yaklaşımlarÖzkan YıkıcıBrunson’dan Kaşıkçı’ya politik danslar - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Brunson’dan Kaşıkçı’ya politik danslar – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Çoğu gelişmede olduğu gibi, Brunson olayı algıııda K. Kıbrısa gelip esintilendi. Klasik Kıbrıslı duruş yeniden Brunson olayında da oluştu. Türkiyeleşme gerçeği, sunulanı alıp algılama ve sorgulamadan kendi içseleşme sorununa katma kuralları kesin biçimde yeniden oturdu. Konunun özünü anlamadan, algısal sunumla hemen “Brunsu döviz kriziyle” özdeşleştirildi. Hele de yükselen şu ses sonrası “Al papazı, ver papazı” sözleri, adeta algısal esirlik işbirlikciliğine damıtılan altın suyu gibi oldu. Böylelikle çoğu iyi niyetli veya muhalif geçinen kesimler dahi Brus olayını hemen istenen yelpazeye kondurtular. Dolar ile konuyu bağdaştırdılar. Daha kötü gelenek olarak da devletlerin rehin alma adaletinin da milliyetci, dinci eksendeki normaliği de kanıtsandı….

Brunso olayı özellikle Erdoğanın “Al papazı ve ver papazı” sözleriyle alevlendi. Daha doğrusu Brunso konusu diplomatik derecedeki demeçle iki devletli rehin eksenine kondurtuldu! Önemli kesim, ne Brunsonun suçlarının net delilerini biliyordu, nede karşılığında direk kimlerin istendiğini de anlıyordu. Hat da bildiğini sananlar nedense adalet ve hukuksal norumları hiç dikate almıyordu. Hele de şu sözler de gelince! “Bu can bedende kaldıkça, geri verilmez” önemli açıklama dahi gerektiği gibi anlamadı. Oysa, özellikle ve özellikle bizim burası için konunun öteki yüzü net olması gerekiyordu! Adaletsizlik ile kendi yelpazemizdeki kirlilikleri örtmek için, hemen “ulusalcılık,ırkçılık ve dinsel” motiflerle olayın hukuki değil de etniksel ırksal la yaklaşımın kültürlenmesi yaratılıyor. Bu konuda çokca yaşadığımız öldürme veya tutuklama olayalrında karşı tarafa etki yapıp, “kurtarma” adına rehin alma gelişmeleri bizde oldukça yaygındır. Sanırım, özellikle Erdoğanın “Al papazı, ver papazı” sözlerini duyanların, çakırmasın yakın zamandaki benzer rehinliğini aklına getirmesi gerekirdi. Geldiği zaman da enazından, rehin alma “adaletine” kendini kaptırmaması şartı.

Hatırlayın; Çakurması yakalarken, kimi karşılığı serbes brakılacaktı? Farkında olmayan nice insan, sırf karşıt Rum olduğu için, kendi suçlusunun kurtarılması için hemen ayağa kalktılar. Tabi, sonuçta nasıl ceza verilip, bunun AİHM kararıyla ceza alındığı da hiç konuşturulmadı!Şimdi, özellikle hukuk adıyla Çakurmasın rehine alınıp kurtarılanın ekranlarda nasıl damıtılarak yükselen ırkçılığı seslendirdiğine de kızıyoruz! İşte “Al papazı, ver papazı” laflarını duyunca, bunu söyleyen insanımız olunca da onlara anımsatma yaptırmak istedim. Doğrusu, birkaçının aklına gelince Brunson olayında görüşleri değişiverdi.Zaten, sunulan suçlarla, açıklanan dava belgelerinde hep çelişki vardı. Konu hep pazarlıklar birilerinin Amerikadan koparılması yani alınması isteniyordu. Çakmkurmasta Kıbrıs Cumhuriyeti zayıf olduğu için, takası kabulendi! Fakat, bu defa Amerika vardı ve Trump denilen dili dahi diplomasiden kolayca çıkan başkan vuruluyordu. Üstelik, Kıbrıs Cumhuriyetine karşın, Amerikanın yaptırım yapma gücü de vardı…

Konuyu uzatmayalım: olay sonlanırken zaten bağlama şekli de olayın adalet değil, girişimle kurtarma oynunda gücün etkisini gösteriyordu. Tabi, eğer kamuoyu sorgulamadan kendi yandaşlamasında sıkışırsa da önemli yanaaılsamalarda dolaşması da normaleşir. Öyle uzun uzun analiz yapmak gerekmiyor! Sonuç sahnesi her şeyi Kral çıplak kadar sunuyor. Ömürboyu hapisle başlayan suçlamalar, bolca “gizli tanıkla” kanıtsamalara gidilirken, artık başta Can Ataklı gibi gazetecilerin hem de haftalar öncesinden 12 Ekimde serbes brakılacağı bilgisi verirlirken, o görkemli suçlamalar güçlü sözlere rağmen düşmeye başladı. Öyle başladı ki en derin suçlama yapan ve ekranlarda şovlarla tamamlayan “gizli tanıklar” birden “Biz bunu söylemedik, yanlış anlaşıldık” diyerek tüm davanın özünü ret ettiler! Ama, savcılık da sunumunu epey yumuşatırken, sırf uysun diye de Brunsonun serbes brakılmasına engel olmayacak sonuç açıklandı. Peki kaçı sonuca inandı! Buda başka soru.

