Suat Parlar’ın “Kontrgerilla Kıkacında Türkiye”(1997,64-65) adlı kitabında şu satırlar da aslında oldukça ilginçtir ve evrensel hukukun Kotrgerilla zihniyetinde suçlu durumunda olduğu öğrenilmektedir:
“Siyasi muhalefete “müsamaha” kavramı ekseninde emekçi sınıfların büyük mücadeleler sonucu elde ettikleri bazı hukuki kazanımları düşman ilan eden kontrgerilla, evrensel hukuk kazanımlarını “harekatı” kısıtlayan bir etken olarak değerlendirmektedir. Oysa, kontrgerillanın eylem programının işletilmesinde hukuk ayak bağı olmamalıdır. 1965’den itibaren kontrgerilla hukuku iç hukukun tüm ilke, kurum ve kurallarını çürütmüş, ikili bir hukuk yapısı yaratmıştır. Siyasi muhalefetin hangi ölçütlerle çalışabileceğine karar veren kontrgerilla örgütü, siyasal-hukuksal düzenin “müsamahalı” olarak değerlendirdiği “ayaklanma” kavramı çerçevesinde değerlendiren “örgüt”, “mukavemet hareketini doğuran faktörlerin ortadan kaldırılmasını” (ST 31-15) temel tedbir olarak belirlemiştir. Bu bağlamda cinayet en geçerli yöntem olarak Kabul edilmiş şu formülasyon geliştirilmiştir: “Ayaklanma tehdidi altındaki bölgelerde alınması gerekli tedbirlerin esasları şunlardır: Tedhişçilerin elebaşılarının yokedilmesi…”(Eğridir Dağ ve Komando Okulunun yayınladığı Komando ve Özel Harp Muhtırası adlı belgenin “Ayaklanmaya Karşı Koyma Fikrinin Doğuşu” adlı belgenin “Ayaklanmaya Karşı Koyma Fikrinin Doğuşu” bölümü. Bu belge, Emin Değer’in Kontrgerilla ve Türkiye adlı kitabının dördüncü baskısında yayınlanmıştır). Siyasal muhalefetin öncü güçlerini etkisiz hale getirmek konusunda geliştirilmesi gerekli önlemleri tespit eden kontrgerilla mevzuatına göre “Direkt bir harekete girişmek asiyi, kendisini kuvvetlendirecek fiziki imkanlardan mahrum etmek demektir. Bu devrede, ayaklanma hareketlerinin umumiyetle bir canlılığı yoktur; herşey ana unsur olan liderlerin elindedir, liderleri, tevkif ederek, onları mahkemelerde mahkum ederek, onların teşkilatlarını ve yayın vasıtalarını isyanı bastırmakla görevli olan taraf ayaklanma hareketlerinin kötülüğünü daha başlangıçta önleyebilir” (Galula,a.g.e,s.57). Siyasal muhalefeti sol akımlar temelinde “düşman” sayan kontrgerilla hukuku, “müsamaha”yı olağan hukuk rejiminin hak kazanımlarıyla özdeş saymaktadır. “Düşman” gecikmeden yokedilmelidir. “Bu gecikmeyi kısaltmak, bir memleketin liderlerinin politik mesuliyetidir”(a.g.e., s.31).
Şimdi bu şifreli açıklamaları ve kodları iyi çözmek gerekiyor. Ayaklanan veya isyancı güçler kimlerdir? Bunlar bu literature göre sol muhalefetttir ve hükümeti eleştirenler ve grev yapanlar kesinlikle, düşman, ayaklanmacı, isyankar güçlerdir. Bu kod ve şifreleri iyi çözersek neler olup bittiğini daha iyi anlaya biliriz.
Aslında benim kafamda yukarıdaki yöntem ve açıklamalar 1990’ların başlarından 2000’li yılların başlarına kadar geçen sürede ve de Türkiye’deki Vesayet Rejimi’nin de etkin olduğu dönemde, Kuzey Kıbrıs’ta karşılaştığımız ve de hem rahmetli Kutlu Adalı Cinayeti ve hem de Sarayda bir yeraltı örgütünün kurulmasına kadar uzanan dönemi çok iyi anlatmaktadır. Çünkü düşman sadece karşıda başka milliyetten düşman değil, içte sol-muhalif güçlerin de düşman ilan edildiği bir zihniyet mevzubahistir. Bu düşmanı da bastırmak için cinayet ve bombalama dahil he türlü yöntem Kontrgerilla zihniyetine göre meşrudur.
Aşağıdaki 1990 yılı başlarında Kuzey Kıbrıs’ta başlatılan korku operasyonları da aynı anlayışla fiiliyata geçildiğini göstermektedir ve onlara göre sol, demokrat, ilerici güçler her zaman için tehlikeliydiler ve bu literatüre geçilirken bunlar, isyankar ve ayaklanmacı güçlerdiler.
“Kendilerine “Halk Hareketi” adını takan terörist grup bombalı eylemlerin sorumluluğunu yüklendi (1 Şubat 1990, Yenidüzen, Perşembe sf.1 ve 11)
Lefkoşa (Yenidüzen):
Kendilerine “Kıbrıs Türk Halk Hareketi” adını yakıştıran terörist bir grup, dün gece Kuzey Kıbrıs’ın çeşitli yerleşim birimlerinde gizlice dağıttıkları bir bildiri ile her tarafa “ölüm tehdidi” yağdırdılar ve son aylarda gerçekleşen bombalı saldırıların sorumluluğunu üstlendiler.
“Kıbrıs Türk Halk Hareketi” adıyle dün sabahtan itibaren ellerde dolaşan ve halkta terör günlerini çağrıştıran bildiride, Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Toplumcu Kurtuluş Partisi’nin yanısıra, “kaçakçılar” da tehdit edildi. Terörist grup, isim vererek, Erdoğan Kanioğlu, Avukat Menteş Aziz ve Avukat Kıvanç Rıza’yı, CTP Milletvekillerinden Özker Özgür, Fadıl Çağda, Mehmet Civa, Ferdi Soyer ve Hasan Sarıca’yı ve YKP Milletvekili Alpay Durduran’ı ölümle tehdit etti.
Bildiride bombalı saldırıların sorumluluğu da kabul edildi ve CTP binasına gerçekleştirilen saldırının “tarihi bina düşünüldüğünden infilak ettirilmediği” ileri sürüldü. Bildiride, “Bunlara ve benzerlerine ikinci bir ihtar yapılmayacak, vücutları en acımasız yöntemlerle aileleri ile birlikte ortadan kaldırılacaktır.” Denildi. Bu bildirinin kodlarını çok iyi çözümlersen nizamnamenin bir şekilde şartlarının yerine getirildiği, Kıbrıslıtürk toplumu için barışçı, çözümcü ve sol güçlerin düşman olarak görüldüğü, bunları tehdit ve yatıştırmak için nizamnamenin çalıştırıldığı, bu durumun 2002-2003 yıllarına kadar da çalıştırıldığı,geçerli olduğu bir gerçektir (Aynı gücün ki güvenlikten sorumlu birimler olduğu nizamnameden de bellidir, gene üstten bir emirle tekrar yürürlüğe konabileceği açıktır,u.ı.).
KAYNAKÇA
Parlar,S ( 1997) Kontrgerila Kıskacında Türkiye,Bibliotek Yayınları, İstanbul.
1 Şubat 1990, Yenidüzen, Perşembe sf.1 ve 11