Çarşanba ikindini, gezmeğe gitiğin Gaziverandan Lefkoşaya geri döndüm. Aklımda yine bir yazı derlemek geçti. Aslında, konumu daha çok uluslar arası alandan seçmeği düşünüyordum. Yorgunluk ve sonra yemek yeme harcanan zamanla, gecenin de eşiğine geldim. Aklıma Suriye ve Lipya geçiş yapıyor haldeydi. Ama, haberleri de dinleyip gecenin de gelişiyle, Çarşanbanın malumunu perşenbeyle örtüşme geçti. Nede olsa, yazdıklarımı Murat alıp da internete koyma zamanı Perşenbenin belki de öğlenine dek uzayacaktı.
Haberlere daldım. K. Kıbrıs klasikleriyle, yeni kurdurtulan “hükümet” açıklaması söyleniyordu. Peşinden, konuşturulmayanlarla, gündem yaratma algısı ikilemindeki uyduruk, abartılı ve kriz döngülü gündemleştirme medyacılığın ta kendisiyle tekrardan merhabalaştım. Madem habercilikle başladım, ozaman Türkiye haberlerini de dinlemeye karar verdim. Özellikle ençok izlediğim TELE 1 kanalını açtım. Haberler yayılırken, birden YSK kararı açıklanıverdi! Artık, Karşımda Türkiye gündemi de konuldu. Birden; Uluslar arası boyut kafamda ansızın Kuzey AKdenizin Kıbrıs Türkiye eksenine dek geriledi. Söylenecek öylesi çok konu birden gelişti ki yazımı yine buralard sınırlama dürtüsü de gelişti.
Tam konuya başlayacak ken, televizyonu da tarayarak, izleyip dinleyerek konuyu da geliştirmeği düşündüm. Sudanın Dafur katliyamı filimi de karşıma dikildi. Film ve arada reklamlarla, Çarşanbanın malumu makelesi koşulları da artık oluşuverdi.*****
- Kıbrıs yeni bir “hükümete” kavuştu! Türkiyede ise bilinen rejim süresinin YSk gerçeğinin, seçim versyonunun “YSK İstanbul seçim yasağının” da gerekçesi açıklandı. Söylenecek bol söz veya konun özüyle özetlenerek tekrar tekrarlardan da kurtulma ikilemi de genişledi.
Bilimselik ile Cihaletin veya kitlelerin balık havızalılaştırıp geçmiş yaşanmışlıkla koparma kuralları yeniden kafamda şeytanlaştı. Cihalet veya yandaş ezberleştirme ile gerçeklerden koparılma veya unutarak kolay kulanım koşuluna gelmenin sonuçlarıyla tekrardan yüzleşmeğe başladım. Öyle başladım ki geçen yazımdaki kısaca geçtiğim Türkiyedeki eğitimdeki düzenleme ile “Felsefe ve Tarih veya Matematik seçmeli yapılırken, din ve ahlak kültürünün zorunlu olma” aşamasının nedeniyle tekrardan yüzleşiyordum. Bilgi ile bilmeden algıyla bilgiçleme farkının kitleseleştirme sonuçlarını yukardaki örneklerde sıra sıra yaşamaya başladım.
Öyle başladım ki yaratılan koşullarla siyasal kültürleşme kurumsalaşma sonunda, böylesi acayipliklerin de normal hale gelmesini de doğalaştırıldı. K. Kıbrısta, sanki iç dinamiklerle hükümetler oluşup bozulurmuş gibi, normal ülke gibi buradaki siyasal yerelik gerçekten yönetiyormuşcasına ki görünümle, konu kendi gerçeği ile yaşanıyordu. Öyle yaşanıyordu ki daha yeni koltukcular “şefaf olacaklarını, yolsuzluk ile rüşveti engeleyeceklerini” söylerken, sadece kendi isimleri ekranda dolaşırken, önemli kesimin kafasında tam tersi resimler dolaşıyordu. Önemli dönemde koltukta oturup yapılanlar sanki hiç yapılmamış olma davranışı ile dürüstlük ve doğruluk kelimeleri tam tersine algılanması da normaldi. “Etler, mukaveleler, yolsuzluklar, geçip giden Lonra uçakları, koyun veya kesilmiş etler, dün kapından geçmem diyenin bugün brakın geçmemeği, nesgafeli ziyafetli ortaklaşmalar” peşin peşin akıyordu. Hele kurulan vatandaşlıktan teşviklere veya yeni atanacak siyasi birokratlar, hepsi sıraya dizildi. Bol bol da nasihatlı prokramlar okunuyor. Bu arada ilk rauntda koltuk alamayanlar da pusuya yatıverdi….
Bir önemli farkmı istiyorsunuz: gerçekten, daha kısır ve içi boş kelimelerle, söyleyenin tam aksi resminin aynada olma durumunu söylesem her şeyi anlatır. Tabi koltuk vedacıları da giderken, sanki yaptıkları yine unutulmuş gibi de kendilerine övgüler yağdırarak başarı sayfası karalıyorlardı. Kimse, işin özündeki Türkiye hüklümet bozup kurma gerçeğinin etrafına dahi gelmiyordu. Göstere göstere göze sokulan görüşmelerle, verilen talimatlar ve dahası, Fuat beyin iftarında alınmayan belediyeciler olayı dahi, kimseleri gerçeklere yaklaştıramıyor!
Kısır alanda, minder yokken, güreş yapıp kendi kendine konuşan misali gündem yaşatılıp haberlerde saatlerce doldurulmaktadır. Şu meşur paket ve içeriği konusunu da değil, imzayla akacak para ceneti söylenmektedir.Bu arada; Türkiyeleşme gerçeği sonucu, burada da sanki her şey normal ve tek sorun parlementoymuşcasına, Türkiye deneğimine karşın “başkanlık dalkavuklaşmalar daa” konuşturulma zorlaşmasına gelindi. Tek çare başkanlıkmış! Türkiye gayet güzel uyguluyormuş! Bunu bazı politikacı ve gazeteciler gayet yüksek sesle söyleyip, birilerine mesajları da vermekle meşkul. Tabi kimi makamcı da “elerinde tahta kılıçla, gaz atarak, ses yükselterek” gemilere saldırma sözleri de savurup, kendilerini Türkiyeye beyendirme ve içte kitlesel destek bulmaya çalışıyorlar.
Tam da bu noktada, artık girilen seçim dönemini de düşünüldüğünde, Akıncı da aklına takılıp daha ilk temasla yeni koltukcularla kriz oynuna girdi. Tatarın desdeksiz atışlarla kendini kanıtlama ve öteki saray hesapcısı Kutret hazretleri de elde kılıç kükreyerek yeni gündem krizine de oturdular. Oysa, dünün Kutreti ayni ama Akıncı saray rüyasında bulunuyordu. Şimdi kendilerini beyendirme ile Türkiyeye ters düşmeme ikilemindeki çenberde oynamaya başladılar. Üstelik, belli ki Kıbrıs sorunu gündemde yok. Atış serbes. Hele de Türkiyenin de krize oynayıp adeta iç politika mavzemesinin de gerekliği ortadayken!***
Kıbrısta böylesi gerçeklerden uzak, fakat gündem oluşan olgularla sarsılırken, kimisi de hafta sonu AB parlemento seçimleri konuşmaya çalışırken, Türkiyedeki gerçekten derslerin de ötesinde, kurgularla anlatıldığı söylense çok reytink yapacak film boyutuna gelen İstanbul seçimleriyle çalkalanıyor. Seçimin ertelenme hem de ayni zarfta 4 pusuladan sadece birisi için erteleme karar alma gibi saçmayı hafifletecek uygulamayla, epey tehlikeli savrulmalar olmaktadır.
Sonunda haftalardı beklenen YSK neden istanbulun belediye başkanlık seçim ertelemesi nedeni açıklandı. Normal şartlarda hiç dikate alınacak bulgular yok. Hele, Binalinin “çaldılar” dediği konunun yanından dahi geçilmedi. Dünyada böylesi erteleme de ilk olarak siyasi demokrasi tarihine yazıldı. Beklenen sorulara yanıt verilmezken, bol laf ile yandaşı da inancına sığınarak oynanma koşuluna dayatıldı.Aslında, rahat şekilde Kıbrıstan izlerken, dişe dokunur gerekçe yok. Hele, ayni zarftaki 4 pusula yerine 3 kabul 1 yeniden ikilemine yanıtın dahi yanından geçilmiyor. Zaten, konuyu hukuk teknikleriyle incelerken, hep tersinin veya anlamsızlıklarla örülü olduğunu yakalarsınız.
Birkaç örnek verelim; madem kamu çalışanı dışından görevlendirmeler sözkonusu, ozaman neden tümü değil de sadece İstanbul için yapıldı? Devamına gelince, ayni zarf içinde il, ilçe ve muhtarlıklar varken, hangi farklılıklar oldu ki sadece il genelindeki iptal edildi? Geneline gidersek, daha önceleri ayni anlayışla seçimler yapılırken neden dikagte getirilmedi? Bu soruları daha da çoğaltmak mümkün. Örnek, denilen yanlış eyer yapıldıysa, tüm ülkede uygulanmazken, seçmen görevini yaptı* Peki, bu kararı defalarca uygulayan YSK neden suçluluk olarak eleştirilmekten kaçınıldı? Dahası, kulanılan oy olayında seçmen suçlu değilken, çalma veya öteki sayıları etikleyen koşullşar yokken YSK kendi yanlışına rağmen hem de defalrca yapılmasına rağmen, neden salt İstanbul denilip de haftalarca oyalanıldı! Aslında, herkesin birleştiği, neden belirtilen olgu ile açıklanan içerik hiç de birbirine uymuyor. Ama, şu gerçek vardır: biz Türkiye gerçeğini unutursak, ordaki rejim değişim sürecinden kopuk ele alırsak, böylesi koşullarla savrulmanın ötesine gidilemez halde kalırız.
İki önemli noktayla şimdilik makalemi bağlıyorum. Türkiyedeki yaşananlar net.K. Kıbrısta bunları görmezden gelinerek hem de ayni dönüşümü resmi eksenli kesimlerimiz ne acıdır ki talep etmektedirler. Bu sık sık belirtiğim Türkiye kIbrıs oluşturulmuş eksen idolojik gerçekliğinin yeni eklentisidir. İkinci nokta: Hala batı dünyası Erdoğandan vazgeçmiş değildir. Aynen AKP yönetimi gibi. Bakın, ABD uyarısıyla irandan petrol alımı durduruldu! Suriyede Kuzey kesimi için ilişkiler derinleşiyor. ABD hala Zaraf olayını tamamlamıyor! Halk Bankın banka kararını açıklamıyor! Türkiye elbet Yeni Osmanlı hedefli fırsat hareketiyle Rus ABD farklılıklarını kulanmak istemektedir. Nitekim, Rusya yine idlip için ateşkes ilan yapıverdi. İngilterenin tutumu ise sesizce, hala Türkiyedir.
Tüm bunlar, var olan içsel sınıfsal çelişkiler yanında Samsun olayındaki “tıpış tıpış “Kılıçtaroğlu gerçeği ile İstanbul sermayesinin rahatsızlık çıkışları dahi hala net mesajlar almaya ve Erdoğanın gideceği noktasının gelmediğinin sinyaleri ve kırılganlıklarıdır. Resmi bütün okumak gerekir. Krizlerle kontrolu oyun ile hegemonya değişken girişimler, iktidarların da kaybedip kazanma ikileminde savurmaktadır. Halk tepkisi ve örgütlü muhalefet eylimi de iktidarların gelecğini belirler. Şimdiye kadar beyenmesek de AKP gerçekten kendine has hamlelerle yön belirme elde tutma önceliğini korumaktadır. Hele de CHP hep teslim veya peşinden koşma zincirinden boşalamadı.