Türkiye, belki on-oniki yıl, 2014 yılına kadar da denilebilir, kendi başına sadece görüntüde, görsel olarak bir barış ülkesi imajı çizdi. Güya özgürlüklerden yana çıkıyordu ama hiçbirşey de yapmıyordu. 2002’den itibaren Türkiye’yi idare eden AKP hükümeti belki de iç sebeplerden, hatta Ortadoğu kargaşalığı ile ekonomik sebeplerden de ötürü bir bekleme süresi geçirdi. O aralar “Müslüman Mufahazakarlar” diye bir terim üretildi. Ama çok ilginçtir, 12 Eylül Anayasası’na pek de atıfta bulunulmadı. Anayasa aslında tüm baskıları ve de tek adam rejimine gitmek için bir kapı olarak bekletildi. AKP için belli ki bu bir taktikti. Asıl stratejiyi kendi içlerinde taşıdılar ve fırsatı gelince de hemen yürürlüğe koydular. Hoş, tüm seçimlerde bir liberal tablo ortaya koydular ve 12 Eylül Faşist Cunta’sının çirkin yüzünü sergilemeyecekler, halka öyle olmayacakları ve liberal politikaların devamcısı olacakları konusunda güya teminatta bulundular , gerek çeşitli referandumları gerekse seçimleri de bu çehre veya yüz ile aldılar. Kürt sorununda da öyle davrandılar. Güya Kürtlerle barış imzalar gibi yaptılar. Pek saldırgan olmadılar ama pek istekli de olmadılar. Gün gelip de, esas değişim , özgürlük ve demokratik reformları açıklayacaklarında, asıl yüzlerini gösterdiler ve şiddet uygulamaya başladılar. Bırakın onu ülke içinde de halen nasıl olduğu, neden ortaya çıktığı belli olmayan ama sonrasında tek adam rejimine açık kapı bırakan bir darbe ortaya çıktı ve bu darbeden sonra AKP açık açık özgürlüklere karşı olurken, daha da sertleşti ve Güneydoğu’daki olumlu havayı da ortadan kaldırarak aynen 12 Eylül rejimi gibi Güney doğuda olağanüstü hale döndü. Belli ki Derin Devletle çelişkilerini ortadan kaldırarak ittifaka girildi.Orta Doğu ve Suriye konusundaki politikaları güya başarıya gidecek gibi oldu. Tunus ve Mısır elde birer kazanımdı. Hatta Tunus’ta aynı adı taşıyan bir hareket vardı. Mısır’da Gerici Mursi aslında halkın reformcu kanadının, çok kültürü destekleyenlerin desteğini alarak o iktidarı almıştı ama başa gelir gelmez esas gerici yüzünü göstermeye, halk arasına nifak sokmaya ve halkı bölmeye başladı. İpe sapa gelmez kararlarla, yasalarla , çocuk evlendirmeler ve kadın haklarını ihlal eder bir pozisyon almaya, etnik, dinsel farklılıkların üzerinde politikalar yapmaya başladı. Sonuçta da bu durumdan tekrar miltarizm faydalandı ve tekrar bir darbe yaparak hükümeti devraldı. Mursi ise hükümetten alınarak hapsedildi. Müslüman Kardeşler bir daha Mısır’da güvenilmeyecek bir güç olarak teşhir oldular. Tunus’ta da El-kaideci’ler herşeyi berbat ettiler, sonuçta Tunus turist ülkesi olmaktan çıktı ve tüm turizm gelirlerini kaybetti. AKP bu arada bu ülkelerde desteklediği güçler prestij ve halk desteği kaybettiğinden ötürü tüm desteğini kaybetti, hatta oradaki hükümetlerle de bozuştu.
Yine AKP, Suriye’de Kürtlerin Kuzey Suriye’de ayrı bir demokratik Özyönetim kurmaları olasılık olunca resmen müdahalelerde bulunmaya ,oradaki El-Kaideci, Isid unsurları ile işbirliği yapmaya başladı. Rajova’ya Türkiye’den bu gerici unsurları kendi muhafaza ettiği Isid Eğitim Kamplarından sevketti. Rajova çok kötü anlar geçirdi ama sonuçta oradaki Kürt unsurları bu gerici saldırıdan kurtularak, bölgede bir güç oldu ve Isid-El –Kaide faşizmine son Verdi , hatta Kürt Demokratik birlikleri Isid’lilerin elinde bulunan Yezidi kadınları kurtardı ,birçok soykırımın önüne geçtiler. Suriye konusu dünya kamuoyunda Türkiye’deki gerici yüzü ve artniyetleri ortaya çıkardı ,bu olaydan sonra artık Türkiye pek de güvenilir demokratik yapılı bir üke olmaktan çıktı.
Doğu Akdeniz’de de Kıbrıs konusunda güvenilir bir imaj çizmekten uzak bir politikayla, Türkiye saldırganlaşmaya, bu arada aslında kendi ulusal amaçları olmasına rağmen, “Besleme” ve “parazitler” terimlerini kullandığı Kıbrıslıtürklerin sözde menfaatleri için Güney Kıbrıs’in gaz ve petrol yataklarına müdahale etme, askeri bir güç oluşturmaya başladı. Tüm barışçı imajını yitirdi , savaşçı, terör estiren, Kıbrıs Sorununu çözüme ulaştırmayan, aksine engelleyen bir imaj yansıtmaya başladı. Yeni AKP zihniyeti artık Kuzey Kıbrıs’ın işgalcisi majını vermeye, askeri gücüyle herşeyi güya halletmeye ama aslında bozmaya hazır olduğunu göstermeye başladı. Son zamanlarda da AB, bazı yaptırımlarla önüne geçti fakat AB’ye de meydan okumaya başladı. Türkiye içinde de ekonomik bir yıkım yaşanıyor. Doğu Akdeniz’de estirdiği korku politikalarıyla aslında hem bölgeye ekonomik bir yıkım getirirken, kendi ülkesinde de bilhassa turizmde şu anda bir büyük yıkımın mesajını vermekte. Türkiye içinde, emeğe ve emekçilere karşı saygısızlık ,sömürü yanında , savaş politikaları, demokrasi düşmanlığı, hem bölge halklarına, hem de kendi insanlarına verdiği acılarla, Türkiye devleti ve hükümeti aslında son kartlarını oynuyor. Bu durum Türkiye için aslında pek de iyi mesaj vermiyor. Bu politlkaların sonucunda Türkiye’de kaos ve yıkım var.
Doğu Akdeniz’deki yanlış, düşmanlık ve nefret yaratan gerginlik politikaları da Türkiye’de büyük sorunlara yol açacak. Pek yakında bunun da yansımalarını hem Kuzey Kıbrıs’ta hem de Türkiye’de göreceğiz…