Krizin nedeni, Fetocularla işbirlikci olma, PKK ile öteki örgütlere yardım etme ve nice bildik resmi suçlama ile rehin takas temelli dava, banbaşka rotada sonlandı. Tabi, eğer Çakurmas gibi bir daha zayıf devlet yurtaşı olunsa, güç tehtidi de gündemde olsaydı, Kıbrıstaki geçmişteki olay gerçekleşecekti. Ama yine de bundan memnun olan yandaşlarla konu saptırılıp geçiştirme şansı da oluştu. Hele de tüm yaşananlara karşın “bağımsız mahkemeler” konusu da işin vıcığı…Peki; delil olunan gizli tanıklar, mahkemeleri kandırma ve iki devlet ilişkileri bozdukları için, sokaktaki insanın döviz kriziyle yaşatılmasına neden olmanın sorgulanması ve yargılanması da gerekmezmiydi? Tabi ki adalet olan ve yasaların kural olduğu ülkelerde bu geçerli…..

Politik dansta oynanan papaz figürü veya can bedenden çıkmayınca ki betinlemenin birden sıfırlanmasında politik karşılık da varmı? Brunsonun hikayeli Türkiye sayfası ilerde tiyatrolaştırılıp oynanırsa, izleyenlerin elbet alacakları dersler çok.CİA casusu, yeni CİA başkanı olma olasılığı, Feytılahcıdan PKK lı olmaya varan geniş yelpazeli işbirlikci olunurken, hapiste cefasını çekerken, birden tüm tanıkların tuşa gelmesi ve yine kitaba uyma adına verilen cezayla hem mahkeme kurtuluşu hem de Brunsonun ülkesine dönme sonucu gerçekten yazarlar için iyi bir mavzemedir. Ama, Brunson davası bitmesine rağmen, nedense tüm yükü ona yükletilen ekonomik kriz devam etmektedir. Bu konuda K. Kıbrıslılar gereken dersleri hem de kendileri de ayni rehin oyunlarını oynamalarına karşın almadıkları için de yine içerdeki Tufan hazretlerine söylenmeye devam edeceklerdir. Böyle kafaya, böyle tıraş az bile.****

Gelelim Cemal Kaşıkçı hazretlerine! Gerçi K. Kıbrıs medya ekseni Brunso hikayesine fazla yer vermediği gibi Kaşıkçı konusuna da dedikoduların önünde haberleştirmedi. Nedeolsa, Türkiye eksenli konularda resmi duvarın yükü oldukça fazla. Garip olan baştan beri şu: Cemal Kaşıkçı Türkiyedeki Sudi elçiliğine gider. Oradan çıkmıyor. Haberlerin çıkış merkezi Türkiye olması gerekirken, nedense çoğu bilgiler Türkiye dış kaynaklı olmaktadır. Birçok ülke lideri açıklama yapar, basın özetler le doluyken, Türkiye yetkilileri konuya pek değinmediler. Hat da, Hüsnü Mahali gibi yazarların da yazdığı gibi “Sudi kesimi daha ikinci gün Türkiye yetkililerine elçiliği arama izni vermelerine karşın” hiçbir adım atılmadı!

Medyalar için konu daha vahim: Cemal Kaşıkçı kayboluş olayı yaşanırken, Sudi uçakları Yemende yine bir hastane vurup, birçok insan katledildi* Filistinde İsrail Gazlede 5 Filistinliği öldürtü* Bulgaristanda Maryana adında Gazeteci hem katledildi hem de tecavüze uğradı, Almanyada suçlu yakalandı” gibi birçok önemli gelişme yaşandı. Fakat, medyalar sadece Cemal Kaşıkçı alanına yoğunlaştı. Türkiyede ise konu pek fazla içsel bilgilerle geliştirilemedi! Bu konuya Murat Türker yakınarak eleştirisel gözle parmak bastı.

Kaşıkçının Sudili oluşu, Amerikada birçok gazetede yazarlık yapması, Müslüman Kardeşlerle yakınlığı ve Erdoğanla da ayni derecede dost olması olguları önemlidir. Sudilerin Amerikadaki elçilikte değil de Türkiyedeki konsoloğa yönlendirilmesi ise başka soru işaretli. Sudi prensinin Elselmanın biryandan göstermelik kadın adımları ama resmen daha sert tavırlarla tasfiyeler veya müdahaleler yapması da karşıtın öteki yüzü oluyor.Kendi Kuzenlerini rehin alıp, zorla imzalarla mallarına el koyması, Lübnan başbakanı Hareriği rehin alıp zorla istifa yaptırıp bazı konularda teslimiyet oluşturması, içsel olarak baskıları artırması politik dansları ise bize oynayan oyuncuların nedenli tehlikeli ve her şeyi yapma potansiyelini göstermektedir. Enönemlisi, konu Cemal Kaşıkçı olmasa ve başka gazeteci olsa dünya kamuoyu böylesine algılarla doldurulmazdı! Nitekim, katledilen Bulgar gazetecinin AB fonlarını araştırması durumu dahi onu Kaşıkçının önüne geçirmedi. Olayın Türkiyede oluşu, Erdoğanla ilgili gazeteci ilişkisi, burada dünyanın ençok tutuklu olan gazeteci yeri oluşu ise aslında olayın salt Kaşıkçı değil genel bir siyasal sorgulama yapma şansını verdi. Fakat, oluşturulan sistem buna izin vermedi.

Dedik ya: olay Türkiyede geçmesine karşın Yasin Aktan veya Kaşıkçının eşi dışında Türkiyeden pek de bilgilendirme haberi çıkmıyor. Özellikle Türkiye Sudi Arabistan ekseni, oluşan yeni denklemler ve olayın gerçekleşme şekli ile sonuçta mutlaka oynayacak taşlar veya hasıraltı etme kuralları, ilerde bu konunun da epey eleştirilip yeni bulgulara açık olduğunu göstermektedir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
358AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin