yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGölgelerin oyunlarından sıyrılmak – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Gölgelerin oyunlarından sıyrılmak – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bayram tatiline girerken, iki çarpıcı gelişmelyle birlikte yaşandı. Hükümet koltuk kesimi, Türkiyenin tastik şerbetini içip, içini de temizledikten sonra, göstermelik kalan “güven oyunu da” alarak tatile yorgun teslimiyet ezanıyla namazını kılıp girdi. İkinci olay banbaşka gerçeklikle yaşandı; Trafik cinayeti 3  kişinin daha canına kasteti. Böylesi havayla sonunda dinin Ramazan bayramına girildi. Birçok söz edildi. Bolca “Kardeşlikle, İslamlığın kutsal görevleri” sıralandı. Fakat, gerçekler Bayram falan dinlemedi. Gerçekler yaşamda yaşatılmaya devam edildi. Hem de kendine “Müslüman” denilip de toz kondurtmayan kesimlerce yaşatıldı! Önce, Bayram ortasında klasik Lefkoşa Surlar içi gerçekleri artık gizlenemez halde uçuştu: Normaleşen ve oradaki insanların doğal hale geldiği denilen güncel olay geceleyin gerçekleşti. Bıçaklı kavgalar oldu. Bir farkla, bu defa nasıl olduysa, haberi de yapıldı. Fakat, Klasik otosansür de kondurtuldu! İki taraf denildi de ne olayın nedeni nede bunun sosyolojik siyasal etkisi vurgulandı. Sadece, sanki normal bir sohbetin veya söz dalaşının adı konulup, haber kısırlığını giderme ihdiyacından dolayı olayın yazıldığı imajı da neyazık ki nitelikle kuşkulandırıldı.

Derken, Bayram bitecek aşamaya gelirken “inci kent, turizm merkezli” Girnede kuyumcu soygunu oldu.Aslında, olay sonrası konuştuğum bazı Girneliler “Bu tip olayların da normaleştiğini” belirtmekten geri kalmadılar. Bir farkla, bu Kuyumcu soygununda tahminlere göre 150 Bin Sterlinlik kıymetli mavzemenin alındığı sonucu olması nedeniyle konu epey öne çıktığına inanıyorlardı. Gerçekten, Girnede de hırsızlık olayları artık güncel akışkanlığın parçaları olarak eklenmektedir.

Sonuçta, medya buna “alışılmamış olaylar” lafını kondurtup, haberin de daha canlı olmasına katgısını esirgemedi. Şimdilik bu taployu burada brakıp, madalyonun öteki yüzündeki gerçeklerle gölgelerinde dolaşalım.*******

“Ülkemizde ünüversite sayısı 20 rakamına ulaştı* Öğrenci kapasite sayısı ise 120 bin cıvarında. Hedef sayısal olarak artırmak… Medya olarak da zenginiz; Günlük gazete sayısı 21 adet* Televizyon ise yanılmıyorsam 8  tane olmaktadır* Ratyo sayısı veya internet TV sayısını tam bilmiyorum”. Öteki gölgeye yönelelim: Demokratik veya Sivil toplum örgüt sayımız ikibine doğru gidiyor.Buda öteki taplo.****

Yukardaki medya ve örgüt taplosu ile ülkenin nekadar nifusa sahip olma birlikteliğini de düşününce, ülkemiz oldukça rakamsal olarak çok iyi durumda bulunması da gerekir. Hele de Güney nifusu ile orantılaştırma veya buradaki rakamlarla milyonlarca nifuslu ülkenin olma ikileminde, K. Kıbrısın oldukça sosyal bakımdan dinamik bir koşullara sahip olması şart.

Yükarda sıraladığım gelişmeler ile ülke taplosundaki dinamiklerin sayısal gerçekliği, K. Kıbrısın oldukça gelişen teknoloji ile bilime sahip olması, toplumsal muhalefet ivmesinin oldukça denetleyici konumda oturması gerektiği sonucuna ulaşmamız da gerekir. Oysa, iki taplo, sayısal olarak denetim ve gelişim gücüne sahip olma ile yaşanılan gerçeklerin sosyolojik kültür yansımasının oldukça farklı dünyalarda gölgelendiğinin de öteki acı kanıtıdır.

Bunu sonuçla bağdaştırmak da kolaylaşır. Örneğin, ister Surlar içi Arasta olayında, ister se Girnedeki soygun sonrası konuşturulan insanlar veya adına yorumcu denilen öteki kişilerin söylediklerinde her şey anlaşılır. Yakan sıcağın gölgesine sığınma gibi bana geldi. Klasik diyalektik ilkedir: “Bir konunun neden ve sonucu olmalıdır: bu bağlam eksik brakılırsa konu anlaşılmaz” denilmektedir. Nitekim gerek olayların oluş nedeni gerek se konunun çözümleme talepleri seslendirilirken, ayni koşullarda baskı ve güvenlik yöntemiyle başlanıp, ceza ile sonlandırma ile gerçekleri gölgeleyerek günü kurtarma önerileri yapılmaktadır. Tabi, Ünüversite bilimsel öneriler, dinamik örgüt uyarılarına pek de raslamak kolay olmuyor. Peki yanlış olan ne?*******

