KKTC’de Kıbrıslıtürk solundan pek çok arkadaş, Türkiye’deki yerel yönetim seçim sonuçlarına bakarak “HDP’nin gerilediğini” ilan edecek kadar yakın geçmişten habersiz. Aynı zamanda CHP’nin kazandığı 2 büyük belediye (aslında Ankara’dan seçilen ülkücü ya) ve İYİ PARTİ (iyi ülkücü) ittifakından mütevellit “zaferi” ile AKP’nin diktatörlüğünün geriletilmiş olduğunu sanacak kadar da saflar…
HDP’nin eş başkanları dahil pek çok erkek ve kadın milletvekilinin, belediye başkanlarının, 2 yıla yakındır hala hapiste olduklarını;
Ve de, onların düşünceleri yüzünden hapsedilmelerinde CHP’li vekillerin başkanları Kılıçdaroğlu ile AKP’ne koltuk değneği olduğunu unutmuş gibi sanal medyada yazıp çiziyorlar.
Bilinmeli ki; Türkiye’de içinde HDP’nin sol bileşenleri ile kadınların yer almayacağı bir meclisten ne demokrasi çıkar, ne Kürt sorunu barışçıl yoldan çözülür, ne de Kıbrıs Sorununun çözümünde bir adım ilerleme sağlanır. Bunu “bizim Kıbrıslıtürksolu” ne zaman anlayacak, doğrusu merak ediyorum.
Kaç gündür elime geçen kitabı okuyorum. Politikada, devrimci, demokrat, yurtsever, fedakar, cesur ve kahraman nasıl olunurmuş bir kez daha ayırdına varıyorum.
Diyarbakır belediye başkanı iken tutuklanıp hala hapis yatan Gültan Kışanak ile hepsi de kadın ve hapis, hepsi de belediye başkanı ve milletvekili HDP’liler tarafından kaleme alınmış bir kitap.
Adı: “Siyasetinin Mor Rengi”, dipnot yayınları tarafından yayınlanmış.
Selma Irmak (Hakkari Milletvekili) şöyle yazıyor:
2016 yılında AKP-CHP-MHP desteğinde kaldırılan milletvekili dokunulmazlığı sonrasında, HDP milletvekilleri de apar topar tutuklanmaya başlarlar. Pek çok HDP’li belediyeye kayyum atanır ve belediye başkanları ile belediye meclis üyeleri hapse atılır. Yasa geçer geçmez, Diyarbakır’da eş başkanları dahil 15 HDP milletvekilinin kapısı çalınır. 2015 Haziranında Hakkari milletvekili seçilen Selma Irmak da tutuklananlar arasındadır. Tutuklandıkları gece dört milletvekili helikopterle Şırnak’a götürülür.
“…helikopterle Şırnak’a götürüldük. Aylardır kapısından giremediğimiz kentimize havadan giriyorduk. Gözlerim dolarak seyrediyorum kenti. Yangın yeriydi sanki.”
“Leyla ve Nursel’i (HDP’li 2 milletvekili) helikopterden indirdiler. Etraflarını onlarca özel harekat timi sarmıştı. Arkadaşlarla Jandarma arasında bir tartışma yaşandı. Biraz sonra elleri arkadan ters kelepçeli götürüldüklerini görünce, ‘iki kadın parlamentere bunu reva gören anlayıştan demokrasi çıkmaz’ sözleri döküldü dilimden.
“Hakkari Cumhuriyet Başsavcısının öfkeli bakışlar altında: ‘8 Marta kimin talimatıyla katıldın? Newroz kutlaması için sizi kim yönlendirdi?’ gibi akla ziyan sorularına muhatap oldum. Hiçbir sorusunu yanıtlamadan hakim karşısına çıkarıldım. Avukatlarımı ilk kez orada gördüm. Neden gelmediklerini sordum. Kendilerine onları istemediğimi söylemişler.
“… Bir buçuk ay boyunca tek bir mektup verilmedi. Sorduğumuzda ‘demek ki size yazmıyorlar’ yanıtını aldık.” Evet insan yalnız doğar yalnız ölür, ama yalnız yaşaması eğer bir tercih değilse, en büyük zulüm ve işkencedir. Bu uygulamanın irade kırmaya yönelik olduğunu biliyorduk.
…Üç ay yalnız başına hücrelerde tecritte tutulur HDP’li kadın vekiller. Sonra koğuşa gönderilirler. Üç kadın milletvekili koğuşta konuşurlarken birisi;
‘Nursel, arkadaşlar biliyor musunuz, ben şunu anladım ki insan yalnız ağlayabiliyor ama yalnız gülemiyormuş’ der..
Sabahat hemen tamamlar: “Gülmek bu yüzden devrimci bir eylemdir.