani polisten birileri de ifademe başvurulabileceğini biliyordu. Şimdi ifadesi alınamaz gibi bir yargı oluştu.

Kısacası halkımızın ve basın yayının yanlış kanılar taşımasına yardımcı olundu. Böylece siyasiler tümden sakıncalı ama dokunulmaz gibi görülmeye başlandı.

Esas üzücü yan siyasilerin de bu saptırmalara kapılmasıdır. Sözde muhalifler de yasalara bakıp veya birilerine danışarak gerçeği aramadı. Sanki bizdeki yasalar bu durum yaratılsın diye özenle yapıldı.

Yok öyle şey yasaların ezici çoğunluğu başka örneklere bakılarak hazırlandı. Değişiklik yapılanlar ise sürekli yine değiştirilen hurdalara döndü. Gene de o kadar kötü değildir. Uygulayıcılarsa yasaları uygulama sorumluluğunu almaktan kaçınan ve siyasi suçluları öne sürüp sorumluluk almayı reddedenlerdir.

Bir aracın plakası Türk bayrağının standardını anlatan yasadan daha basittir. Ama her değişiklikte daha rezil bir acemilik gösterdiler. Sonunda 13 cins plaka taşıyan araçlar etrafı işgal ettiler. Şimdi yıl sonuna doğru Z plakaları standarda uymazsa yüklü bir ceza gelecekmiş dediler. Diğerleri de sonraya bırakılacak. Çok geri ülkeleri bıraksak plaka standardı olmayan tek ülke rekoruna koştuk. Bakıyorum Z plakalıların en yenileri bile iki sınıfa ayrılabilecek. Çünkü plaklarda harfler ve sayıların (rakamların) aralıkları farklı mı olacak olmayacak mı hala standarda bağlanamamıştır. Harflerin kalınlıkları da belirsiz gibidir. Göreceğiz.

Kral koyma sürecine katılanlar sorumsuzluk yapmaktadırlar. Memurun sorumluluktan kaça içgüdüsünün gücü yıkılmamıştır. Bakan ne yapsın derseniz diyeceğim o ki sadece istediğini görevliye bildirsin ve başarılı iş yapamayana sorumluluğunun sonucunu göstersin derim. Çünkü idari bilimlerde yönetim kademesinde yükseldikçe bir devlet veya özel sektör görevlisinin mesleğini kullanma oranı giderek düşer ve sonunda en tepedeki yalnız bakıp değerlendirir denilir. O bakacak ve iş yapılıyor mu, başarı oranı ne kadardır gibi değerlendirmelerde bulunacaktır. Değerlendirme sonunda da emrindeki görevlilere gereken notu verip gereğini yapacak veya yaptıracaktır. O kadar. Siyasileri tek sorumlu tutup sürekli eleştirmek ama görevlileri unutmak olmaz. Yani siyasilere dokunmamalı mı diye sorarsanız, onlar en nihai sorumlulardır ve başarısızlıklarının mazereti kabul edilemez ama alt kademenin sözünün edilmemesi ve onların hesaba çekilmesi ertelenemez ve hesaba çekilmemelerinden de siyasiler sorumludurlar.

Bir gün tapuda yolsuzluk yapıp kamu malını ve servetini yutanların işlemlerini yapanlara suça bilerek ve susarak yardımcı oldukları için de davalar açılırsa hesap sorma devri açıldı diyebiliriz.

Ünlü siyasimizin üç kuruşa uzun vadeli kira ile kamu malını ele geçirip milyonlar kazananın hesabından bunun için işlem yapıp gördüğü halde gık demeyen kaç kişiyi sayarsınız, sonra ihale edip oraya bilmem ne diktireni de katın daha kaç kişinin olaya tanık olduğunu düşünün; etrafımızın nasıl çetelerle kuşatıldığını kavrarsınız. Bunlar emeğe saygı nutukları arasında anayasal güvencelerle donatılmış görevlilerdir.

Nereden buldun yasası yapılacakmış! Duydunuz mu İngiliz devrinde mali genel emirler belgesini arayıp da Ortadoğu’nun en temiz ülkesini yaratılmasının nasıl olsa olduğunu araştırdıklarını? Hayır. Onun için şimdiden dağ fare doğuracak diyorum.

Bir konuya bütünsel bakmak ve geçmişin deneyimlerinden yararlanmak ilk adımlardır. Ülkemizde rapor vermek laport demeye kaldı. Yani adını bile öğrenemedik. Büyük tarihçi bizim millet rapor veren millet olamadı der. Öyledir. İngiliz gider gitmez Kıbrıslının raporları yasak savma cinsindendir. Onun için nereden buldun yasası eski çalışmaların devamı olamaz. Rapor etme terbiyemiz olsa şimdi ortada ilk rapordan bugüne ne kayıt var diye bakıp neden nerede buldun yasası hala ortada yok anlayıp oradan devam edebilirlerdi. Sanırım var mı öyle bir rapor diyen de olmadı, yazıklar olsun.

Son olarak şunu müjdeleyeyim. Hazır olun tüm belgeleri toplayıp muhtarlara yıllardır kalmakta olduğunuz konutta oturmakta olduğunuzu kaydettirmek zorundasınız. Fotoğraf çekmeye belge bulmaya, olmayanın yenisini almaya gidin yoksa cezası var. Esas olarak benim ben yurttaşım falan demeyin o yurttaş dediklerin yurttaş olmadıkları için ilk fırsatta seni yurttaşlıktan mahrum ettiler. Onlara siz de kimsiniz lan(!) diyemezsiniz. Harçları da hazırlayın borçlu çıktınız. Eski muhtar neden kayıt tutmadı da ben gene belge arıyorum demeyin daha dün seçtiniz.