Haritalar ve dereler – Ulus Irkad

664

1973 yılında gördüğüm Girne ile daha sonraları 1974’ten sonra gördüğüm Girne arasında büyük bir fark vardır. 1974 Savaşı sırasında bombalar atılıp Girne’nin üst taraflarındaki ormanlar bombalanmasına rağmen, o ormanlar 1976-77 yılına geldiğimizde, artık kendi kendilerini telafi etmişler ve orman örtüsüyle Girne eski yeşilliğine kendiliğinden tekrar kavuşmuştu. 1973 yılında, Baf’tan Lefkoşa’ya gelip, Girne’ye yeğenimle iş bulmak için gitmiş ve maalesef inşaat işçiliğinde tecrübesiz olduğumdan ötürü, bir arkadaşla birlikte, işe alınmayarak, tekrar Lefkoşa’ya dönmek mecburiyetinde kalmıştım. Ama o gün, Girne’yi yakından gözlemleme olanağını yakalamıştım. Ağaçlarının üzerinde bülbüller öten güzel, sessiz bir tatil köyü gibiydi. Cennet sanki de buraya toplanmıştı. İki sene sonra ise Girne’de gördüklerim, şimdikilerin de müjdecisi olacaktı. Üç yıl okula orada gitmiş, aradan geçen 40 yıl da devamlı turist rehberliğimden ötürü orada bulunmuştum. Girne’yi çok iyi tanıyordum.  Girne’de kaldığım mahallelerde dikkat ettiğim bir konu, her evin muhakkak önünden bir evleğin geçmesi ve yağmur suları yağdığında da bu evleklerden geçen suların denize ulaşmasıydı. Okula gittiğim üç yıl boyunca da, Girne’de ne bir sel baskını ne de bir başka olaya rastladım. Ne de son zamanlarda son sel felaketinden sonra gördüğümüz dağlardan inen kaya ve çamurlara da rastladım Girne’de. Çok dikkat ettim, en son sel olayında, Lapta ve Dikmen Bölgelerinde, evlerde daha fazla kaya ve çamurlar gelmişti ki, çamur ve kaya parçaları dağlardan inmişse, bunları yüzeyde tutacak ağaç gibi engeller yoktu. Demek ki 1995 yılına kadar, oralarda olan ağaçlar şimdiye kadar o kaya ve çamurları yerlerinde tutarak, onların köylere kadar inmesine engel olmuşlardı. Tabi ağaçların sadece orman yangınında değil ev ve bina inşaatlarında da tahrip edildiği gerçeğini de uzak tutmuyorum.Ormanlar 1995 yangınında yanmış ve maalesef demek ki yerlerine başka ağaçlar dikilmemiş, ağaçsızlıktan, bir engel de bulmadıkları için son yağan yağmurlarla oluşan seller, önlerine çıkan çıplak yüzeydeki toprak, çamur, kaya parçaları ne varsa sürükleyip, bu felakete neden olmuşlardı. Demek ki yangın ve daha sonra yapılan yanlış inşaatlarla bırakın evlekleri, arkları ve yatakları, demek ki biz selin veya suların akacağı herşeyi ortadan kaldırmışız. Yani kısacası ben, 1976-79 döneminden Girne’de ayrıldıktan sonra, yaklaşık 40 yıl içinde Girne yavaş yavaş mahvedilmişti, üstelik, o yağmurların akışını sağlayan evlekleri, kanalları tıkayarak, bu önemli yapıları ortadan kaldırarak bir oluşum getirilmişti Girne’ye. İşte, şimdiki Girne’nin sonunu hazırlayan da bu durum olmuştu.

Zaten son ele geçen haritalarla İngiliz Döneminde yapılan çıplak yüzeyleri ve akarsuları belirleyen haritalarda, akarsularla, akarsu ağızlarının nasıl kapatıldığının kıyaslamasını da yapabiliriz. Örneğin gene Ciklos Mevkii’nde, Girne’ye doğru giderken, sağdaki otobanın tamamıyla dere yatağı üzerinde yapıldığı ve bu inşaat yapılırken maalesef bu kadar önemli bir noktaya dikkat edilmediği de ortaya çıkmıştır.O gençlerimizin hayatlarına bu büyük umarsızlık son  vermişti aslında…

Son emirname olayından sonra aradan geçen birkaç haftalık dönemde, izinler alınıp gene imar ihlallerine kapı çalındığı şeklinde haberler yayılıyor. Bu arada gerek Girne’de, gerekse de Mağusa’da inşaatlarla maalesef ihlaller yapmaya, dere veya akarsu yataklarının da üzerinde dolgular yapılmaya devam edildiği konusunda haberler yayımlanıyor. Kıbrıslıtürkler bir sınavda daha ıskaladı. Gelecek nesiller bizi affetsin. Onlardan borç alıp bırakacağımız doğa ve çevreyi maalesef bir kere daha haris isteklerimize kurban veriyoruz. Hem de yaşlısıyla ve genciyle birlikte… Başka birşey söyleyemem…Yazıklar olsun…