Yeni Zelanda’yla başlandı tekrardan Faşist dünya gündemleşmesi. Yeni Zelanda önemli kuralları olan ülkelerden birisidir. Kapitalist yapı içinde, kıyaslandığı zaman insani olgular veya yaşanabilinecek rahat ülkelerden birisi olarak yerini aldı. Öyle fazla gelişmiş ülke olmasa da insana bakış ve siyasal gerilimlerin öteki ülkelere göre az olması sonucu, Yeni Zelanda oldukça rahat ve istikrar için seçeneklerden birisiydi….
Geçen haftayla bu köşesinde sakinliği ile yaşayan ülke adeta “atom bonbası” yapacak haberle kendini dünya başlangıç medyasına kondurtu. İşin daha da paradoksu, eylemi yapıp feci katliyam yapan kişi de Yeni Zelandalı değildi. Üstelik, ülkede pek de sorun olmayan ilgili konuda infiyal yaratacak saldırı alanı seçildi. Doksanların ABD temel siyasal stratejisinin de bedeli Yeni Zelanda içine dek ulaştığının bilgisi de olundu. Kimse konuyu fazla deşmedi. İnsani yaklaşımdan idolojik kulanım piyasasına dek değişik tutumlar hemen piyasada dolaşmaya yönelindi. Yeni Zelanda Başbakanı göserdiği duruşla övgüler alırken, umulmadık kesimlerdeki tutumlar ise biraz şaşkınlık da yaratı. Faşizmin özü ile siyasal duruşların yeniden segilendiği bir günceleşme yaşandı. Konuyla ilgili kendi bakışımı geçen hafta hemen olay sonrası yazdım. Zamanla olanlar ise bize iki kuramın yüzümüze keskin bıçak gibi vurmasını da gösterdi. Özetledi ki “Emperyalizim ile faşizmi birbirinden ayırmamak şart”! Nitekim bu fırsatı da faşizmin özü ve Emperyalist stratejik gerçeklikten kopartarak adeta aldatma paradoksunda kafalarımızı da doldurdular…
Şu basit yaşanan her şeyi anlatır: Yeni Zelanda başbakanı hem şaşkın hem de konuyu ahalinin düzeyinden kulanarak insani bakış geliştirdi. Fakat, tıpkı “Türkiye lideri Erdoğan gibileri” de olayı temel idolojik devlet gerçeği ile alarak, kendi iç kamuoyunda siyasal kıstas biçiminde kulandı. Olmaması gereken resmin probaganda şeklini dahi seçim meydanlarında oy kazanma adına kulandı. Temel kültürel çatışma siyasetinin BOP projesi başkanı görevini gayet münasip şeklinde gerçekleşti. Böylelikle, Emperyalizim ve siyasal kurumsalaşmalarından faşizmin Yeni Zelanda semalarındaki pratiği yakalarken, Türkiye gibi ülkelerden de Kültürler çatışma ile Ortadoğu projeli stratejik gerçeklikle de sistemin aynasında buluşma sağlanmış olundu.******
Katliyyam oluşu ve yerin Yeni Zelanda gibi ülke seçkisiyle dünyada değişik yankılar bulurken, hemen ardından başka ülkede de faşizmin ayak seslerini iki şekilde duyduk. Bu ülke yine Kapitalist yapı içinde, insani yönle övdürtülen Holandaydı. Holandada yine önce bir saldıryla bazı insanlar katledildi. Tam da Erdoğan Türkiye meydanlarında Dinsel hırsla da Hrisitianlık Müslümanlık idolojik aygıt oyunu gerçekleştirirken; Holanda da bu defa Yozgat doğumlu TC kökenli birisi de ırksal saldırı gerçekleşiyordu. Bu tesadüf ise faşizmin idolojik aygıtsal pratiği için bulunmaz tesadüf olmaktaydı.Tabi Türkiye yandaş medya ve hat ta merkez partiler konuyla alakalı genel faşist sonucu da söylemediler!
Derken, Holanda yaşanan saldırı ile konuyu tartışırken de senato ve yerel seçime girdi. Tam da sorunlarla dolu sonuçlar çıktı! İki yıl önce kurulan DF partisi senatoda birinci sırada çıktı. Öteki faşist parti de önemli oy aldı. Hükümet kualisyonu Senatoda azınlığa düştü. Ayni eylim yerel seçimlerde de oldu. Merkez partiler oy kaybederken, Faşist eylimli partielr oylarını artırdı. Yeşil işçi partisi de sol kanatdan oylarını yükselten öteki güç oldu.
Yükselen ırkçı partilerin taleplerini de düşününce, Holanda gibi ülkede böylesi idolojik yapının devlet adayı olması düşündürürücü. Belli hareketlilik şu: Kapitalist genel krizden hala çıkılamazken, sorunlar devamlılık gösterdikçe ve sosyalist emek sınıfsal kesim seçenek olamadıkça, Faşist yükseliş devam edecektir. Bu öyle geri braktırılmış ülkelerle sınırlı değildir. AB gibi bir bölgede giderek faşist partiler yönetime gelmeye aday oldukça, bazılarında hükümet veya kualisyon ortağı oluyorsa, artık devlet biçimi faşizim tehlikeleri karşımızda gerçeklik olarak dikilmektedir.
