yaklaşımlarÖzkan YıkıcıLakırdı sofrasından lafazanlık nameleri – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Lakırdı sofrasından lafazanlık nameleri – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Mutlaka hedefi olan veya karşısındakine bir şey anlatmak isteyenlerin kurguladıkları veya yaşadıkları hikayesi de vardır. Kendi hikayesini anlatarak hedefini veya geçmişle övünerek öne çıkma esrumanı olarak kulanır. Ülkemiz insanı genelde deniz iklimli kültürel gerçeğin de kendisidir. Bolca konuşmayı seven gerçekliği vardır. Tabi ki anlatacak fazla olgusu olmayan veya söylenmesi gereken gerçeklerden kaçma sonucu, yalanların da hikayeleştirildiği de doğrudur. Bunun da olması için, insanların bilmemesi veya balık havızalı olması önemlidir. Buna bir de bol konuşma merakı ile kendini anlatma abartısı da eklenince, birçok insan bunun üzerinden kendi hikayesini kolayca kurgular. Bilinmeme veya kendine söylenmeme zayıflığını, kendi konuşma duygusunu ve abartma övgüsünü katarak, hikayesini oluşturur. Bilinsizlik ve kolayca karşısındakine inanma sonucu, böylesi hikayeler de kolayca kabul görür. Hele, kurgulanan hikayede kendine övme veya başarı payı da varsa, bunu havada kapar. Böylesi ortamlarda konuşulanlar ise gerçeklerden çok bireyin kendini övme abartılı zayıflığını örtme kültürünün etkisi olduğu da kesindir. Bundandır ki özellikle K. Kıbrısta önenmli sayıda insan geçmişteki bilinmezlikleri de unutup veya bilmeme koşulunu da gayet güzel kulanırlar. Kendine has eski “başarı” hikayeler anlatarak, abartı övgülerle başarılı kişilik sunarlar. Bol konuşarak ve karşısındakine gereken katgılı pay ayırmasıyla resmen bu kurgu bir “başarı hikayesine” dönüşür.

Yukarda özetlediğim konuya bir de önemli başka nifusal gerçek de eklendi! 74 Sonrası taşınan nifus önceki yaşanmışlıkları bilmedikleri gibi, ilgili sürecin de gerçekliği üzerinde pek de gerçek bilgileri de kabulenmeme ikilemi vardır. Böylelikle onlar da böylesi hikayelerin karşılığı haline gelirler. Üstelik, kendileri de yeni koşulun pay alanları olarak ayni olmasa da kendi hikayelerini kurgularlar! Üstelik, bunları buluşturacak ortak paydaş kültür de oluşmaması sonucu, parçalı kurgularla ve nerede ise birbirini itici hikayeler de üretilmektedir. Tek eksiklik ise gerçeklerin olmaması ve en ufak gerçeğe ortak karşı çıkarak, bilinmeme üzerinden resmi idolojik sonuç yaratılmasıdır.****

Yetmişlerden beri Kıbrıs üzerinde oldukça araştırma yaptım. Birçok olaya bizat yaşayarak tanıklaştım. Öylesi güncel yaşanmışlıkla, baskılarla başkalaşan hikayeleri anında yaşadım. Her araştırma veya bilgi, bana bildik hikayelerin tersini kanıtlaması da işin cabası oldu. İnsanların konuşma merakı,kendini anlatma hikayesi ile hayalinden geçnmişine varan ihdiyaç düşünce kültürü sonucu, burada banbaşka kendine has kültür ve geçmiş oluştu. İnsanların birkısmı, buranın gerçeklerini bilmeden hele de bu tip kurgulu hikayelere dayalı bilimselik yaratma çabaları ise yaşanan gerçeklerden banbaşka bir dünyanın eserleştirip “bilimsel” isimle de sunulduğuna tanık oluyoruz. Unutmak, banbaşka hikaye kurgulamak ve günümüzün hem konuşma, hem idolojik ve hem de yaşamsal ihdiyacını giderip konuşma zemini oluşturacak gerçeklik yapımız da bütünleşmektedir….

Önce, işimize geldiği gibi bir Kıbrıs sorunu oluşturduk. Bolca 64 yılına itaflar yapılır da meşur Açerson planı gibi konular hiç anımsanmaz. Benzeri koşul her dönemde yaşandı. Fakaat, insanlar unutup veya bilmedikleri nedeniyle ve günün çıkarını kurtarma adına, güncel sıkışlara da sarılıp, kendi hikayelerini de kurgularlar. Dinlediğiniz zaman da günümüzde başarılı ve geçmişte “kahraman” olan bolca insan ile olaya raslarsınız. Peki ama,onca başarılı hikaye sonrası neden günümüze gelinmişlik yıkımlığı de  hiç sorgulanmaz.*****

Yeni yönetimimiz meclisten eveti havada kaptı. Zaten aksi olamazdı. Öte rtarafta klasikleşen trafik olayında bir günde 2  kişi daha feci şekilde can verdi. AB seçimlerinin tortusu bazı duygusal tepkileri de tortular halinde dolaşyor.Ama, bol konuşma ihdiyacı ise lakırtıdan lafazanlığa dolanıp doğaşlanmaya devam ediyor. Hele de şu Kıbrıs sorunu adeta buranın kararıyla bitecfcek havasında hikaye masal arasında dolaşmakla meşkuldur.

