Kesin olan şu: gerçekten gelişmelere doğru parmak basmak gerekir. Gelişmeleri doğru anlamak için de olanları kendi özleriyle kavramak şart. Öyle kaçamakla, ilgisizlikle veya yandaşlama yalakayla acı yaşananlar örtülemez. Öylesine karanlık dönemden geçiyoruz ki ne tek boyutlu sorun ile anlaşılabilinir, nede sadece birisiyle yetinilme şansı vardır! Kriz derken sadece birisi değil, hem yerel hem de genlin karıştığı, birçok alana yansıyışı ile birlikte yaşanmaktadır. Ekonomik kriz salt K. Kıbrısla değil, Türkiye ayağı tamamlayıcılıkla da yetinilmeyen genel Kapitalist Finans krizinin yüküyle etkilenmekteğiz. Ayni şekilde, sadece ekonomik krizlerle değil, savaş gerçekleri ile de yaşıyoruz. Savaşlar sadece ülke içi görülse de bölgesel ülke hegemonyasından genel sistemsel Pazar kazancına dek uzayan geniş yelpazede bu savaşlar yapılmaktadır. Devletler ise yapısal olarak demokratik özlerini kaybederek, otoriter, faşist ve gericileşme ilkeleriyle yönetilme ve politik belirleme noktasına geldi. Ortadoğudan İslami faşizim yerleşirken, avrupada faşist partielrin yükselişi devam ediyor. Siyaset bunları probagandayla, haber verme teknikleriyle, gerektiğinde ağır baskılarla veya yasaklarla kamuoyunu oluşturmaktadır. Yaşanan günlerimiz böylesi yükle bozdurtulan iklimlerin nasıl baharda sarartığı yaprakların gerçeği ile yaşatmaktadır….
İnsanlar, ilgisiz kalınca da istenen haberle gündem yaratıp, kişiler istenen haberle aldıkları bilgi ile öğreniyorlar. Böylelikle kitleler yaşananı değil, egemen yapının istediklerini öğrenip kültüründen muhalif duruşuna dek şekilendiriyor. Böylelikle, yaşanan birçok kirli gelişmenin bilinmemesini, kocaman yalanlarla destekler yaratıp katliyamlar yapma şansını da elde ederler. Haber oyunları, bilgi kirliliği ve eğitimle şekilendirilen kamuoyunu da sistem terkisine takıp dilediği siyaseti uyguluyor. Yine de tüm esrumanlarıyla, sermayesinden silahına, okulundan medyasına, devlet baskısından yalan söylemelere dek hertürlü kulanıma rağmen, acı gerçekle sistem ne krizi kontrol edebilip çıkabiliyor, nede savaşlarla hegemonya sorununu çözme aşamasına geldi. Böylesi koşullarla yaşayan K. Kıbrıs ise hiçeleşen politik etkisi, kocaman ünüversitelerine karşın gidrek daha bilgisiz insan yetiştirme araçlarıyla adeta tüm olanlardan uzak, kendi sosyal medya veya kahve atışlarıyla deşarj olup rahatlamaya devam ediyor.
Geçen yazımda, çelişkilerle dolu şöylesine güncel tanıklıklarla bizi bize aktardım. Hani hep “benim” denilip de o benlerin aslında hiç yazıp acite yapma noktasına da çaktırmadan dokundum! Şimdi de ikidebir özellikle ezberciler “şahane akademisyenlerin” ve kimi yandaşlama kıyakcıların “Uluslar arası koşullar” denilip bunları kendi odalarıyla merkezleşenlerin de uzak kaldığı bazı yakın çevre gelişmeleri ile yukarda belirtiğim genel taplonun bir resmini çizmeğe başlayacam. Bazı duyarlı okuyucularım şu “resim çizme” konusuna ince bir eleştiri yaparak “Sen müzikle ilgilenirken, neden tınılar üzerinden değil de renkler üzerinden benzetme” yapmama da kendi eleştirisel iğnelerini yapıştırdı. Memnun olduğumu da belirteyim….
Önceki yazılarımda uzun uzun yazdım: idlip olayı sadece Suriyenin değil genel Ortadoğu denkleminde yeni bir sayfa açacaktır. Bunalrı yeri geldikçe yazdım. Gerçi kendini sadece merkz görenler hep “kendilerinin yazıp başkalarının yazmadığını haykırıyor” da onlar yine kendi kendilerine oynamaya devam etsinler! Ama, gerçekten önceki yazılarımda da belirtiğim gibi “idlip uzakta değil, doğu komşumuz olacak derecede yakın yerleşimdir”! Üstelik, idlip Suriye toprağı olması unturulup onun üzerinden Amerikadan Rusyaya, Türkiyeden israile varan bir kurgusal dizinin sonuçta bozulacağı kesindir. En kesin olanı ise idlip ile kazanan taraf sonrası Suriye toprağı olma gerçeği ile ötekilerin hegemonya işkal hevesleri arasında sıçrama yapılacak. Enazından, idlip Cihatcıların son önemli kalesidir. Cihatcı denilince de Türkiyeden başlayan, avrupaya yayılan, amerikaya varan, Çinin yıkımı için hazırlanan ciahtcı bloğunun Suriye savaşında toplatılan merkezidir. İdlip eğer Suriye toprağı olursa, ki ağız ezberlerinde veya uluslar arası yasalarda böyledir! Ozaman daha dış denklemli yeni hegemonya sayfasına direk geçilecektir. Türkiyenin Afrin gibi işkaleri veya Amerikanın Doğu Suriyedeki yerleşimleri gündeme oturup gelecek Suriye politik tartışmaları veya direk askeri planları gündeme gelecektir.
Bu saydığım önemli konular eğer 15 Ekim günü Türkiyenin Rusya ile yaptığı anlaşmaya uyup cihatcıları tarafsız bölgede silahsızlandırıp toplarsa, geçilecektir. Aksi ise yeni karmaşaya adaydır. Öyle yalanlarla bir kamuoyu oluşturulup desteklendirildi ki konuşup en sert demeci verenler, nedense idlipin Suriye toprağı olduğunu gözden kaçırıyor, kendilerinin de ilan etiği terör örgütlerinin ayakta kalmasını savunuyorlar. Bunlar idlipin patlamaya hazır fıçı olması kadar, idlipin Suriyenin kontroluna girmesi ile de olayın çözülmeyeceği, daha bir uluslararasılaşacak hegemonya mücadelesinin günceleşeceğini anlıyoruz.
Çok değil; günler kaldı. Türkiyenin açıkca Cihatcıların kendi lehinde olanları koruyarak, Suriyede kendine bağlı bir Suriye bölgesi kurma stratejisi hedefinde Rus Amerikan ikileminde fırsat kolarken, Rus Emerikan çelişkileri ise daha netleşme çenberinde idlip çok ağır koşullarla yarınını bekliyor. Diplomatik olarak Rusyaya verilen söz ile ABD ile Kuzey Suriyede Esat dışında kendi kontrollerindeki Suriye hesabı 15 Ekim sonrası daha bir kriz ile diplomasi masasında rulete dönüşecektir….****
Gelelim ırak Federal Kürdistan sahnesine! Hani bizim eski dost Gaburdi ile de müzik için bu günlerde sahne alma olasılığımızın sahnesi değil elbet. Bu ırakın Kuzeyindeki Kürdistan bölgesi olup Federal yapı olarak kabulenen coğrafyadan söz ediyorum. Kürdistan olayı bize diplomasiyi oynama koşulundaki önemi anlatan bir derstir! Anımsayın geçen yılı: isteyen benim yazılarımı da okur. Barzani kurduğu işbirliklerle ve kendine verilen dış desteklere güvenip, içte kaybolmakta olan gücünü de perçinleme adına, referandumu yapar. Öteki Kürt yapıları da bunun zamansız olduğunu söylediler. Fakat, iş bağımsızlık olunca, direk karşı da çıkan pek olmadı. Barzani olayı Ortadoğulu olma kadar, genel dünya politikasını da iyi bilmenin önemini anlatan bir geçiş süreci oldu.
Barzani, aslında Kürt aşiretli bağlarına ve devlet gücü ile dış güç yakınlaşması “Türkiyeden Amerikaya” varan direk desteklere güvenip bu referandumu yapar. ABD dostunun dahi “1 yıl ertele” uyarısını dahi dinlemedi. Erdoğanın Anti Kürt siaysal temelini de anlamadığı ikilemde Bağımsızlık referandumunu yapar. İstediği desteği alır! Fakat, en yakınları dahi onu terk ederler. Ayrıca, Şengal olaylarında da olduğu gibi abartılı güç pratikte nasıl olmadığı dersini de almadı! Nitekim, Barzaninin bu tutumuyla harekete geçen ırak yönetimi bu fırsatı kulandı. Kerkük gibi Kürtlerin denetiminde olan kentleri geri aldı… Kürt kartı gidrek zayıfladı. Hele, Barzani direnen bazı kürt kesimine başka ülkelerin saldırmasına da onay verilince, siyasal etkisi giderek kayboldu…
Geçenlerde ırak Federal Kürdistan yeni bir sınavı daha başarısızlıkla geçirdi! Yapılan seçimlerin sonucu biryana, ırakta yapılan ve Kürtlere verilen Cumhurbaşkanlığında da Kürtler sancılar yaşadılar. Iraktaki parlemento seçimlerinden sonra yapılan başkanlık seçiminde hem Talabani yanlıları hem de Barzaniciler ayrı ayrı aday çıkardılar. Sonuçta, Barzaniciler oldukça kötü şekilde kaybetiler. Federal Kürdistan seçimlerinden ise oldukça fazla yolsuzluk haberi geldi. Zaten, eski Kürt duyarlı seçim algıları da pek olmadı.
