Pazarın gecesi ile birlikte 21 Nisan gününün de sonuna doğru ilerliyorum. Oturarak da olsa, yine gecenin gelişimi ile ilgili güne de güle güle diyecek gibiyim! Dışardaki rüzgar, gecenin de etkisiyle havayı soğutuyor. Zaten son günlerde yağmur, güneş ve rüzgar ayrı ayrı veya birlikte yaşamımıza damgasını vuruyordu. Birçok yaşlı insan “böylesi Nisan ayı pek yaşanmadı” şikayetli konuşma da yapıyor. Öyle ki dışarıda güneş ısısı ile rüzgarın bunaltığı çelişkisel koşul ile akşamla soğuk dönüşümlü hava, adeta hastalıklara çağrı ve moral şikayetnamelerine neden oluyor.
Nisanın yağışlı anormaliği adeta karmaşalı gelişmelerle darmadarmadağınıklık yaratıyor. Bilinsizlikle iklim okunması eksikliği direk hisedilirken, olaylardaki birikimsiz bakış da bazen şaşkınlıkla tamamlanır hale geldi. Her an yağmurla baharın ötesine ve dolu veya kar duyuşların da baharın gelemediği mesajlar şimşeklik an çakışlar gibi hayatımıza giriyordu. Elbet, Nisanın bahar gerçeği kadar, özellikle de yakın tarih anımsama günlerimiz de oldukça yoğun. Sadece son yaşamakta olduğumuz veya daha doğrusu, önümüzdeki birkaç günün güncel anlamı kadar, yakın siyasal tarih bilinip kıyslamalarla da oldukça ders vericidir. Birkaç gün ile yakın siyasi tarih buluşturması, karşımıza çok önemli mesajlar kadar, kıyasla ezberlerin de bozulup ilerisi için yoğunlaşırken, geçmişi doğru bilme gerçeğinin de bıçak keskinliğini yanağımızda hisedeceğiz.
Günü tamamlarken, Sirilanka saldırılarıyla yüzler ölümlü haber, Türkiyede Yerel seçim tartışmaları hala sürerken, Kılıçtaroğluna düzenlenen saldırılar, Ukraynada ki seçimler ve nice başka önemli haberler peşpeşe sıralanıyor. Fakat, havanında bozukluk dengesinden olacak ki bizim siyasi demeçlerimiz hafta sonu biraz kısırlaştı! Ordan oraya savrulan Tufanın artık dedikleriyle gerçek uçurumu daha da artarken, saray hesaplı Akıncının zemin yoklayıp manzümaneli sözleri arada sıkıştırılırken, hala Türkiye işareti net alamayan partilerin oyalanma muhalefetini hafta başı meclise brakmaları gibi garip ama normaleşen şekliyle ülkemizde akmaya devam ediyor. Sadece, kimsenin beklentisi olmadığı halde karşılıklı Kıbrıs sorunu veriştirmesi devam etmektedir. Oysa, burada da siyasi tarihle yüzleşilecek önemli günler de önümüze gelmeye başlıyor.****
Örneğin; K. Kıbrısta 23 Nisan kutlamaları yapılacaktır. Tabi tatil ile birlikte! Fakat, sayısal olarak 21 cıvarında olan gazete veya bol TV veya internet TV yayını olan K. Kıbrısta, 23 Nisanın ayni zamanda 1962 Yılında Cumhuriyet gazetesinin iki gazetecisinin de katlediliş yıldönümü olduğunu belki bir veya iki gazete dışında yazacak dahi olacak yok. Hele, öldürülme nedenlerine pek deyinmek de istenmez. Özellikle de 74 sonrası adaya taşınan veya yeni nesil bu konuyu pek bilen de yoktur. Oysa, 23 Nisan sabahı birisi yatağında ötekisi de evinde ölü bulunan gazeteciler, eğer katledilmeselerdi, O zamanki önemli provakasyonu yazacak ve Kıbrıs sorunundaki tetiklemelere ışık getirecekti. Zaten, sadece “Bayraktar Camisinin bonbalanması” haberini dahi duyanlar, bunu başka olaylarla bağdaştıracaklardı. Çünkü, Kıbrıs ve Türkiyede cami bonbalayarak ve bunu karşı taraf yaptı denilerek çok kanlı katliyamlar ve siyasal kirli oyunların oynandığı hemen akla gelecektir.
