AB seçimleri gene kapımızı çaldı. Kıbrıslıtürklerin bu zor anında AB seçimleri artık önemlilik arzediyor. Kuzey Kıbrıs’ta herşeyin kilitlendiği ve de Ankara’nın müdahalelerinin sıklaştığı,Kıbrıslıtürklerin umutsuzluğunun arttığı bu ortamda, statükonun devamı için gene çeşitli baskılara dönüşen bir aşamada, Kıbrıslıtürklerin sesi maalesef meclis içine hapsedilmekte, seslerinin duyulamaması için de herşey yapılmaktadır. YKP başından beri seçimlerin takipçisiydi ama ben genelde sol partilerin son aşamada harekete geçmelerini eleştireceğim. Eleştirim, YKP dışındaki sol partilere ve geneledir. Doğruya doğru, ben aslında Kuzey’deki solun toplanıp da bir tez üretmemesinden yana şikayetçiyim. Hiç biraraya gelme durumu, tartışma olmadı ve maalesef herşey tesadüflere bağlıymış gibi, ansızın AB seçimleriyle karşı karşıya kaldık. Herşeyin son aşamaya gelmesi niye bekleniyor? Veya o noktaya mı gelmesi lazımdır? Elbette hayır… Önceden bir toplanmak ve konuşmak gerekiyor. Bu solun kendi biliminde, emek mücadelesinde ve diyalektik anlayışta var. 1900’lü yılların başlarından iktibas yapanlar, maalesef biraraya gelip de şimdinin somut analizlerini, somut koşulların somut tahlilini yapamıyorlar. Esas sorun da solun biraraya gelememesidir aslında. Yoksa herkes ne yapacağını bilse durum çözülür, AB seçimleri kapıya yanaştığında, somut önerilerle Güney’deki partilerin karşısına da çıkılabilirdi. Kimse Vladimir İlyiç Lenin’in, 1917 Devrim aşamasında, Sovyetlerde 168 tane sol fraksiyonu birleştirip onlarla Komünist Partiyi kurduğunu, onlarla birlikte devrime gittiğini bilmiyor veya bu çoğulcu anlayışı takdir edemiyor. Öncelikle Kuzey Kıbrıs “KKTC Meclisi”nin AB seçimleri konusunda biraraya gelip bu seçimlerin menfi propagandasını yapması oldukça büyük bir talihsizlik olmuştur. Bilindiği gibi AB tüzüklerinde veya felsefesinde ulusalcılık yok ve şu anda AKEL dahil, YKP gibi partilerin de oradaki büyük bir grup olan Sol Parti’yle (Sol Grup’la) birlikte hareket ettiği de bir gerçek.
Eğer konuya bir eleştiri getireceksek yukarıda da dediğim gibi meclis dışı sol güçlerin biraraya gelmesi ve konuşmaları, hatta bu konularda bir tez üretmeleri gerekmektedir. Ne yazık ki bugüne kadar bu olmamıştır ve herşey tesadüfi olarak ilerlemektedir. Bu durumda Niyazi Kızılyürek ve Şener Levent’in pozisyonları elbette seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Niyazi Kızılyürek AKEL’le hareket ediyor. AKEL üyeleri içinde Kıbrıslıtürklere dayanışma belirten üyeler de mevcuttur.
Şener Levent , yalnız başına hareket etmektedir ama söyledikleriyle, savunduklarıyla seçilmese bile Kıbrıslıtürk toplumunun somut koşullarını elbette en açık söyleyen o. En büyük dezavantajı ise partisiz ve örgütsüz oluşu. Bana göre Kuzey’deki solun biraraya gelememesinin de en fazla dezavantajını o yaşayacak. Ha, gereken oyu toplayabilecek mi? Güney’de kendisine oy verecek olan kaç kişi çıkacak? Umarım çıkar ve seçilir, ama kimse yanlış da anlamasın, zaten “KKTC Meclisi” başından itibaren o “Katılmayın” çağrısıyla büyük bir akışı engellemiştir. CTP’nin bu çağrıya katılması da, aslında Niyazi’ye de bir engel çıkarmak değil midir? Değilse niye böyle bir çağrı yapıldı? AKEL, Kuzey’deki somut şartları değerlendirdi mi? Ondan da şüpheliyim. AKEL içinde Kıbrıslıtürklerin şimdiki yaşadıklarını takdir eden adaylar var. Bu arada DİSİ’den liberal yaklaşımlar bekliyordum ama duyduklarıma göre bu parti ve Sayın Anastasiades, son zamanlarda ELAM kesimlerinden dolayı bu liberal yaklaşımı gerçekleştiremedi. Eğer parti de bu aşırı sağa yaklaşırsa büyük bir hata yapılacak.
Her türlü olumsuzluğa rağmen Kıbrıslıtürklere şöyle veya böyle, önem verdiğini göstererek bir Kıbrıslıtürk adayı çıkaran AKEL partisini selamlar, Niyazi Kızılyürek arkadaşa başarılar diler, Sayın Şener Levent’in de iyi bir oy alarak seçilmesini diliyorum. Ortada bir olumsuzluk varsa, bunun Kuzey’deki ve Güney’deki sol kesimlere ait olduğunu da gene ısrarla vurgularım. AB seçimleri konusunda herhalde gene yazacağım…