Tekrar edelim: “eğer” sunulan ve doğru olan taplo, sayısal rakam dışında, kurumsal özüyle yapılansaydı, belirtiğim dengeleyici ve değişimci sonuçlar da yapılanıp, yukardaki son güncel gelişmeler normal hale gelemezdi. Ünüversiteye sektör denilip, eğitim metalaştırılıp sayısalıkla rant işdahıyla ekonomi oluşturulursa, işte ünüversite bilimsel dinamiği ve aydın karakterislik gelişimi de sağlanamaz. Ülkemizde bilimsel kurumsal ve demokratik özerk ilkelerin yokluğu, salt sektörlükle ünüversiteleri geliştirme hamleleri yapıldı. Boşuna değil, köyler dahi “buraya bir ünüversite kurun da satış ve kiralarla kalkınalım” talepleri sık sık yapılmıyor!

Daha vahimi, ünüversite ayrı gerçeklikle, bu kurumlarda olan önemli olgular da haber dahi yapılmıyor. Öyle ki bir ünüversite aylardır akademisyenlerini ödemezken, haberi yapılmazken, şov gösterili etkinlik sayfalarca gazetelerde yer bulma ikilemi de yaşanmaktadır.

Dördüncü kuvet denilen medya ve buradaki saysal gerçeği başka bir ironi. Güneyin yaklaşık 4  katı günlük gazete olmasına karşın, medya sınıfsal parti ilişkisi ile otosansürün doğalaşıp sistemin ekseninde olma sonucu, bu tip sorgular da pek yapılmaz. İlginç mahşetler ile duygusalığa abartı katılırken, gerçeklere ulaşma ve sistem değişim çözümlemesine pek de değinilmez. Değişim de burada bu yanlışlarla gölgelendi. Değişim demek, ismin değişmesi veya sistemin devamlılığı üzerinden değişim denilmektedir. En tehlikeli kuramın sistemin kendisi olmasından hep kaçılınıyor. Sistemin gölgesinde konularda sıkışılıyor.

Örgüt sayısı maşalah bol. Fakat, her adımda gördüğümüz gibi örgütler toplumsal denetim veya sosyal muhalefet içerikli değil, fonlardan kapuşaricilik, sistemin dengelerinde dolaşma ve çıkar sağlama ilkelerine daha bağlı kalmaktadırlar. Ülke gerçekleri ile metalaştırma kültürüyle hareket, sonuçta sorunların özüne ve değişerek yeniden oluşturma değil de fırsatı kulanıp cepleri doldurma kuralı öne çıkmaktadır.

Taplo böyle olunca, Son olayların merkezindeki Surlar içindeki yapısal değişim, yeni nifus parçaları, kontrolsuz ve korkuların yayılması, madfya tipi guruplaşma yoğunluğu, daha nice karanlık gerçeklere göz yuma yuma bugüne gelindi. Lefkoşa Surlar içi seçimlerde oy deposu olarak yaşama çoktan geçti. Orada geceleri dolaşma olayı söylenince karşılaşılan karşıtlık hala söylenmekten kaçılınıyor. Sadece, bazı proje olanaklarla buranın değişecek paranoyasıyla gerçekler hep örtüldü.

Ayni gerçeklik Girnede de yaşandı. Öyle gizli gizli değil! Baağıra bağıra gelindi. Hırsızlık olayları normal hale geldi. Kurşunlamalar ise yaratılan Girne “Turizmin” büyüyen meyvesi oldu. Ama, bunlar neden olarak düşünülmeden de bu sonuçlar anlaşılmaz. Anlaşılmayınca da polis artırma veya daha fazla kamera ile bu işin “çözülmesi” önerisi dışına çıkılamaz. Hele de olay unutulursa, yenisi olup da mahşetlere gelince, ayni hikaye yeniden okunmaya başlanır.

Halbuki, oluşan yanlışlar yumağı ile yeni düyümlerle sorun aşılamaz. Tam aksi, yenileri de gelir ve bunlar gün ola kanıtsanır. Birikip normal hale gelince de münferit güvenlikle veya ceza vermekle de bunlar engelenemez. Hele de sistemsel faydacılıkla da örtülürse.

Yanlış sistemleşmek, sektörleşen eğitimle bilimselikleri yok etme, dördüncü kuvet medya işbirlikcilikle otosansürleşen ve en önemlisi, denetimi ve duyarlılığı sağlaması gereken toplumsal etiketli örgütlerin proje parasına veya çıkar yelpazesine oturursa, bu gelişemler de normaleşirken, şikayetlerin dahi anlamsızlaşıp siyaseti tehtit etmeyen aşamaya gelir. Son dangadunga yönetiminde nifus politikası, Surlar içi veya Girne soygunlar konusunda bir önlem duydunuz mu?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
359AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin