“‘Bu haberler doğru değildi. Derviş Kavazoğlu ile arkadaşı Kostas Mişaoulis’ı Akıncılar Köyünden iki Türk vurup öldürmüştü. İkisini de tanıyordum. İşin garip yanı iki solcu sendikacıyı öldüren bu Türkler de solcuydu. Kıbrıs’ta kanlı olaylar başlamadan once Kavazoğlu’nun yakın arkadaşları olduklarını çok iyi biliyordum.. Her ikisi de solcu Rum serndikası PEO’nun üyesi idiler’(Yaşın,2004,400,III.Cilt).
Hemen unutmadan söylemem gerekiyor. Kavazoğlu’nun köyü Akıncılar’a çok yakın. Türklerle Rumların karma olarak yaşadıkları DALİ’dir. Akıncılar’dan yaya olarak yola çıkan bir kişi, yarım saat içinde Dali’ye ulaşır. Olaylardan önce bu köye defalarca gitmiş, Dali’deki Rum ve Türk köylülerle sohbet etmiştim. Bu ziyaretlerimden birinde Derviş Kavazoğlu ile karşılaşmıştık. Kavazoğlu’nu yıllar once Mapolar’ın kitapçı dükkanında gördüğüm için tanıyordum. Köydeki sendika binasında oturup kahve içmiş, konuşmuştuk. Kendisini ve arkadaşını öldürenler de o gün Dali’de idiler. Sendika binasında karşılıklı oturmuş tavla oynuyorlardı.
Şimdi sözü fazla uzatmadan, geleyim Kavazoğlu ile Mişaoulis’in öldürülme olayına;
Bu cinayette Mişaoulis kuru gürültüye gitmiş ve Türkçe’deki argo deyim NİYAZİ olmuştur. Çünkü öldürülecek kişi Derviş Kavazoğlu idi. Kavazoğlu ölüm randevusuna gitmeden önce arkadaşı sendikacı Mişaoulis’ten kendisi ile birlikte gelmesini istemiş ve bu yol beraberliği yüzünden zorunlu olarak Mişaoulis’in de dünyası değiştirilmiştir.
Olayı şöyle özetleyebiliriz:
Derviş Kavazoğlu, 21 Aralık 1963’ten sonra, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasındaki ilişkiler tamamen kopunca, daha sonra kendisini öldürecek olan Akıncılar köyündeki bu iki solcu arkadaşıyla temas kurmuştu.
Örneğin sonradan öldürüleceği yer olan Larnaka-Lefkoşa yolu üzerinde, Akıncılardaki solcu arkadaşları ile buluşuyordu.
Kavazoğlu Akıncılar köyündeki arkadaşlarına sigara, içki, çukulata ve köyde bulamayacakları çeşitli yiyecek maddelerini hediye olarak getirirdi. Ayrıca her gelişinde, AKEL tarafından bastırılmış Türkçe propaganda broşürleri de verirdi kendilerine. Bu broşürde, Türk liderleri eleştirilir, bugünkü durumun sorumlusu olarak gösterilirdi. Onlar olmasa Türklerle Rumların bir arada kardeşçe yaşayabilecekleri iddia edilirdi.
Kavazoğlu getirdiği broşürleri, arkadaşlarının, Akıncılarda güvendikleri, etkileyebilecekleri köylülere dağıtmalarını istiyordu.
Gel gör ki gizlice yapılan bu iş sonunda ortaya çıktı. Kendisine broşür verilen kişilerden biri, Akıncılar köyünün mücahit komutanına durumu anlattı, aldığı broşürü gösterdi.
Böylece iki solcu mücahit tutuklandı. Evlerinde yapılan aramada diğer suç unsuru AKEL broşürleri bulundu. Bu durum karşısında “Vatan Haini” olarak yargılandılar. Alınan karar kurşuna dizilerek öldürülmeleri idi.
Köyde yaşanan bu tatsız olay, ayrıntıları ile Lefkoşa’daki TMT Merkezi’ne telsizle duyuruldu. Alınan kararın infazı için emir beklendiği bildirildi.
TMT’nin Lefkoşa’daki lideri konuyu inceledikten sonra, iki solcu mücahidin kurşuna dizilmesini engelledi. Derviş Kavazoğlu’nu ortadan kaldırmak için bir plan yaptı ve en güvendiği adamlarından birini Akıncılar Köyü’ne gönderdi.
Köye gelen Bayraktar’ın adamı, tutuklanan iki solcu mücahidi yeniden sorguladı. Kavazoğlu ile yeniden ne zaman buluşacaklarını öğrendi.
AKEL’in Türkçe broşürlerini köylülere dağıttıkları için suçüstü yakalanan iki solcu mücahit ile, pazarlığa girişti. İşledikleri suç vatan hainliği idi. TMT’de vatan hainliğinin cezası kurşuna dizilip öldürülmekti. Her ikisi de kurşuna dizilip öldürüleceklerdi. Ancak bir şartla affedilebilirlerdi.
Hatta küçümsenemeyecek miktarda bir para ödülü alabilir, İngiltere’ye gönderilebilirlerdi. Her ikisinin de Londra’da yakın akrabaları vardı. Orada ellerindeki para ile iyi bir iş kurup, bundan sonraki hayatlarını, bir daha Kıbrıs’a gelmeden rahat ve mutlu geçirebilirlerdi. Hatta isterlerse Londra’dan Moskova’ya bile gitmeleri mümkündü.
Hayatta kalıp yüklü bir para ödülü alarak İngiltere’ye gidebilmeleri için, kendilerinden istenen tek şey, buluştukları zaman Kavazoğlu’nu vurup öldürmeleri idi.
Şayet bunu başarırlarsa Akıncılar köyüne gelen teşkilatın adamı tarafından kazasız belasız Lefkoşa’nın Türk bölgesine götürülecek, uçak biletleri alınıp yine kazasız belasız Londra’ya gönderileceklerdi. Bu öneriyi Kabul edip etmemek kendi bilecekleri bir iş idi.
Sözü uzatmayayım. İki solcu mücahit, kurşuna dizilmek yerine, Bayraktarlığın önerisini Kabul ettiler. Derviş Kavazoğlu ile anlaştıkları yerde ve saatte buluştular. Kavazoğlu yalnız gelmeyip yanına arkadaşı Mişaoulis’i aldığı için her ikisini de, vurup öldürdüler. Sonra da köye dönüp Bayraktarlığın adamının koruması altında Lefkoşa’nın Türk bölgesine götürüldüler.
Bayraktarlık kendilerine vadedilen her şeyi yaptı. O iki solcu mücahidi bir daha hiç görmedim. Şimdi Londra’dadırlar sanıyorum.”
Kavazoğlu ile Mişaoulis arife günü Lefkoşa-Larnaka yolunda otomobillerinin içinde öldürülmeleri olayı, tahmin edilenden çok daha fazla tepki ve yankı buldu. Özellikle Rum gazeteleri, cinayetin resimlerini bol bol yayımladılar. Aynen üç yıl önceki Cumhuriyet gazetesi sahipleri Ayhan Hikmet ile Ahmet Gürkan’ın öldürülmeleri olayında olduğu gibi…Konu günlerce manşetlerde işlendi. Tabii ki Türk gazeteleri olayın üzerinde durmadılar. Cinayeti küçümseyip geçiştirmek için, Türk avukatların öldürüldüğü günlerdeki taktikleri uyguladılar.
Rumlar, Kavazoğlu ile Mişaoulis’e görkemli bir cenaze töreni yaptılar. Her ikisi de köylerindeki mezarlıklara gömüldüler. Kavazoğlu’nun gömü törenine Bodamya İmamı Abdullah Hami götürüldü. Müslüman geleneklerine uygun dinsel tören yapıldı. Törenin tüm safhaları Kıbrıs Televizyonunda gösterildi. Gerek Kavazoğlu gerekse Mişaoulis’in mezarı getirilen yüzlerce çelenk ile örtüldü.
Kıbrıs Rum Toplumunun New-York’taki Birleşmiş Milletler Temsilcisi Zenon Rossides, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U-Thant’a uzun ve ayrıntılı bir mektup yazarak, bu cinayetten dolayı Kıbrıs Türk liderliğini ağır bir dille suçladı. Zenon Rossides’in mektubu Birleşmiş Milletler üyelerine dağıtıldı. Cinayet olayı yabancı basında da yankı buldu.
Bütün bu tatsız gelişmelerin ardından, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük de 22 Nisan 1965 tarihinde , Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U-Thant’a uzun bir mektup yazarak Rossides’in iddialarına cevap Verdi ve bu iddiaların gerçek olmadığını savundu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr Fazıl Küçük’ün U-Thant’a gönderdiği mektup,28 Nisan 1965 tarihli Halkın Sesi ve Bozkurt gazetelerinde yayımlandı.” Dr Küçük’ün mektubu belki de kafaları bulandırıcı bir şekilde yazılmıştı. Nitekim Özker Yaşın da buna parmak basmakta.Bu mektubu özetle verelim (u.ı):
“Sayın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri,
11 Nisan 1965’de Kostas Mişaoulis ve Derviş Kavazoğlunun öldürülmeleri konusunu ele alan Kıbrıs Rum toplumunun New York’taki temsilcisi Mr. Zenon Rossides, size 16 Nisan 1965 tarihinde gönderdiği mektupta Kıbrıs Türk toplumu ve Liderliği aleyhindeki yalan, mübalağa, asılsız iddialar ile iftira ve küfür kampanyasında en yüksek mertebeye ulaşmış olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Mr. Rossides bu cürmün herhangi bir Türk tarafından işlenmiş olduğuna dair herhangi bir emare mevcut olmadığı hakikatini unutarak bu katillik suçunu doğrudan doğruya “Türk tedhişçiler” diye tavsif ettiği Türklerin omuzlarına yüklemektedir. Kıbrıs’ta bu olayı tahkik etmeleri kendilerinden istenilebilecek Birleşmiş Milletler Barış Gücüne bağlı bir Polis Birliği mevcuttur. Mamafih Mr. Rossides’in ustaları hakikatler ve hakiki adaletle hiçbir ilgileri olmadığı için böyle birşey yapmamışlardır…” demektedir.
Ve mektubun devamında şunlar yazılmıştır:
“Rumların 1963 Aralığında Türk toplumuna karşı saldırıya geçmelerinden sonra Kıbrıs Rum liderliğinin aklına, Türk toplumu tarafından her ikisi de politik bakımdan hiçbir değer taşımıyan birer küçük çapta Quisling olarak bilinmekte olan Kavazoğluyla Dr. İhsan Ali’yi kukla olarak kullanmak geldi. Bu yüzden Mr. Rossides’in bu cinayetten Türkleri sorumlu tutarak bundan politik bir kapital yaratmıya çalışmayı uygun bulduğu aşikardır.
Kıbrıs Türk toplumu arasında dolaşan genel kanaate göre ya Kavazoğlu’nun ölmesinin kendileri için daha faydalı olacağını anlıyan müfrit sağcı Rumlar onu ortadan kaldırmaya karar vermişlerdir, veyahut bu iki kişinin ölümüyle sonuçlanan suikastın esas hedefini Kavazoğlu’ndan çok daha temayüz etmiş ve çok daha faal Kıbrıs’lı bir Rum komünist olan Mişaoulis teşkil etmekteydi” (Yaşın,2004,398-404). Özker Yaşın da bu mektubun çok kafa karıştırdığını kendi kitabında vurgulamaktadır.
KAYNAKÇA
Yaşın, Ö. (2004) Nevzat ve Ben (III. Cilt), Yeşilada Yayınları,İstanbul.