yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKıyaslamadan tutun, ilkesel olma birlikteliği – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kıyaslamadan tutun, ilkesel olma birlikteliği – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Dünyada sol anlamda tartışmaların da yapılacağın Enternasyonalin eksikliği, yerel düzeydeki sol partielrin de adeta sorunlar karşısında savrulmaları elbet çok basit kuramları da yerlebir yaptı. Öncelikle, Marksis yöntem veya devrimcilik ilkelerinin basit ama uygulanması güç düşünce şekleri dahi son dönemde özellikle epey erozyona uğradı. Öyle uğradı ki seçenek olamama ile resmen yetersiz idolojik bakış eksiklikleri, buna bir de seçenek olamama da eklenince, bu zayıflıklar gidrek sosyalist nitelikleri de kapitalistleştirerek terke soktu. Neyazık günümüz dünya solu buna benzer koşullarla epey kendinden söz etirmeme aşamasına geldi.Tabi, siyasal gelinen seçeneksizlik ve gelişigüzel dağınıklıklar, kitlesel desteği çekmeme biryana, yapılan birçok açıklama ve itifakın da sonradan direk yanlış olma sonucuyla da konuya tuz biber ekti. Elbet, Marksis alanda bilimsel araştırma yapan başta ekonomist ve siyasetcilerin de tam aksine, sistemi ele alıştan, gelecekteki durumları konusunda da partilere karşın tam aksi sonuçlar da oluşturdu. Nitekim, Ekonomislerin hemen hemen sistemle alakalı tüm öngörüleri gerçekleşti. Siyasal alandaki bilimsel araştırma yapan sosyalist kesimin de siyasal sistemin gideceği nokta ile faşizmin yükselme gerçekleri de tuturuldu. Fakat, yine göründü ki adına sol parti diyenler le bilimsel araştırmacı kesim arasında epey makas açıldı. Siyasi partielr, yapılan bilimsel özlü Marksis gerçeklerle buluşamıyorlar.***

Çok basit karşılaşmalar hep yaşanıyor. Aynen Türkiye ve Kıbrısta da mevcut. Önemli parti yetkilileriyle konuşurken, onların örneğin Marksis kesimce iflası ta baştan söylenen Neoliebral kurumsalaşmayı, şimdilerde bazı yerlerde sol parti adına savunulduğuna sık sık tanık oluyoruz. Mesela; Neoliebral başlangıçla çöktürülen ve adına “reforum” denilen birçok konuyu, bazı ülke “ki bizde de mevcut” hala bu uygulamalarla kamunun iyiye gideceği veya ekonominin “kurtulacağını” söyleyenler vardır! Böylesi bir karmaşada yapıyoruz. Hat ta, Neoliebral reçetelerle çürütülen yapısal kıyaslar yapılarak, yeni neoliebral reforumalrın iyi geleceğini anlatıyorlar. İngilterenin dahi sıkıntılara sokan yapılanışın Kıbrısı kurtarma seçkisi olarak sol adına da konuşulmaktadır. Daha ileri gidelim; kendine sosyalist diyen CTP şimdilerde solculuğa toz kondurmaz ve TC teslinmiyetcisi olurken, Türkiyede dahi yaşanmakta olan krizin nedeni olan paketlerin, imzalanarak burada başarı getirip rahatlatacağından söz edilmektedir. Bir şey dikat edilmez: sık sık dilde kelime olsa da yaşamda hiç ilgi çekilmez!Dünyada olanlar ve ilgili ülkelere yansıyış şekleri!*****

Nezaman böylesi bir yazıya başlasam, aklıma hep adına “Yeni Ortadoğu baharı” denen süreç gelir. Bu dönemde Özellikle Afrikalı sosyalistlerin batı Avrupalı solculara yaptığı eleştiriler beynimde zonklar. Hele de Afrikada Tunus ve Mısır örneklemleri sonrası yapılan toplantılarda Mısırlı bir aktevist sosyalistin Batı Avrupalılara “Sizi yanlış tanıyıp, beklentiye düştük* Siz egemen sınıfınızla itifak yapıp Ortadoğu ve afrikaya sömürgecilik gözüyle bakıyorsunuz* Bu yörelerdeki olanları bilmeden konuşuyorsunuz” dedi. Gerçekten de öyle. İstersek ayni durumu yetmişler sonrası gelişen Türkiye Kıbrıs ilişkilerinde de aynen yakalarız. Öylesine uçurum oluştu ki ne Kıbrıstaki sol Türkiye gerçeğini konuşur oldu, nede Türkiyedeki sol Kıbrıstaki ilhaklaşma politikasını doğrudürüs anlayabildi! Hele de devrimci hareketlerle sosyalist partielrin ezilip yeniden toparlanır gibi döneminde uğranılan belek kaybı da bu makasın daha da açılmasına neden oldu. Öyle bir hale geldi ki Kıbrıslı birçok kesim AKP savunusu ile adaya çözüm gelebileceğini savundu. Akel boşuna Türkiyenin baskılarını kınayan Avrupa parlementosunda hayır oyu kulanmadı!