Kıbrısta ve özellikle K. Kıbrısta trafik kıyımı durak bilmeden can almaya devam ediyor. Her kaza sonrası anlaşmışcasına medya “Göz yaşı sel olup aktı, Yeniden üzüntü” diyen başlıkları kolayca çekti. Araştırırsanız, her cinayet sonrası tek değil, olduğu gibi yanlışların sonucu bu katliyamların sürdüğüne de ulaşırsınız. Nerden başlasanız, başka yere sıçrama normaliği vardır. Dileyen kendi lehine ve başkasının alehine bir hikaye hemen yazma zengin nedenseliklere ulaşır. Yoların hali, sürücünün tutumları, yönetim kararlarındaki yanlışlar, göz yumulmalar ve daha nice olgu, böylesi cinayetlerin sonuçlarının oluşmasına neden olmaktadır. Ancak, tüm bunların normal hale gelmesinde, kurulan yapının da direk katgısı olduğu da kesin. Yol yapımından başlanan, uygulanan ulaşım politikasının bireyseleşmelere tetikleme getirmesi, trafiğe çıkan isanlara bakış ile kayırmalarla süren kervan sonuçta insan kanıyla sulanmaktadır. Dikat edilirse, çoğu yasaların yetersizliği falan değildir! Resmen direk işleyen siyasal sistemin yaratığı ürünlerden birisidir trafik rezaleti.

Kişinin araç sürüşünten tutun, ülkede uygulanan nifus planlamasıyla ulaşma  krizleri hepsi kendini trafikte göstermektedir. Yol yapımındaki hatalar ve bile bile uygulanan yanlışlar, kurallarda kişiye göre tavırlar, hepsi toplamda trafik cinayetlerdeki insan kaybının birer tuğlası olarak örüldü. Hızlı sürüç, anormal yol, kalabalık trafik, kurallara her tarafın birden ters olması ve sorumsuzluklarla sorumlu havası çalma birlikteliği, yollarda cinayetlerle geçilmesine neden olunmaktadır. Sadece, can kaybı olduğu zaman göz yaşları sel olur. Sadece, insan kaybı olunca, yolun bozukluğu, kurallara uymadığı veya sürücünün kontrolsuz gitmesi düşünülme noktasına takılıp unutuluyor!Üstelik, bu olumsuzlukları yaratan sistem siaysetcisi hiç bedel ödemeden, adeta tam tersi ödülendirilerek seçilip ayni makama gelmesi de işin cabasıdır.

Bir de şu utanç oluştu: ülkemiz nifus yapısı gereği, yurtaş olmayan insanlar da bu cenderede kaynarken, onların ölümleri ayni duygusal anla karşılanmıyor. Tıpkı iş cinayetlerinde olduğu gibi. Böylelikle sistemin yanlışları ve bile bile göstere göstere yaptıklarının da ayrışarak algılanma kültürü de kökleşti.*****

Trafik cinayetleri olup gömülme de olunca unutulur. Hat ta, bazıları yargıya gitmeden de suçlananların konumu da yok olup uçar.Sonra ayni yol, ayni araç ve sürücülerle hayat devam eder, hat ta, bazı kişiler nedenli hızlı sürme hikayelerini de kolayca anlatıp başarılarını da aktrmaya hız vermektedir.***

Madem K. Kıbrısta yaşıyoruz ve buranın havası içimize “hükümetin yaptıkları” da güncel akışımıza etki yapıyor, ozaman yeni koltukcular için de birkaç söz edelim: Ben isimleri izlerken, “Koyunlar, uçuşa kapalı alanlar, kaçak mühürsüz etmler, yeni siyasi kültür merkezli vakıflar ile ilahiyat koleji, krizlerle birlikte tahta kılıçla kükreyen kutleetli kişileri” hemen gözümün önünden geçiriyorum. Zaten geçmiş koltukcu ve benim makamcım olan Tatarın atışlarını da yaşadım. Unutanlara itaftır: “Ersin Bey ekonomiyi uçuruyordu”! Şimdi tam ekonomik krizde dolaşırken, hele de en yakın arkadaşlarını son anda liste dışında brakırken Elçilikte kahve içerken, bunun “müjdesel” karşılığı önemlidir. Yine hatırlatalım: Cemalım ta Ankaraya gidip TC yetkilileriyle görüşemedi! Tufan efendi, kendini Türkiyeye anlatmak için birtürlü randovi alamadı! Oysa, Ersin ile Kutret hazretleri TC yetkilileriyle flört etmeği hiç dışlamadılar. Buradaki makamcılara randovi verilmezken muhalefet lideri Ersin Ankarada taze mayve yiyerek koltuğa doğru yöneliyordu.

