Yaşanılan kadar eğer “Türkiye Kıbrıs gerçeği” yaşansaydı, bugünelrde endişelerle K. Kıbrısta Türkiye seçimleri net olarak tartışılacaktı! Dahası, TC sansüründen sıyrılan bazı gerçekler de konuşulacaktı. Halbuki, gerçeği değil de istenen resmi Kıbrıs Türkiye düşünce yapısı gerçekleştiği için de önümüzdeki sonuç yaşanmaktadır: Tüm dünya basınında, adı yerel olan ama hedefi banbaşka yerlere kaydırtılan, ismi seçim ama içeriği başka hedefe yönelen” süreç, K. Kıbrısta pek de yer bulmadı. Hat ta, bu yanlış gidişin sonuç beklentisi de paradoksal hale gelişti. Dünya ve elbet Türkiye, 31 Mart ötesini net olarak kağosla görüyorken, K. Kıbrıs gerçeğinden konu salt “paranın geliş” beklenti saplantısına saplandı. Bir anlamda, yaşananlar değil, kaçırılanlarla beklentilerin oluştuğu garip cendere yapısı Kıbrıs Türkiye ekseninde yeniden üretilip yaşatılmasına devam denilmektedir.****
Gerçekle karşılaşmak isterseniz, acı olan, yaşatılanla ise gayet münasip ikilemde tekrardan merhabalaştık. Yeniden ısrarla belirtecem: Dünyada dahi birçok ülke basınında endişelerle ve gelelcek kuşkularla son Türkiyede olanlar yazılıp yorumlanırken; Türkiyesiz olmaz ile ısrarlı “garantörlü politikleşen” K. Kıbrıs cepesinde eskiden gelen kültürleşmenin de tetiklemesi sonucu, bu alana girilmiyor. Sanki dünyanın konuşmak zorunda kaldığı Türkiye, Kıbrıs için anlamsız ve uzayda dolaşan bir cisim gibi algılanıp yaşanmaktdır. Buna daha yumuşak ifade koyamıyorum. İngiliz ve Alman basının giderek artan Türkiye seçim endişesi ile ekonomik kriz yoğunlaşma ortaklaşı yer alırken, direk etkilenen ve bedel ödeyen K. Kıbrıs cepesinde hem de içeleşen gerçekliklere karşın bunun karşılığı hala yok. Böylesi çaprpıklıktaki koşu koşul ancak böylesi bir yazılım oluşturmaya yarıyor. Yalanın kulanım şekli, baskının yargı buyurmasına dek etki yapışı, daha seçim bitmeden, bazı adayların “kazansa da kazandırmama” açıklaması ile kulanılan dil medya tektipleşme oluşlar dahi K. Kıbrısa ulaşaıp haberleşme yapılma olasılığı sağlayamıyor. Hala, özellikle parlemento içi partiler başta olmak üzere işbirlikci güdük güdümlü sermaye kesimi ile egemen elit çevreleri, seçimleri sadece biran önce sonlanıp ardından Türkiyeden gelecek parayla fırsatı deyerlendirme duruşundadırlar.Acayip, ama keskin bıçak vuruşu kadar da gerçek.******
Aslında, K. Kıbrıs Türkiye seçimlerine ilgi göstermiyorlarmış gibi durup, yine de beklentiye girerken, sonuçta eğer değişim olursa, hemen aynen uyma işbirlikci ilacı da yutmaya hazırdırlar. Bu süreç içinde de zamanla nedenli saçmalıklarla kurumsalaşmanın da sesleri pandoradan sıyrılıyor. Örneğin, defalarca, senelerdir yazılıp haykırılan en basit bilinmesi gereken nifus konusunda, resmi eksen konuşunca, daha yeni faciyalarla karşılaşıyoruz. Serdar hazretleri “Sekizyüzbin” derken, Tufan hazretleri saçmalam lakırtısı ile takılıyordu. Derken, koltuk adı “içişleri” olan hanımefendi birden nifusu 372 Bin cıvarında belirti! Saray, “işin içinde seçim yoklama kamuoyu da oluşuyla” ses çıkarınca işler karışmaya devam etti! Mustaafa bey masaya “22000” kişilik rakamı masaya koyup aradaki farkı sorguladı. Öğrenmiş olduk ki Mustafanın masaya taşıdığı bir olgu da nifus olup şimdi nedenli bilmeden kaandırımacaya da konulduğumuzu da anladık.. Yetmedi: hep övünülen ünüversite gerçeğinde de sayısal öğrenci travması da resmi eksende sırıtmaya başladı: Herkese 120000 söylenirken, YÖDAK daha az sayı verirken, yine içişleri koltuk odasından 58 Bin sayısı söylediler. Buda, aslında kuralsız ve fırsata göre Türkiyeleştirilen K. Kıbrıs gerçekelrinin de en basit konuda dahi nerelre gerilediğinin somut kanıtı olarak yaşandı… Bilinmezliklerle yaşananı örtme ve bundan siyasal yapı oluşturup işbirlikcilikle idare etme yöntemi ancak böylesi karmaşa yaratmanın ötesine gidemiyor. İnanılmayan ile bol yalanla resmi idoloji kurgulamanın çirkefleşmenin gülleridir. Böylesi yapıda yalanların nasıl tabu gerçek olup kamuoyu desteği sağlatıp, koltuklara taşınmanın birer birer renklerin resmi çizilmektedir. Boşuna değil; Türkiye seçimlerini önemli dünya merkezleri endişeyle izlerken, K. Kıbrıs politikacısı,para gelme, koltuk değiştirme başlangıcı gibi siyasal fırsatlara avuç açarak beklemektedirler!
Zaten öylesi bir kopuş ayağı oluştu ki hem de seçim öncesi son günlerde Tufan hazretleri Ankara yoluna düştü. Sonuç mu, yine 31 Mart sonrasına kaldı. Dünyaa Nasıl bir Türkiye kuşkusuyla 31 Mart sonrasına bakarken, K. Kıbrıs ise işbirlik paydesine düşecek hesaba bakıyor. Öyle bakıyor ki TL durumu, piyasadaki likilite sıkıntısı, borçlar dönüştürme girdabına nedense dokunmayı da uzak tutarak işe beklemekle meşkul hale geliyor. Negarip, Ayni nakarata G. Kıbrıs politikacılar da düştüler! Kriz derinleşme döneminde iyi niyet paylaşım ilahileri okyyorlar.****
Yazıyı yazarken, hafta sonu ve Marta veda dönemecinde bulunuyorum. Baharın güneş vurmasından, yağmur yeyişine dönüştük. Türkiye ise hafta sonu sandık sonucuyla yeni bir döneme de adım veya kağos açacak ikileme geldi. K. Kıbrıslılar hariç, tüm dünya ilgili noktada buluşuyorlar: Türkiyede adı Yerel seçim dense de aslında resmen ikiye ayrışan rejim hesaplı bir sandık buluşması yapılmaktadır. Dil kulanımındaki küfür katışlar,suçlamaların hem de devlet eksenli tehtit ve yalanla yapılması, dilenen suçlama provakasyon saydamlaşmasının olduğu bir dönem yaşatıldı. Sonuçta da kime sorsanız, sadık sonucunun yansımasına kuşkular söyletilmektedir. Devletin güvencesi ve sağlaması değil, devlet gücüne karşın muhalefetin sandıkları koruyarak atılan oy ile söylenen rakamın doğruluk beklentisi oluştu. Bunların toplamında, herkes nerede ise bu seçimin demokratik olmadığında buluşulunuyor! Hele de daha seçilmeden, seçilse de görevi verilmeyecek tetitleri, sandık sonucunun dahi nasıl başkanlık emri ile yok edileceğinin, daha ilan edilmeden seçime müdahale baskısı olarak yaşandı.
Seçim ekseni böylesi devlet merkezli, medya kontrolu ve heran provakasyona hazır paramiliterlerle kuşatılan koşullarda yapılmaktadır. Küfretmek ve yalanın normaleşip,yargıyla kılıcın salandığı konumda yapılmaktadır. Bol bol terörist yaratıldı. Benim dediğim doğruyla insanlar fişlendi, yargılandı. Tarihi bir nifusun yarısının ötekileştirilip terörist ilan edilen seçim zemini yaşandı.Camilerin, okulların ve hat ta Kızılay yardımlarının hükümet lehine kulanıldığı dönem geçti.Tektip liderin, dinin siyasalaşma idolojik yapılanmanın nedemek olduğunun örneklemi gerçekleştirildi. Cevabında da yarına hangi yönde ielrleneceğinin de mesajı net oldu. Elbet muhalefet de eleştirilebilinir. Ancak, sonuçta belirleyip esas yeri vuran direk her organıyla devlet oldu.
Siyasal alanda bunlar olurken, anlatılan ekonomi masalının da sonu tatlı gelmedi. Kocaman camilerle iman artırılsa da imamhatiplerle eğitim kuşatma altına alınıp 104 sırasına dek geliniyor, en deyersiz ve sahte doktora akademik ekseninden dünya 3 sırasında olmak da raslantı değildi. Bunlar başarıdır! Böyle başarıda yapılan yol yanlışları tren demiryolu kazaları sonuçları daa tesadüf değildir. 18 yıllık ekonomi sonucunda en isdikrarsız para hali de boşuna olmuyor. Dünyadaki yedi yeterli tarım ekonomi ülkesinden ital etme sıçraması da boşuna zıplanmadı. Tüm bunlara daha sayacak çok basit olgu vardır. Fakat, yalan ve karşılık bulup doğru kabul etmeler oldukça, bu gerçeklerin de anlamı pek olmuyor. Domates soğan kuyruğuna dahi “varlık kuyruğu” imgesi ile kandırmaca yapılma koşulu varsa, tehlike burada da gerçekleşir.
Belli ki borçlar sorunu veya pek tartışılmayan işsizlikten pahalığa varan insani boyut olguları 31 Mart sonrası bitmeyecektir. Bitmeyecek başka bir gerçeği de Erdoğan şimdiden uyardı! “Belediyeler battı* Ekonomiden ben sorumluyum* Ben kaynak vermezsem, bu belediyeler maaş dahi şimdiden ödeyemez” derken, aslında seçim sonrası belediyelerdeki haraplığı da işaret ediyordu. Ayrıca, yine şimdiden kazanacaklardan bazılarına görev verilmeyeceğini de haykırdı. Şimdiden, yeni krizlerin de net gerçeğini işaret ediyordu.
Tüm bunlar bize, 31 Mart sonrası 1 Nisan şakası yerine, seçim noktalanmasıyla yeni sayfanın pek de parlak sözlerle başlanmaycağının işeretidir. K. Kıbrısı soracak olursanız: yien Serdar hazretlerinin belirtiği gibi “paranın serbes brakılıp brakılmayacağı veya hükümetin bozdurulup bozdurulmama” beklentileri mevcut. Böylesi ortama cendere değil de ne demeli?