Ben nerden böylesi konuya girmeğe karar verdim derseniz: ufak bir karşılaşmalarla kıyasların bana getirdiği tartışma birikiminin sonucunda böylesi bir konuya daldım. İdolooji sahibi olma, ilkeli durma ve konular arası kıyas yaparak deyerlendirme oluşturma kurallarını birçok sol kesim çoktan unutu. Bundandır ki itifaksal çıkar duruştan, alınan bazı tavırlardaki aşmazlıklarda bu gibi gelişmelerle ikna olmayanların başkalarıyla tartışma ihdiyacı duyma süreci, istemesem de beni de kısgacına aldı. Özellikle,  birçok kişi, bağlı olup tabu gibi savundukları partielrine rağmen, eğer gelip ikna olmadıklarını ve benimle tartışmaya başlayıp sorularını sıralıyorlarsa, burada alınan kararlardan ikna olmayan birçok iç sorunun olduğu da anlaşılıyor. Benim durumumu bilenler enazından daha net konuşma olasılığıma da saygılarının olduğunu uzun zamandır yaşadıkalrımla da öğrendim.

Son dönemde bazı kararlar adeta öğreniliyorsa, bazı ilkeli veya parti bağı ile düşünsel paradoksları doğurduğuna tanık oldum. Doğrusu, son haftalarda epey kesimle tartışmalar veya bana görüş sonup kafalarındaki çelişkileri söyleyen insanla karşılaştım. En basitiyle Akıncının Kamil Kayrayı yeniden Kamu Hizmeti komisyonu brakması veya AB parlementer seçimleri ile adaylar arasındaki destek vermelerdeki kuşkular, beni enazından konuşturtma konusunda epey zamanıma mal oldu. Buna, probaganda yapanların söyledikleri de insanların kafasını karıştırdı. Tabi, idolojik eksiklik, partielrin karışık ve yetersiz koşullarla destek vermesi ile bazılarının sırf AB yurtaşlık kimlikle oy kulanma amaçları birleşince, partielrin tutumları kiminde hemen uyma getirip sorgulamazken, bazısı da düşününce, geçmişten olanlarla konuştukça şimdi yapılanları yan yana getirince, kuşkular artıyor.

Gariptir; AKıncıı  daha seçilirken, zamanı gelince ilk değiştireceği kişi Kamu Hizmeti Komisyonu başkanı olduğu en net söylenen bekelntiydi. Hele de ilgili komisyondaki tutumlar da sendikaların da ağzına dek geldi. Fakat, İsviçre kasabalarından başlanan Akıncı tersliği,en basit görünen komisyon başkanını değiştirmeği de yapmadan şimdiki noktasına geldi. TDP zaten susarak ve eklektik yapısıyla bu konuda ses çıkarmadı. Sendikalar da nedense hayal kırıklıklarını dahi dilendirmezken, olayın farkına varan herkes adeta şu tekerlemeği yaptı: “Bunu yapabilirdi* Yapması gereken bir uygulamaydı* Komisyonu enazından daha demokratik görünüme sokması gerekirdi” diyorlardı. Yine, medyamız ve hükümet eksenli partielrimiz de tık demedi. Hat ta, zamanında Akıncı kuyrukçuluğu yapan bazı kesimelr de “bizimlemi uğraşacağız” gibi tuhaf savunmayla gerçekten kaçarken, bazı TDP kesimi de “adam yoktu” dediler. Ama makamcılar dahi “münhaler ve atamalar komisyonca zamanında yapılmyor” şikayetnamesi biraz suskunluktan sonra yeniden başladı. Tabi, Akıncıya yine dokunmadan! Sadece, saraya yeniden gitme dönemindedir” denilmesi de yapılmadan edilemiyor.****

Ayni şekilde Avrupa Birliği Parlementer seçimi de epey zamanımı alıyor. Özellikle de partili olup da alınan kararlarla tatmin olmayan insanlarla nedense sık sık karşılaşmaya başladım. Tabi yine tüm eleştirilecek karışıklığına karşın CTP kesimi varsın resmi eksende seçimlere karşı çıksalar da AB kesimine de sözcüleri belirtseler de direk desteklemeyi söyledikleri adaya doğru hemen yöneldiler. Hala, CTP böylesi kendi kararlarında derin çelişkiler olsa da ortak bütünleşme duruşu devam etmektedir. Nasıl ki Akel ile Emperyalizmi ve işkali konuşurken, TC makamlarıyla da işkalin devamı için her şeye onay verip koltuk garantisi aldıkları gibi….