Mağusada bana Cuma günü kimi direk UBP kesimi şu soruyu soruyorlardı: “Eroğlu bunları yutacak mı”! Ben “siz daha iyi bilirsiniz” deyip topu direk dışarı vurdum. Belli olan oyun sahnesi aktör rolunun değişmesi ile devam edeceğidir. Paket, Kıbrıs sorunu ve daha bir dinleşme yolu sürecektir. Birielri de Londra veya başka birileri tahta kılıçla gemi batırma duygusalığına saplanıp kalacaktır. Bu arada uyarayım: bolca Fetoculuk suçlanma hikayeleri burada da dolaşımda. Tabi, dolaşımı bir yana, nasıl uygulanma şekli oluşu ile polisten gelen işaretlerle oldukça tehlikeli. Zaten, herkes kimin ne olduğunu bilir. Ancak, iş tehlikeli! Zamanında Feytulah övgüleri yazanlar, şimdi suçlayarak yeniden başka masal yazıp aklanma piskolojisine çoktan girdiler.****

Hazirana adım atıverdik. Tam da anlayacak ken, birden Bayram geldi. Bu bayramlar artık bizde başkalaştı. Vakıflar hikayeleri ile yazılan bazı haberler, yarının K. Kıbrısını da işaret ediyor. Üstelik, koltuğu kaybeden Cemalım, bize bizim söyleyip kendinin yalanladığı gerçeği, şimdi söyledi! “İlahiyat koleji hikayesi” Cemallımın bitip yeni hikaye gerçeğini mecliste söyledi. Mebuslar hiç tıs demedi. Tabi ki Cemalıma ders olcak gibi, çoğu duyarlı kesim brakın övmeği, içerledi! Çünkü, zamanında kabulenmeme ile ilahiyat kolej gerçeği söylenirken, Cemalım bunu yalanlıyordu! Hele Tufanım, tufan yaratacak sözlerini söylese de kimse tınmadı. Tufan hikayesi yeniden yazılmak zorunda. Nemi dedi: “Ersin beyin Türkiyenin desteği ile demesi, Türkiyeyi zan altında brakacakmış”! Peki öyle olmadımı? Ama, koltuk sihiri öylesine büyü oluşturdu ki kimine “hükümet gitmiştir” söylediğim kesimler benimle alay yaptılar. Oysa, gerçekten iş bitmiş, ama onlar koltuk büyüsünden uyanamadılar….

Nededik; Kıbrıslılar konuşmayı çok sever. Dedikoduya da bayılırlar! Kendilerine has hikayelerle başarılar veya maraziler de dizerler. Abartma oldukça kolayca yapılan övgüdür. Gerçeklerle yüzleşememe, unuturma hamleleri ise bolca mavzemeli dilin yalana kaçmasını da sağladı. Geçmişle alakalı şunu da belirtmeden olmayacak: özellikle Eliller dönemiyle birlikte, Kıbrıslı Türk kesimi Kıbrıslı kültürle ret etme noktasında duruldu. Türkiyeleşme hamleleri hep yapıldı. Ona göre kültürden tarihe bir resmi idoloji oluşturulmaya da uğraşıldı. Bunu Yetmişlerde siyasi ve seksenlerde kültürel araştırmalarda hep bu iki çelişkili yapı karşıma geldi.Ama, unutmak gereksimi ile baskı yanında, kendine has yeni kültürleşme hikayeleri de oldukça yaygın. Kaleburnunda bir araştırmada, bir türküyle alakalı sorulan soruda, yaşlı birinin “Doğruyu söyleme” Rumca uyarısı en basit korku ve kurgu ikileminin aynasıdır.

Lafazanlık ve lakırtıyı bol yapan K. Kıbrıslı, böylesi bir ufak taplo ortaya çıkarıyor. Şu paradoks da gelişti: siz gerçekleri söyleyince, kendi normal davranışı olan “dedikoduculukla” suçlayıp, gerçeği örtme lakırtı lafazanlığı da oldukça yaygındır. Bakalım, bayramla donuklaşacak ve yeni karışılayışla koltuk makam kavgaları nasıl devam edecek? Aslında, bayram biraz da rekabet nefes almaya yaradı.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin