Yaşar Kemal’le karşılaşmam – Ulus Irkad

716

Yaşar Kemal’le 1994 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin düzenlediği bir kitap söyleşisinde konuşma fırsatım oldu. O güne kadar kitaplarını okumuştum sadece. Tabi makaleme başlamadan once Türkiyeli şair ve yazarlardan daha önceleri Can Yücel, yazar Aziz Nesin ve gene Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Mustafa Ekmekçi’yi tanıdım. Can Yücel’le tanışmamız 1985 yılına rastlar herhalde. Onu Kıbrıs’a getirmişler ve bazı yerlerde edebiyat ve şiiriyle ilgili konuşmalar yapmasını istemişlerdi. Üstad Kıbrıs’a gelmiş ama eleştiri yapmayı da durdurmamış ve liderliği de bayağı ağzına dolamıştı. 12 Eylül’ün Kıbrıs’ta da etkilerinin çok yakından duyulduğu, benzer yasaların her zaman olduğu gibi burada da uygulandığı günlerdi. Birlhassa sol aydınlar ve sendikalar üzerinde baskıların ayyuka çıktığı dönemdi. Hoş, 1974 öncesinde bile Türkiye’de uygulanan kısıtlamalar, baskılar gene 1963 sonrasında gettoların da içinde duyulmaktaydı. Değişen bir şey yoktu.Gelen askeri subaylar o havaların buralara taşıyıcıları veya uygulayıcıları oluyorlardı. Değişen tek şey zaman ve belki de mekandı. Can Yücel’in gelişi 1980, 12 Eylül baskı ve uygulamalarını üzerimizde hissettiğimiz dönemlerdeydi. Bu yüzden 1985 yılında Mağusa’ya geldiğinde etraf polis kaynamaktaydı ve tabi ki konuşmasına başlar başlamaz gene alıştığı gibi küfürlü konuşmaya başlamış , polis de hareketlenince onu hemen oradan uzaklaştırmışlardı. Yücel sözlerine başlar başlamaz buradaki İngiliz üslerine veryansın etmiş ve buradaki liderleri de bundan dolayı eleştirerek koyu koyu küfür etmeye başlamıştı. Bir arkadaşın anlattığına gore ertesi gün sabahın erken saatlerinde uçakla Türkiye’ye gönderilen Can yücel’i polis daha sonra tutuklamak için aramış ama Yücel çoktan Ercan Havaalanı’ndan uçmuştu.

 Aziz Nesin’i Güney Kıbrıs’a gelip, bir grup Kıbrıslırum sanatçıyla birlikte Kuzey’e geçtiği zaman tanıdım. Zaten onu Kuzey’e geçerken törenle karşılamıştık. Onun elini ilk sınır üstünde sıkanlar ve ona hoşgeldin diyenler arasındaydım.  Nitekim Güney’e geçip de sanatçılarla sınırı delince elbette liderliği kızdırmış ve Saray Otel’de yaptığı basın toplantısında, bayağı buradaki liderliğin şakşakçılarıyla tartışmıştı. Ama o da altta kalmamış ve onlara gereken yanıtları vermişti. Mesela çok iyi hatırlıyorum, ona söylenen bir söz şöyleydi:

-Sayın Aziz Nesin Güney’den Kuzey’e geçmeniz tepki uyandırmıştır. Bu durumda biz de sizin kitaplarınızı toplayıp yakacağız.

Onun verdiği yanıtsa bayağı espritüel bir yanıttı:

-Ben kitaplarımın pek okunmadığını biliyordum. Hiç olmazsa kitaplarımı raflardan toplayıp yakacak ve bu durumda bayağı da işe yarayacaklar . Bu arada söyleyeyim; tarihte kitap yakan sadece bir Hitler faşizmi var ve bu durumda Almanları meşhur etmiştir. Siz de kitaplarımı yakarak aynen Hitler faşizmi gibi dünyada kitap yakan ikinci meşhur ülke olacaksınız.  Ülkenizin ve sizin isminiz aynen  faşist Almanya ve Hitler gibi kitaplarımı yaktı diye geçecek.

Aziz Nesin tekrar Güney’e geçince hatırlıyorum bir sendikanın salonunda adına Şanar Yurdatapan dahil birçok sanatçı konser verecek hatta kardeşim Hamza da İbrahim Aziz’in sözlerini yazdığı bir şarkısını sunacaktı. Hatırladığım kadarıyla galiba 1990 yılının son günleriydi ve bir Kıbrıslırum tavernasında birlikteydik. O tavernada Aziz Nesin’in yanında İbrahim Aziz, Ahmet Cavit,rahmetli Kutlu Adalı, ben ve kardeşim Hamza o gece barış için bardaklarımızı kaldıracaktık. O gece Aziz Nesin’e Kıbrıs’a yaptığı bu ziyareti yazmasını ve bunun çok tarihi bir olay olduğunu nakletmiştim.

Aziz Nesin ise notlarının yanında olduğunu ve ilk fırsatta bunu yapacağının sözünü vermişti bana. Ne yazık ki daha sonra sırasıyla Sıvas olayları gibi olaylar olmuş, Aziz Nesin gündemini tahmin edemiyeceği kadar sorun ve olaylarla doldurmuştu. Son zamanlarda kurduğu İstanbul’daki Çocuk Köyü ise maalesef bir sel baskınında sular altında kalmış ve gene maalesef kendi kütüphanesine de giren suların birçok  notlarını ve dosyalarını da ortadan kaldırdığını öğrenecektim. Kıbrıs hakkında tutmuş olduğu notları da bu sel baskınında kaybolmuş olabilir diye bazı Türkiyeli dostlar bana bilgi vermişlerdi.

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Mustafa Ekmekçi ise, yine o dönemlerde hatırladığım kadarıyla Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin davetlisi olarak Kıbrısa gelecek, Mağusa’nın İkiz Kiliseler Salonu’nda konuşma yapacak ve Maraş’ı gördüğü zaman 1974’ün adil bir savaş olmadığını, Maraş’ı görmekle aslında Kıbrıs Sorunu’nun başka bir yönünü görerek Türk politikalarının da haksızlık üzerine kurulduğunu söyleyecekti.

Yaşar Kemall’e 1994 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin düzenlediği Kültür Festivali’nde karşılaştık. Hayatımda yaşadığım  en mükemmel festivallerinden biriydi çünkü Türkiye’den sanatçılar, günü birlik uçaklarla Kıbrıs’a taşınmış ve burada söyleşiler yapmışlar, kitaplarını imzalamışlardı. Bu arada Necati Cumalıoğlu’nun Mağusa içindeki söyleşisi bayağı sorunlu olmuş, Cumalıoğlu bu söyleşisinde bana göre biraz da kompleksli davranmıştı. Hatta moderatörle de bir müddet tartıştığını hatırlıyorum. Aynı süre içinde Yaşar Kemal’le de tanıştım ve bayağı uzun bir ikili söyleşi yapmıştık. Onun “Allahın Askerleri” adlı öykü kitabını almış ve ismimi söyleyerek imzalamasını istemiştim ki bana dönerek:

-Kırk yıl önce olsaydı Irgat’a kitap verdim diye beni Türkiye’de içeri atarlardı demişti. Bunun üzerine kısa sayılmayacak bir söyleşiye başlamıştık.

Bana:

-Biliyor musun benim sizin liderlikle aramda kan davam var, demişti.

Ona biraz da şaşırarak

-Neyin kan davası efendim. Sizin burada aileniz mi var?

-Bir kardeşim vardı.Ama onu burada öldürdüler ve failleri bulunmadı, dedi.

-1974 sonrası mı geldi kardeşiniz buraya efendim, dedim.

-Hayır , benim kardeşim sendikacıydı, sosyalistti. 1965 yılında onu burada Kıbrıs’ta öldürdüler.

-Kimdi kardeşiniz efendim, gerçekten bu durumu yani kardeşinizin burada öldürüldüğünü bilmiyordum, affedin ne olur, dedim.

-Adı neydi kardeşinizin?, diye gene sordum.

-Kardeşimin adı Derviş Ali Kavazoğluydu….deyince olayı kavradım.

-Beyefendi, siz Derviş Ali Kavazoğlu’nu nereden ve nasıl tanıyordunuz ki?

-Onu ben Sofya’dan ve Moskova’dan tanıyordum. Ben onunla aynı odayı, aynı tabağı,aynı yemeği,aynı ekmeği ve aynı fikirleri paylaştım. Onun ölümü beni çok sarstı. O büyük bir insan, büyük bir sosyalist , büyük bir siyasetçi ve sendikacıydı, dedi.

Tekrar bana;

-Bu yüzden sizin liderliğinize kalbim kırık. Bugün de resmi davetlerine katılmadım, dedi.

Yaşar Kemal’le ilk ve son defa karşılaşıp konuşmam böyle oldu. Daha sonra bu tip konuşmalarına pek rastlamadım ama eğer yazıları varsa, Derviş Ali Kavazoğlu için yazdığı makale , öykü ve anıları varsa bunların çok değerli olacağına eminim. Seneler sonra geçenlerde ölen sendikacı İbrahim Hulus’un diğer sendikacı arkadaşlarıyla Anıt Gazinosu’nda yaptıkları bir söyleşiye katılmış ve İbrahim Hulus’a bu anıyı nakledince,o da bu söylenilenlerin doğru olduğunu, Derviş Ali Kavazoğlu ile Yaşar Kemal’in kişisel dostluklarının olduğunu , Yaşar Kemal’in romanlarının birçoğunu Derviş Ali Kavazoğlu’na gönderdiğini, onun da bu romanlarını sendikacılara ve işçilere okutarak söyleşi geceleri yaptıklarını, Yaşar Kemal’in söylediklerini bana teyit etti. Şu anda Hulus İbrahim de geçenlerde hayata veda etti.Derviş Ali Kavazoğlu, Aziz Nesin, Mustafa ekmekçi ve Yaşar Kemal’e huzur içinde uyumalarını dilerim. Hep aydınlıklar içinde kalsınlar. ff