Bu katliyamın anımsanması hem Kıbrıs sorunundaki provakasyonları, işbirlikci Emperyalist gerçekleri öğrenme şansı da olacaktı. Hele de TC elçisi Dırvananın dahi raporlarıyla gazetecilerin neden öldürüldüğü bilgisiyle Atmışlardaki Kıbrıs ve Türkiyedeki devlet içi dönüşümle içteki çatışmalar bakımından da ışık tutulacaktı. Kim bilir; böylesi provakasyonlar öğrenilip gereken tavırlar da konulsaydı, günümüz ne Türkiye nede Kıbrıs koşulları böyle olmayacaktı.
Ayhan Hikmet ve Muzafer Gürkanın katledilmeleri sonrası bu tip provakasyonlar devam ederken, insanlar da doğru bilgileri bilmeden, politik yönlendirmelere daha kolay kulanılır hale geldiler. Daha vahimi; iki gazeteci öldürülme tehtitlerini o zamanın içişleri bakanına anlatırken, kendilerini öldürtecek kesimle işbirliklerini de hesaba katmadılar. Nitekim, içişlerine gitmelerini bazı aydınalr eleştirdi. Fakat, sizi katletmek isteyenleri elbet içişlerine şikayet etme şansından başka neyiniz vardı!
Fakat, katledilen bu gazetecileri pek anan veya onların doğrularıyla yeniden Kıbrıs resmi siyasetini değiştirmeğe yönelen yok. Şimdi, onca gazete dahi katledilen meslektaşlarını yazmıyorlarsa, unutuluyorlarsa ve bunları adamızdaki sosyalist yükselişle veya sol aydınlarla anılıyorlarsa, karşımıza ders alacak kocaman bir gerçek kalıyor.*****
Yine de 23 Nisan Çocuk bayramı törenlerle kutlanacak. Çocukların yaptıkalrıyla ve sırf adet yerini bulsun diye içi iyice boşaltılan siaysi demeçelri de duyacağız. TC Meclisinin açılış günü olan 23 Nisanda pek de nerden nereye gelindiği de sorgulanmayacak. Ama, aldatma adına bazı rakamlarla övülünüp, demokrasi yüceltme sözler de vurgulanacak. Kimse son döneme bakarak “nereden nereye doğru gidiyoruz” sorusunu da kimi korkudan kimi de çıkardan dolayı da yapmayacak! Oysa, Türkiyede şimdilerde Tek Adam yönetimi geçişi olup meclis ikincil hat ta daha aşağlarda bir rolu brakıldı. Bakalım, bu gerileme hiçolmazsa vurgulanacak mı?
Yalnız yaşam akıyor ve gerçekleri bağıra bağıra işaretliyor. CHP başkanına resmen hem de şehit cenazesinde Linç teşebüsü yapılırken, bunu daha önce direk içişleri bakanı da açıklarken, olay anında savunma bakanının “mesajınız alındı” deyip saldırganlara hitap ederken, TC cumhuriyetinin ilk ayağından nerede ise asra yaklaşan zamanda nereden nereye gelindiğinin de kıyası yapılması gerekmez mi? Elbet, demokratik yapı varsa…
Başka bir açıdan bakalım: Türkiye meclisi açılırken veya oluşturulurken amaçlar vardı. Devamında da Cumhuriyet ilan edilip Sultanlık kaldırıldı. Atatürkcülükle bazı siyasi projeler de yapıldı. Meclis başlangıç ile gelinen günümüzde kaçının gerçekleşip veya başarısız olunma muhasebesi yapılacakmı. Buna dahası da eklenir.
Örneğin, konulan Laiklik, Çağdaşlaşma, Sultanlığı kaldırma,üniter devlet gibi hedefler şimdi başarılı hale geldimi? Bunları hem de yaklaşık 1 Asra varan uygulamalarla Tek adam yönetimine geçiş süreci yaşanırken ki koşullarda konuşmak pek de mümkün değildir. Kaldırılıp çöplüğe atıldığı söylenen nice kurumun günümüzde hem de başta belediye kesiminden “istanbulda olduğu gibi” önemli destekler alınıp, ticari ve eğitim onlara devredilirken, 23 Nisanda biraz olsun eleştirmek veya yanlışları konuşmak mümkün olacak gibi değildir.
- Kıbrısta ise bir yanda çocuklu yönle konu geçiştirilecek ken yine klasik ezberle olay yaşatılacak. Hat ta inanın sıkılmadan “kazanılan başarılar” denilecek! Dahası, atatürkcülük etkisini kaybetmişken, sıkılmadan TC Kemalizminden de söz edilecektir. Tabi ihdiyaç duyulup ve Erdoğan endişesi olmazsa!*****
Başka siyasal yakın tarih olayları vardır. Bunlar özellikle oluşturulan resmi eksende hiç konuşulmak istenmez! Örneğin; 24 Nisan Ermeni Soykırım veya felaketi adıyla dünyada birçok ülkede mesajlar dahi yayınlanacak. TC resmi ekseni elbet buna deyinmeyecek. Eskiye oranla “Tamer Akçam ve Baskın Oran, Serdar Korucu” gibi aydın ve akademisyenlerin bu konudaki araştırmalarına rağmen, Türkiye hala dünyada değişik yönle anılan ve tartıştırılan Osmanlı uygulanışlı Ermeni konusu pek de konuşturulmaya hala hazır değildir. Yüzleşememenin ve durmadan ötelenmenin, sansürlerle susturmalarla öteki davranış şekleri hala bu konuda adım atılamıyor. Ama, dünyada konuşulup anılıyor*******
Son dönemde bir konu da 26 Nisandaki Atatürkün Lenine gönderdiği mektupla, Sovyetlerin Atatürkü destekleme olayı da konuşulmaya başlanıyor. İneboluda düşünülen ve ilk Sovyet yardımlarının buraya gelme gerçeği de yavaş yavaş konuşulmaya başlandı. Genelikle Kemalistlerin etkin olduğu dönemde sanmki Türkiye tek başına bu savaşı dünyaya karşı kazandığı tabusu idolojikleşti. Özellikle de soğuk Savaş döneminde antiSovyetcilik de olması Sovyetlerin tüm net belgelere karşın, Atatürke yaptığı yardımlar görmezden geliniyordu. Öyle ki tam aksi Komonizim düşmanlığı ile Sovyetler hep karşıta konuldu.
Bu konuda zaten hep sorular teker teker sürmektedir. Sovyetler Mustafa Supinin dahi arkadaşlarıyla Karadenizde katledilmeleri veya Sovyetler Türkiyeye direk ekonomik katgı yaparken dahi Devrimcilerin kırdırlma çelişkileri hep tartışılarak sürdürüldü. Şimdilerde nihayet İnebolu paneliyle resmen Sovyetlerin Kemalist yönetime Kurtuluş savaşında yaptığı yardımlar konuşulur hale geldi.*****
Gördüğünüz gibi, Nisan yağışları sadece iklimsel değildir. Hem güncel hem de yakın siyasi tarih bakımından oldukça zengindir. İnsanlar bol yönlü ele alıp bilgilerle birikim kurararak, geçmişi doğru bilip, derslerini çıkarıp günümüze taşıyarak, geleceği daha doğru kurgulama ve hedefleri koyma şansına erişebilirler. Bundandır ki zaman zaman yakın siaysi tarihe de şöylesine dokunuyorum.