Holanda seçimleri bu nedenle sonuçlarıyla düşümülmesi gereken sonuçlardan birisidir. Yeni Zelanda eylemi ve Holanda seçimleri yan yana gelince de dünyanın en iyi örnek olarak gösterilen ülkelerdeki yaşananlar daha dikatlice düşünülmeye kaçınılmaz konumdur.****
Faşist dalgalar Yeni Zelandadan Holandaya vururken, seçilen faşist liderler ırkçılık ve kin kusan idolojik adımlarını yaşamla devamlaştırıp kitlesel destek oluştururken, Ortadoğu halkasında unuturulan işkal gerçekler, yeni siyasal hamlelerle adeta kriz yükseliş dalgasını da yaygınlaştırıyor. 67 Savaşlarıyla israilin işkal yaptığı, Güvenlik Konseyi kararlarıyla israilin çekilme si varken, İsrail hiç de çekilme eyliminde değildi. Yeni Bop projesi ile bölge yerlebir edilip yeni cihatcılarla siyasal yapılanma teşvik edilirken, İsrail bu fırsatı önce Kudüs ve şimdi de Suriyeden işkal edilen Golan tepelerini ilhak edeceğini ABD desteği ile birlikte gündeme düşürtü.Halbuki, sadece B.M. kararlarıyla dahi yaklaşık 52 yıl öncesinden İsrail Golan tepelerinden çekilip Suriyeye vermesi gerekiyordu…
Herkesi Ortadoğu adıa iranı vurma veya başka ülkeleri altüst etme noktasında savaşa sokarken, kangrenleşen Filistin sorunu veya uzun zamandır işkal edilen topraklardan çekilme konuları hiç dokunulma hedefi de yoktu.Suriye rejimini yıkma adına senelerdir sürdürtülen savaşa herkes nerede ise katılırken, nedense Suriye toprağı Golan tepelerinin ülkeye verilmesi konusunda sesleri çıkmıyordu. Aslında Suriye işkal altındaki Golanları istiyordu. Fakat başta arap develtleri ve gidrek İslam ülkeleri bu alanda politik destek dahi vermediler. Tam aksi, israilin de isteği üzerine Suriyedeki yönetimi devirip, ülkenin parçalanmasına çoğu katgı dahi koydu. Şimdilerde Suriye oldukça yara aldı. Brakın Golanı, kuzeyi de başta cihatcılar ve Türkiye, topraklarının bir kısmını işkal altında tutuyorlar. ABD Suriye onayı olmadan önemli topraklarda üstler kurdu. Bunlar Esatın elini kolunu bağlamaktadır. Ayrıca, önemli destekcisi Rusya da İsrail ile flört yapmaktadır. Golan konusunda sancılı Suriyenin tepki verme gücü sınırlıdır. Üstelik bu iş kime ençok yarıyor derseniz: seçime girecek olan İsrail başbakanına yanıtını alırsınız. Hele de yolsuzluklarla sıkışan ve iç politikada epey eleştirilen Metanyahu, Kudüs ve şimdi Golan tepeleri ilhakıyla adeta nefes alıp ırkçılıkla tekrardan başbakn olma şansını da artırdı.
Bu arada demeden de edemiyecem:İsrail ile ençok direnç gösteren ülkelerden birisi Suriyedir. Bu Suriyeyi hem de göstere göstere İsrail adına güç olmaktan çıkarma savaşı yapan başta Türkiye, Golan tepeleri konusunda söyleyecek sözü olmaması gerekir. Onlar da Afrin gibi Suriye toprağı işkal etiler. Daha geneli; Yarın yine Metenyahu Türkiyeye Kıbrısı anımsatacaktır! Ortadoğuda başta B.M. kararlarına ve uluslar arası kurum yasal belgelerine uymayan iki ülke Türkiye ve israildir. Bunları da anımsatmak önemli görevdir.****
Anlayacağınız gibi, Emperyalizim, onun idolojik yaratığı faşist yapılanışlar, ülke falan tanımıyor.Şöyle veya böyle günümüz dünyası Emperyalist gerçekte faşist saldırı miraslarından paylarına düşeni alıyorlar. Yakın dönemdeki 3 kritik faşist seçkisini de buna dayanarak kısaca yazdım.Seçeneği basit, ama gerçekleştirilmesi oldukça bedel istemektedir. Hele, çıkılmaz ekonomik kriz ve yükselen faşizmin nereyi nasıl vuracak bilinmezliğinde sıra heran bize de gelmesi muhtemeldir.Yeni Zelanda ve Holanda bu sonuçlarla daha bir önemsetme özelliğine sahiptir.