Fakat, öteki sol ve demokrat geçinen kesimde ayni yansıyış olmuyor. Şüpesiz aday kesimlerinin tutumları ile geçmişte yaşananlar nedeniyle kafaları epey karışık olanlar vardır. Bazı direk partili olmayıp, ama kendince sol kimliklerini de koruyanlar da arayış içinde. Aday olma şekli ile geçmişten gelen yanında şimdi dahi söylenenler nedeniyle birçok insanda kuşkular oluyor. Garip parti desteklemleri ise şu tuhaf kıyasa sarılıyorlar; ötekini daha da kötüleyerek savunduklarının tartışmasını engelemeğe uğraşıyorlar. Özellikle de iki isim hep sırıtıyor. “Şener ve Niyazi”!Ama şu basit çıkarsama da kulanılıyor; “Türk gönderip sorunlarımız söylensin” denilip, görüş yerine güçlü olan savunularak tatim olunma peşinde. Bundandır ki benimle konuşanlara ilkesel ve kıyas yapma yöntemiyle ele alıp AB gerçeği ile hedef gösterince kafaların daha da karıştığı görünüyor.Gerçekleri vurgulamak dahi çoğu kesimte ilke olamıyor. Ama şuda sırıtıyor; Kuzey medya nedense enazından tüm aday olan kesime ekranlarını hala aşmadı. Nedense Niyazi dışındakilere sadece medya değil adına demokratik denen örgütler de ayni tutumdadır. Ben açık atres vermesem de enazından dün koltukcu lehindeki medyanın şimdi AB konusunda hem de birtakım örgütler de nedense salt birisi cepesinde rol aldığı gerçeği ile de yaşamaktayız. Enazından, insanların kafalarındaki sorunları çözme adına ortak bir platforum da yapılması şart. Tabi ben eminim ki ençok sükseci kesim buna katılmayacaktır!

Görüldüğü gibi, konulara dalınca ne görüşler arası kıyas veya kendi görüşünde ilkeli olmak, K. Kıbrısta resmen silikleşti. Hat ta, Türkiyeleşmenin izi Akele dek uzadı. Etnik kimlik sığlığı veya imajlı popilist destekleme olguları adeta kafaları kuşatı. Hele şu paradoksu eklemeden edemiyecem: Yukardaki iki örnek dahi bize kimin yaptığı garip bireysel bakışa dek insanları taşıdı. Akıncılar akıncıya dokunmazken, AB seçimlerinde de yerine göre ırksal bakışla Türk olmaya dek gelindi. Ancak, AB fonlarını tırtıklayanlar “ki seçim sürecinde bunlar devam ediyor” bu konuda hiç ses vermiyor. Seçimin önemi veya nasıl oy kulanılma konusunda dahi bilgi vermekten uzak duruyorlar. Sonrası mı: Kıbrıs sorunu çözülecekmiş! İtifaklar ve söylemler de ona endekslenir, bağlı oldukları çevrenin dedikleriyle de taraflaşılacaktır. Bunun sonucu değimli ki Mehmedali ve Mustafa, saraya girip görüşmeci olunca Denktaşı Dervişi aratmayacak öneriler yaptılar. Hat ta, eğer Eroğlu veya Denktaş olsaydı. Ne Annanın beşinci versyonunu veya Akıncının tüm TC yurtaşlarına serbes Kıbrıs dolaşımını yapıp kitleleri peşinden dolaştıramazdı! Dönüp; “Biz önerdik ve Rumlar kabul etti” bu kitlelere kolay kolay söyletemezlerdi. Böylesi bir ironiler gerçeği de vardır.

İlkesizliğin, tutarsızlığın ve buna bağlı eksik idolojikleşme yoluyla kıyas yapmayı da yok sayan bir ortama geldik. Bukez, kafaları karışan, alınan kararlara uyan veya kimlikle particilik peşinde tüm yanlışları kolayca yutan teslimiyet kitleciliğe dek geldik. Hayırlı olsun!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin