Senenin bir haftasını daha tarihe katıyoruz. Mayıs ayı ile aslında başlaması gereken Kuş cıvıltılı, çiçek kokulu doğanın tam yaşanamadığı günlerden geçiyoruz. Boğulan kentler, rantlaştırılan kırlar ile havanın dahi en tutarsız günlük yaşanmışlığı ile birlikte, bir Mayıs haftasını daha tamamlıyoruz. Tamamlerken de artık ilweride yaşanacak şekliyle de “16 Mayıs K. Kıbrıstaki Karikatür davası sonucunu” da yakın tarihe emanet ediyoruz. Önemli bir dava olup Karikatürün nasıl katükarüze edilip adına hukuk konulup ceza verilme şekli, K. Kıbrıs tarihine yaşanmış siyasal belge olarak şimdilik konuldu. Devamında bu anıpsanıp de gereken koşulalrla dersler le geleceğe yönelik yaşatılırsa, önemli bilimsel gerçekliğe gelinecektir. Aksi taktirde “Tıpkı yine Mayısta katledilen sendikacı ve gazeteci Önderin” yokmuşcasına unutulup da resmi tarihle yetinip yanlışlarla gelecek kurgulama döneminde de savrulup gideceğiz.
Mayıs ayı hem yerel, hem evrensel hem de devrimcilik bakımından oldukça çeşitli önemli günlerin birikimli yaşanılanlarla doludur. Daha başlangıçla 1 Mayıs dünya işçi emek gücüyle başlayan ay, sonuçta Türkiyedeki Gezi direnişi ile sonlanan önemli dönemlerin siyasal tarih sayfalarıyla doludur. Örneğin, yarın “18 Mayıs” Türk devrimci Kaypakkayanın işkencedeki direnme anlamlı sayfa varken, 19 Mayıs ta Atatürk Samsuna çıkıp kurtuluş savaşının başlangıç girişimini gerçekleştirdi. Bunların toplamında, Mayısın bahar şenlik gibi doğa yaşanma dönemi kadar, siyasal tarihin de önemli birikiminin tamamladığı zengin çeşitli mevsimsel konumu da vardır. Mayısla hem iklimi, hem tarihi hem de devrimci gerçekliğin aynasında kendimizi buluruz. Zaten, bizim gibi sıcak kuşağa yakın bölgelerde Mayısın sonuyla birlikte girilen sıcak iklim koşulu nedeniyle beyinsel donma sürecinin de başladığı inancı da olmaktadır.
- Kıbrıs için Mayıs ayı 1 Mayıslar yanında, Katledilen hem de bizat Türk kesimince gerçekleştirilen aydın ve sendikacıların mezar gerçekliği vardır. Daha da kötüsü, bunları özleri gibi ne sendikacılar, ne gazeteci örgütler nede kendine aydın diyen kesimelr dahi unutma modunda kalarak günümüze kadar nerede ise yok saydırtıldı. Örneğin, Gazeteci Fazıl Önderin katledilmesi öylesine bilinmezliğe konuldu ki katledilişinin kirliliği kadar, mezarının dahi bilinmeme grçeği olayın hem yapılış şekli, hem de K. Kıbrıstaki sosyal muhalefet ile aydın ekseninin nedenli gerilerde olduğunun kanıtı haline getirildi.
Katledilen sendikacılar ise zaman zaman anımsandı. Nitekim, çoğunun bilmediği ama 1978 yılında Devrimci Gurup Türkiyedeki astığı Ortadoğu ve Hacetepe panolarında bu konuyu da yazdı. İlk defa böylesi Kıbrıs bilgisi okuyan TC devrimcileri de resmen sorularıyla tetikleyip, konu hakında daha geniş bilgi edinme araşatırmasına bizi yöneltiler. Ama, Fazıl Önder olayı çok sonraları öğrenlirken, mezarı hala bilinmiyor!
Bu mayıs ayına Kıbrıstan iki önemli konu tarihleşiyor. 16 Mayısta açıklanan Karikatür davası ve hele de sonuçta beratla sonuçlanmasıyla örneklem olarak hukuki ve gazetecilik bakımından önemlidir. Hele de sanatsal olarak kuşku yok ki ta baştan böylesi dava açma rezaletini birazolsun giderecek sonuç gibi oldu. Ama, bu tip münferit kararlarla gerçekten de kaçmamamız şart. Sistemin kendisi ve kurumsal olarak yargı olayının özünden de uzaklaşmamak gerekir. Yarın sık sık tersi kararlar çıkınca da bunu açıklamada da zorlanma koşulları yaratır. Hele devamında Afrine işkal demenin yayrgılama süreci olması da bilimsel ve hukuksal olarak şimdiden en ufak ifadeyle rezaletdir.
Zaten, gerek Karikatür gerek se Afrin işkal davaları resmen Türkiye rejiminin çağrısıyla buradaki Elçilik tarafından açıldı. Belki en tuhavı, elçinin davaya gelmemesi de oldu. Tüm bunlar tek soruya yanıtı değiştirmez: K. Kıbrısın Türkiyeleştirme gerçeği! Nitekim, özellikle son dönemde polis alanında yoğun olmak üzere “Fetoculuk” olaylarına sık sık duymaktayız. Dahası, tam Türkiye tipi suçlamalarla insanların karşılaştığını da gazetelerden okuyoruz. Ancak, toplumsal tepkiler de şimdilik sıfır derecesinde! Oluşan teslimiyet kabusunun aynada yansıyışı halindedir. Bundandır ki Karikatür davasının yargısal önemi ve emsal olma duruşu sonucu, bunun hem bir hukuki direnç noktası, öteki yanlışlara ve resmi saçmalama suçlamalarına karşı da ortak buluşup karşı direnci oluşturma noktasına gelmesi gerekir. Aksi taktirde, bu tip olgular, saman alevi gibi söner ve bir moral deşar boşaltma aracı, moral bulma veya daha kötüsü bahaneli kaçış gizlenmesi haline sokulur.
Kıbrıs için başka bir Mayıs sayfası da 26 Mayısta AB parlemento seçimleri için yazılacak. Neyazık ki şimdiye kadar bunun önemli olumlu koşullarda yazılmasına pek önem verilmedi. Ortak adaylarla Kıbrıs paydaşında buluşarak aday listeleri oluşturup, ortak ada için probaganda yapma devamı nedense başarılamadı. Üstelik, adaylık için Bin URO istenmesi de önemli çevreleri de uzaklaştırdı. Yine de listeler oluştu. Bazı görüşler de sunuluyor. Özellikle K. Medyası kendi anlaşılmazlığı ile teslimiyeti ruhiyesini de adaylara yer verme şeklinden, haberleri sunma yetersizliğine dek yeniden üretiler. Probaganda ulaşım kısırılığı ile zaten birazda tenbelikle duruşlar sonucu sandıkta nasıl yansır sorularındaki olumsuzlukları tetiklemektedir. Tabi ki seçim günü sınırlardaki tavırlar da buna olumsuzluk ekleneceği düşünceleri de yaygın.
Başka bir ikilik de partielrde: Meclis partileri mecliste bu seçime karşı çıkarken, CTP gibi örgütlerin de destek verme çabasal ikilemler vardır. Başka bir konu da şu: özellikle K. Kıbrısta AB fonlarından epey kesim direk yararlanmaktadır. Buna yönelik kuruluşlar dahi oluşturuldu. Buna bir de yine parasal veya lafazanlıklı Kıbrıs Barış örgütleri de vardır. Nedense,böylesi seçim ortamında hem de iki tarafa da hitap edilebilecek veya AB parası dışında Avrupalılık talebinin de seslendirme şansı olunan koşullarda bu örgütleri hemen hemen hiç görmedik. Yalnız, yine fonlardan paraları tırtıklama veya düzenlenen seyahatlerde bolca gezip Sanal Medyada resmim yayınlanma alanlarında boy gösterdiler. Böylesi bir Kıbrıslı AB gerçekliğine de tanık oluyoruz.
Belkide bundandır ki Kıbrısta birlikte yaşamak veya Avrupalılığın siyasal deyerlerini de yaşama hamleleri kısırlaşmış dereceye dek gelindi. İşbirlikci teslimieytin nasıl onursuzlaştırıp en ufak gerçeklik karşısında suyun üstüne çıktığının örneklerini günlerce yaşıyoruz. Hat ta, ayni dönemde bolca AB havalı gezilere gidenlerin çoğunun hem de önemli kısmı, ordaki gezideki gördüklerini kırıta kırıta hava atarak yazaıp söylerlerken, AB parlementer seçimindeki görüşlerini sorduğum epey kişi, brakın oy seçkisini, sandığa dahi gideceğini söylemedi! Halbuki, bu iki taraf bakımından önemli bir başlangıç hamlesi haline gelme şansı vardı. Başlangıçta ortak mücadele ve gelecek bir Kıbrısın ilk politik probagandasına da iki taraflı zemin oluşturulduydu! Olmayan bu başlangıç, seçimler öneminde de başta AB tırtıklayıcıları olmak üzere ayni sesiz sedasız koşulda rantiye havasında melodi çalmaya devam ediliyor.
Konuyla ilgili ilerde daha da can acıtacak gerçeği mutlaka yazacam. Belli olan; Mayısın Denizlrin idamlarından tutun Önderin katliyam şekli veya Emek gününden Gezi direnişine varan tarihle bu süreci önemli derslerle geçirme şansımız da vardı. Halbuki unutarak ve konuşmayarak, istenilenle konuşma Popilist kültüre takılırsak, geleceğin de önemini sorgulamaktan da uzaklaşırız. Nasıl ki Mayısın bahar gerçeği bozulan iklimle darmadağın edildiyse, bellekler balıklaşıp geçmişi silip unutulduysa, Yaşanmışlara dahi önem verilmiyorsa, bu Mayıslar da giderek kurak ve günü kurtarma boşluğuna düşecektir. Bilmemek, sorgulamamak ve geleceğin iyi olması istenci kırılınca, ozaman yaşamı da boş geçirme ve popilis esirlikle kulanılan …. İnsanlar haline geliriz.