YKP Sekretarya üyesi Alpay Durduran Kıbrıs sorunundaki son gelişmeleri değerlendirdi. Açıklama şöyle:
Halkımız Kıbrıs sorunundaki gelişmelerle ilgili olarak Cumhurbaşkanı ile dışişleri bakanının aralarında çelişki olduğunu öğrendi ama neden olduğunu anlayamadı. Onun için kendi aralarında birinin iki toplum arasındaki ilişkilere karşı olduğunu ötekinin taraftar olduğunu öğrendi. Aralarında konuşarak bu görüş ayrılığının neye kapı açacağını yorumlamaya çalıştılar. Doğal olarak da Türkiye’nin bu durumda ne yapacağını irdelediler ve hemen durumun kuzeyi kimin yönettiğini gösteren yorumlara geçtiler ve iki yetkilinin çelişkilerinin sorun yaratacağını ileri sürdüler.
Kıbrıs sorunu uluslararası sorudur ve BM yardımıyla görüşmeler yaparlar ama akıllarında olan başkadır BM’in ve dünyanın istediklerine uyuyorlarmış gibi görüşler ileri sürerler. Hâlbuki amaçları başkadır ve sürekli bir söylediklerini esas görüşleriyle çelişmesi nedeniyle sonunda reddederler ve sık sık federasyon ama ‘bizim anladığımızla öbürlerinin anladığı çelişir’ de derler.
Sık sık da kabul ettiklerini reddederler. Gerekçeleri daha önce söyledikleri ile çelişir.
Böyle bir durumda örneğin Annan planında oy verdiklerinin bile tersi olan şeyleri ileri sürerler ve reddederler ama sonra gene de ‘biz onayladık onlar reddetti ama onları ödüllendirip AB’ye üye yaptılar’ derler. UBP Annan planına ret oyu verilmesini kampanya yaptığı halde o da Rum tarafını suçlamaya devam eder. Rum tarafı plan onaylanmadan Türkiye’nin rızası sonucu Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğini kazandığı için referandumun sorusu değişmiş ve yalnız plana onayı içermişti yani Kıbrıs’ın üyeliği onanmıştı ama hala reddettiği halde üye olmuştu. Gene de onu reddettiği halde onadılar diye suçlarlar.
Halka yalan söyleyen UBP de sanki kendisi de evet demiş gibi laflar söyler.
Şimdi de sanki federasyon isterken konfederasyona geçmek istemiş diye hava yarattılar ve onun çerçevesinde tartışıyorlar. Öyle bir öneri yapılmadı ama şimdi birbirlerine düştüler. Biri konfederasyonu reddetmiş diğer ise federasyonu herkese karşı savunan kahraman gibi davrandı. Hâlbuki ikisi de çözüme yakın değildir. Yazılı da olsa kelimelere başka anlamlar yükleyip sırası geldiğinde önerileri reddedecekler.
Biri iki taraf arasında işbirliğini savunurken diğerini işbirliğini yani paylaşımı reddetmekte mi imiş gibi diye sorguluyor. Kendileri işleri karıştırıyor ve kendileri ters düşüyorlar, birbirleriyle…
Aklı olan çözümün anahtarı olabilecek Guterres belgesinde çağırıldığı gibi garantörlere ihtiyaç göstermeyecek öyle bir devlet yapısı önerisi hazırlar ki çözüm dünyanın desteği ile bulunur.
Guterres hala öyle bir öneriyi taraflardan beklemektedir. Onun yerine ‘BM askerlerine gerek kalmadı’ deyip karşı çıkarsa buna iyi niyet denilmez. Hidrokarbon konusu da Kıbrıs tam ve eksiksiz bir devlet olsun isterlerse çözülür. Uluslararası hukuk yolunda Türkiye ile Kıbrıs arasında ele alınır ve sorun çözülür. Çözüm olmadan iki taraf oturup deniz egemenlik haklarını çözsün demek atı arabanın arkasına bağlamak olur. Güzel görünen dostça ilişkiler havası vermeye kalkmak kimseyi değil sorundan bihaber nötr insanları kandırabilir ama çok kısa bir süre… Onun içindir ki lideri bile işkillendi ve politikasına sahip çıktı.
Ancak iyi de oldu. Gene takke düştü ve kel göründü.
Halkımız bu karmaşada çözüm başka bir şey değil demeye devam ediyor. Yoksa bir de karmaşayı izlemeye kalksa işin içinden hiç çıkamaz.