Irak Kürdistan gelişmeleri önemli! Üstelik oluşan çelişkilerle dış ülkelerin ve özellikle komşu başta Türkiyenin müdahale etme koşullarını da kolaylaştırdı. Nitekim, Erdoğan durmadan Şengalden söz ediyordu! Oradaki direnen Kürtlerin cezalandırılmasından söz ederken, kurşun atmayarak IŞİD teslim eden Barzani de durmadan yeşil ışık yakıyor. Böylesi karmaşada ikili parti hegemonyalı Kürdistan dış müdahalelere de daha açık hale geliyor. Nedense, dün Barzaninin başarısı veya Kerkük olayında haykıranlar, şimdi işler istedikleri gibi yolunda olduğu için sesizleşti. Dün ırak hükümeti dahi Kuzey ıraktan Türkiyenin çekilmesini direk isterken, şimdi karışan ırak ve Federal Kürdistandaki parçalanmalar nedeniyle artık ortak talep de kayboldu…..
Gençliğimizde ençok gündem yapıp anti Emperyalist sloganlarla sokağa çıktığımız yer Filistindi! Sosyalist Devrimci hareketlerin siyasal yenilgilerinden sonra, Filistin de unutuldu. Sadece iç politik mavzeme olarak ihdiyaç duyulduğu zaman adı duyulmaktadır. Oysa, Atmış, yetmişlerde birçok Kıbrıslı ve Türkiyeli devrimci savaşmak için Filistin kamplarına gitmişler, bazısı öldü ve kimisi de İsrail hapisanelerinde çürüdü! Solun devrimci özüyle zayıflamsı sonrası, Filistin direnişi de gündem olmaktan çıkarıldı.
Girişte belirtim: olay olup onu haber yapmayınca, yok saydırtılıp duyulmaz! Filistinlerler son dönemde her Cuma günü Topraklarına dönüş adıyla Gazlede gösteriler ve etkinlikler yapıyorlar. Klasik İsrail yanıtıyla da füzelerle vurulup insanlar katlediliyor. Hani, sorarsanız Türkiye ve bizim medya kesimi konuya duyarlı veya Filistin destekcisidirler! Halbuki, haftalardır aylara aşan bu siyasal konuyu pek haber yapıp israili suçlamıyorlar. İhdiyaçları olduğu ve iç politikada dini gericiliği ateşleme adına Filistin masaya konulan turşu yeyişi gibi kulanılmaktadır.
Ayşe Düzgünün Artı Gerçekteki konuyla alakalı uyarısı da önemli! Çünkü Filistine bakış kadar, ayni durum öteki cepeye de yaklaşım karmaşıklaştı.Irkçı ve sağ kesimler konuyu anti Yahudicilkle tüm halklara yüklerken, Sol kesimler konuyu halkn düzeyinde değil direk İsrail devleti yelpazesinde koymaktadır. Irkçı ve gericiler halkları karşıtlılaştırırken, yeni faşizim dalgası yaratırken, devrimcilerin konuya İsrail devleti ve sınıfsal yönle yaklaşma farkı da anımsatıldı. İşte, Filistin konusu devrimci hareketlerin bölgemizde gericileşmesi ve tek eksen Emperyalist sistem sonucu dünyanın en kirli kanayan yarısı artık gündem olmuyor. Hele de katleden İsrail olunca bu keyif haber yapılmayarak insanların bu konuyu unutmasına yardımcı olunuyor….
Bu özetlediğim konular öyle uzayda falan değil. Direk dibimizdedir. Üstelik Kürtlerin K. Kıbrısta varlığı, idlipin ve israilin doğu komşumuz oluşu da önemi artırmaya adaydır. Dünya Filistin gibi konuda sesizken, burada sancılı gelişme yokken, neden Kıbrıs durmadan çözülme masasına konulsun?