Konuyu tanımlarla veya geçmişle alakalı anımsatmalarla doldurmayacam. Ne anlatmak istediğimi şu birkaç günlük ülke yaşamından siyasalaşan probaganda şekline açılan pencereden aktararak, somut şekilde aktaracam. Dileğim, bu gerçeklerle de siz bazen nasıl aldatılıp taraftarlaşmanızın da resmini aynada görmenizdir.
***
Salı günü iki bakış ile bir maç üzerinden tartışmalar izledim. Aslında gayet normal karşılanıp konuşulması gereken Türk Gücü ve Yeni Salamina dostluk maçı, tam aksi hem de kendine durmadan “barış havarisi” türküsü okuyan liderin kibiriyle resmen örselendi.Pilede maç yapılıp iki kesimin de seyirci şovu yaşanırken, Lefkoşada saray erki önünde Akıncı adeta anlatılarıyla kendi kibirinin de resmini çekiyordu. Belli ki saray imgesi ve aslında kafasındaki gelecek siyaset le bütünleşen kibir karışık ama konuya kin ile “ama” katan bir damıtma ekledi. Doğrusu, ben haklı çıkıp Akıncının bir yerde su koyacağını da söhlediğim için de bahis kazandım! Herkes özellikle Eroğlundan Türk Gücüne baskı yapmasını ve bunu sulandırmasını beklerken, akıncının resmen çıkışıyla kimine yeniden “öyle bildiğiniz Akıncı değildir” mesajını birkez daha verdi. Zaten, Kıbrıs sorununda öylesi algılar oluştu ve gerçekler gizlenmek için probaganda operasyonlar yapıldı ki en anlamsız söz dahi belirli yerlerden taraftar bulma zeminine de kavuştu.
Başka bir paradoks da hükümet erkanı ses vermeyip katılım da sağlamazken, CTP medyası olayın haberciliğini kendi kuralı şeklinde gerçekleştirdi. Ancak, Akıncının sözleri makamı kadar dikate alınsa, başta öteki muhalif kesimler hemen ayağa kalkıp, B.M. barışgücüne veriştirip Akıncıyı da alkışlayacaklardı. Ancak, saray için girilen aday belirleme probaganda koşulları nedeniyle veya alakadarsızlık sonucu bu fırsat da kaçırıldı. Tabi, sosyal medya yine kolay kulanım esrumanını yeniden gerçekleştirdi… Siyasal Kibir ile ulaşılan boyut şovu herkes yeniden iki lider ezberine tekrardan şöylesine sorgulama yapma zorunluluğunu da getirmesi şart…
Başka bir olay tam da CTP dersi gibi oldu. Elektrikte tarifeler dönemi açılımı ile karmakarışık söylemlerle birden aslında gerçekleşen zamı da örterek kamuoyuna kondu. Özellikle, cepten çıkacak para nedeniyle ve öylesi bir tarife sonucu, en yoğun kulanım zamanında en yüksek elektrik fatura uygulaması dahi tam yansıtılan muhalif eksenine oturtulamadı. CTP yetkilileri bu konuda oldukça usta! Hatırlarsanız, Ferdi de zamanında yapılan nifus sayımını karıştırtarak ve anlaşılmaz hale sokma metodu olarak “Dejur, defakto” ikileminde boğup sonuçta bilinmeyen nifus olayına da yeni katgıyla demogojik satışla örtmeye çalıştı.
Fakat, son dönemin enerji tartışması ve hep resmi çevrelerce yolsuzluktan pay almaya, yeni hedeften bedeli halka çıkarma özlerini örtmek için durmadan gündemlerle bazı adımları da gizlemeği başardılar. Daha kurum yönetim kurulu krizinin tam nedenini anlamadan, yapılcak zam gerçeği kamuoyunda dolaşırken, sendikanın önce kükreyip sonra uyuşma ikilemindeki sır çözülemezken, birden ihalelerle kim hangi pay mücadelesi gündemken, ansızın kafaları yeniden karıştırıp direk halka dokunan üçlü tarife faturalama bonba gibi gündeme düştü. Tartışılmadan her olay gibi gelen bu olgu anlaşılıncaya dek hani klasikleşen “atı alan Üsgüdarı geçecektir”!
****
İç politik eksende bunlar olurken, ansızın önce polis ev basıt kitapla birlikte sahibini alırken, sonra birden “Fetocu, PYD” haberleri ile sorgulanan kişiler gelip geçiyorsa, kamuoyu ve muhalif eksen bunları daha anlamadan başka sorunla günceleşme gerçekleşmesi, sorulacak birkaç soruyu veya sorulan ve yanıt alınmayan cevapların kuşkusunun da artması gerekiyordu. Kısa geçmişle, Soylu ile AYşegülün protokolunu enazından artık kendi partisine de dokunmalar başladığı sırada Tufanın sesizlik değil adı gibi Tufanı anlatması gerekmezmiydi?
İşin hiç şakası yok. Önceleri klasik Kıbrıslı kaçışla ve biraz da kendimizi beyenerek “bunlar zaten bizde olamaz” savunumuz hep çökmeye adaydır. Nitekim, kitap konusuna haber dahi yapmayan hükümet parti organları, şimdi CTP parti meclisi üyesine dek gelişini veya kendine bağlı havası atlırken Polisteki Feto sorguları gidrek sarsıntılar yaratmaya başladı. Ama hala şu soruya yanıt yok: “Türkiye içişleri bakanıyla yapılan protokolların ekinde ne var”?
İşler böyle karmakarışık yumak olup düyümlenip çözülemezken, Çarşanba sabahı medya yayınında bir gazetenin Türkiyede olan seçim nedeniyle yaşananları yazmasına, birkaç ekran şovcusu “Türkiyeden bize ne! Olanlar orayı ilgilendirir, bizi ilgilendirmez” kaçış pişkinlik savunusunu yaptılar. Buda hala Buranın değişen nifusunun çoğunluğu ve Türkiyeleşme gerçeğinin direk yansımasına kör konumla yaklaşma kaçışının devam etiğini anlatıyor. Ama, döviz fırlayınca ve burayı yakınca, bukez, yandaşlık işbirlikcieri koltuktaysalar “neyapalım! Türkiyeden kaynaklanıyor” savunusu bu defa tersten geliyor. Doğurusu, son dönemde ister K. Kıbrıs, isterse Güney Kıbrısta Türkiyeye acayip bir bakış yükseliyor. AKP ile iyi ilişkilerle Kıbrıs sorununun çözüleceği algısı kitlelere yağdırmak isteniyor. Nitekim, AB parlementosundaki oylamalarda Akelin hayır ve ötekilerin tarafsız kalması herhalde tesadüf değildir.Ama, bizim ekrancılarımız hem de “muhalif geçinenler” Türkityede olanlar bizi ilgilendirmez diyor veya hala Türkiye ve Yunanistanı dengeleyerek eleştirme çabasında bulunmaktadırlar.
****
Çok değil; Türkiyede yerel adıyla ama resmen Erdoğanın il il gerzek hertürlü olanağı kulandığı seçimlerin sonlanmasına günler kaldı. Bizi ilgilendirmez denilse de orada olanlar direk buraya yansıyor. Son günlerdeki gerek ev baskınları gerek se daha da dinseleştirilen eğitim gerçekliği Türkiyeden bağımsız düşünülemez. Uygulanacak paketin dahi gecikmesinin Erdoğana bağlı olduğunu yine pek beyenmediğimiz Serdar dışında kimse söylemedi. Kocaman hukukcumuz Kutret elinde kılıçla kaptanıderyaya adayken, Tufan hala “kendimizi Türkiyeye anlatamadığımızı” söylüyor… Fakat, 31 Mart yerel seçimler sonrası olacakların burayı nasıl etkileyeceğini kimse konuşmaya cesaret edemiyor. “Ya bizi değiştirirse* Bize desteği kesip onları kollarsa”! Kaybedilecek çok olanak vardır. Geçenlerde ekonomist Hayri Kozanoğlunun dediği gibi: “Her olumsuzlukta herkes etkilenmez! İşten atılma dahi önce yandaş olmayan atılır. İşe alınmada da yandaş önceliklidir* Bu dahi belirli kitlenin iktidara bağlı kalmasına yeterlidir” tesbitini yaptı. Düşünün, CTP veya UBP başkanlığında olacak hükümetlerde mutlaka kazanan yandaş ile kaybeden karşıt gerçeği burada da koltukta kalma hırsını artırmıyormu?
Tüm bunlar K. Kıbrısta bazı konularda sesiz, bazısında tersinden konuşmak ve işine gelende hırslanmayı artırıyor. Koltukla çıkar bağdaşınca ve bunun kibirine de ulaşınca Salı gün Maç ile Akıncı ikilemini karşımıza getirir. Bunlar gelecek Kıbrıs için oldkça düşündürücü gerçeklerdir. Biz ise daha gelişmeleri anlamadan ötekine sıçranan hızla yakalayarak bu kibirli politika algılarından gerçekleri enazından okuyucumuza sunmaya çalışırız. Öylesine yalanlar söylenip kitleler harekete geçiriliyor ki sonuçta ilerde geri dönülemeyecek çok acıtıcı tortu brakacaktır.