Sadece genel dünya krizle boğuşmuyor; etrafımız yaz sıcağı demeden, siyasi ve askeri kazanda fokur fokur kaynıyor. Kriz sıçraması ile kontrolu provakasyon oyunlarına da hazır haldedir. Hangi konuya baksan, ötekine bağımlı. Uzayıp ta okyanus ötelerine dek gider. Politik mevzim ile banbaşka biçimde yansıyor. Krizlerle atışlar ve yalanlarla donanan haberli demeçler sonucu, neyin doğru neyin yanlışın da saydamlaşmasına tanıkız.Fakat, özellikle K. Kıbrıslı, sanki bunlar hiç yokmuş gibi başka şekilde yaşıyor, siyasi demeçler ise değim yerinde ise “salla git” misalidir. Hala konuların önemine gelemeyen, banbaşka fantazielrle yalanın katgısına körük le gidiliyor. Haberler dahi, başta resmi açıklamaların inandırıcılığı sonlandığı, krizle kahramanlık masalları yaratma tatmini de aldı başını gidiyor. Etrafta kaynayan kazan, yangının da buraya dek gelmesi dahi, insanları hala uyandıramadı. Hat ta, köpürterek, yalanlarla da moral bulup başarı beklentili oturuşlara geliniyor….
Bazı şarkıların ara namaleri gibi “Hangisinden başlayalım” sözleri, şu anda yazı yazarkan başımın içinde dolaşarak sıra beklemeye koyuldu. Kısa makale ise sadece birini dahi aktarmaya yetmiyor. Öyle ki söylenen yalanları önce ayıklamak, doğru bilgileri aktarmak, nasıl kandırmacanın olduğunu kanıtlamak dahai her gelişme için mutlaka gerekli hale sokuldu. Buna ek olarak, insanların da ilgisiz veya yanlışlarla hem de çıkarla ortaklaşıp kabulendiyse, ozaman denecek fazla söz de mutlaka vardır….
Hangisinden başlayalım: adamızın etrafında gemiler dolaşıyor. En moderin füzeler, en geniş teknolojilerle gaz aramanın kardeşleştiği dalgaların arasında sıkışan yerde bulunuyoruz. Kıbrıs doğal gaz veya Ortadoğu projesinin kısgacına çoktan girdi. Başlangıçta çoğunluğa tatlı yalanlarla gelecek güzel rüzgar masaları estirildi. Şimdi, söylenenlerin hel demeçlerin sözlerinin doğruluğu bir yanılgılar manzumesi oldu. Zaten, K. Kıbrıs politikacısının koltuğa gelme gerçeğini dahi pek konuşmak istemeyen en başlangıç eksiklik, devamında hep yalanların da kolayca yerleşmesini sağladı.
Sadece denizdeki gemiler değil; artık Türkiyeleşme gerçeği ile kurgulanan yerine göre sözleri bizi başka bir girdaba soktu. Ama, hiç yapılanı sorgulama şansı da yok. Örneğin, S400 füzeleri veya Türkiyenin daha geneldeki politik fısatla iki tarafı kulanma adına gelinen nokta da önemsizdir. Daha acısı, herkes barışı ve silahsızlandırma konusunu onuturuldu. Militarizmi ve silahlanmayı savunur hale sokma probaganda operasyonları başarıldı. Kriz ve savaş geldit söylemelri kitlesel karşılık buluyor.
Öyle bir hal aldı ki Türkiyede Erdoğan iç politikada eleştirilirken, baskılar sorgulanırken, dış politik durumalrda hemen hazır ola geçiliyor. Öyle ki En keskin rejim değişim karşıtlığı, Kıbrıs sahilerindeki gemilere veya Suriyenin Afrin durumunda ortaklaşan “milli cepeleşme” haline geliniyor.
Son örnek ibretliktir: Erdoğan hem de 15 Temuz kutlamalarında meydanda direk Kılıçtaroğlunu yuhalarken, Kıbrıs sahilindeki gemiler konusunda Ayni Kılıçtaroğlu Erdoğanın yanına geliyor. Böylesi bir garip Türkiye ile de yaşıyoruz.
Daha genele gidecek olursak, Ekonomide resmen yaklaşık 13 yıldır krizler le yaşam sürmektedir. Bu artık kabulenip normal hale geldi.Bunlar haber dahi olmuyor. Olanlar ise kitlelerin sorgulama fakirliğine inanarak, sıkılmadan yalanlar da söylenmektedir. Yazılı metinlere rağmen kolayca tersi vurgulanır hale geldi. Örnek, ada denizi konusunda “Uluslar arası haklar” denilirken, kimse hak derken belgelere dahi bakmıyor. Resmi yalanlar böylelikle kolayca karşılık buluyor. Güç ve devlet otoriterliği bunu hep sağlıyor. Daha da pişkini, kendi alehine olan hukuku ters düz yaparak, olmayan yazılımı varmış gibi de söylemekten çekinilmiyor.
Gerçekten etrafımız kaynıyor: denizler gemilerle dolu. Öyle seyahat falan değil. EN mnoderin savaş ve ekonomik donanımlı ve hegemonya kavgasına hazır gibiler. Tabi yazılı hukuku da takan yok. Güç zehirlenmesi ile siyasal fetihciliğin mengenesine sıkışıldı.Yalan artık doğalaştı. Bukadarla değil, doğu komşumuz Suriyede ise dünyanın askeri güçleri cirit atıyor. Kazanım için manevralar yapılıyor. Kimi işkalci, kimi pay kapma ve tek yok edilen Suriyenin toprak bütünlüğü! Gariptir işkalciler dahi net olarak “Suriyenin toprak bütünlüğü” lafını kulanıyorlar.
S400 ler devamında gerilim, anbargolar ve tehtitler, bölgenin harita çizim çabaları. Görülen dar bölgesel üçüncü dünya savaş provaları, enerji tekelerinin dolaştığı denizimiz ve nicleri etrafımızda bizi kuşatı.****
Burada ilgili gerçekler pek dikate alınmaz. Öylesi siyaset, böylesi kitle ve buna uyumlaşan coğrafi gerçek oluştu. Ama, politikacımız da konuşuyor! Türkiyenin gücüyle Rumu yeneceği mesajını savuruyor. Hesaplar başka, kimisi saray taktiklerine başladı, kimisi yağ çekerek koltukta kalma ötekisi gelme duruşunda.Önemli konular ise konuşulmamakta ısrarlı! Ozaman da salla git gündemi başlıyor:
“Gelecek 3 yıl içinde milli gelir 25 bin dolar “ olacakmış! “Rum bizimle ortak komite kurup gazı ortak işletelim” önerilmektedir. Silikleştirip konuşturulmayan akıncı ise ısrarla “siyasi eşitliği” güneyden istiyor. Yerine göre “Kıbrıs cumhuriyetinden doğan haklarımız” işimize gelmeyip ganimetleşme noktasında “Kıbrıs cumhuriyeti bitmiştir” deniliyor. “Rumlar çözüm istemiyor” derken, taleplerde tam aksi” buradan çıkan sesler ve yapılanlar” K. Kıbrısın Türkiyeleşme gerçeği yaşatılmaktadır.
Bu gibi koşulların sonucu olan işbirlikci yönetim de oluşur. En basit etik kuralı dahi önemsizdir. Yeter ki Türkiyeleşme kuluğunda hata yapmasın. Danga dungalarla gelen Ersinin potları ise ayuka çıktı. En basitiyle, kendine maliyeci derken, mali sunulan Elektrik kurumu raporu ile zam yapma talep farkını dahi anlayamayan makam olarak da yerini aldı. Kutret hazretleri saray rüyaları ve işbirlikci şerbetini içip inanılmaz saçmlıkları söyleyerek kılıç tahtalı gemi batıran tayfa makamcısı haline geldi. Akıncı sarayda kalma, Mehmedali fırsat kulanma ve ötekiler de şimdiden saray yolunu bulma çabasındadırlar.
Bu taploya bakanlar da işlerine geleni alıp yandaş veya karşıt yapıp haberleştiriyor. Öylesi sakatlık, karşıt için de geçerli olunca, işler tamam. Boşuna değil yukarda verdiğim örnekle birbirine ters olan Kemalist ve Dinciler veya ötekiler Kıbrıs konusunda militarislikte ortaklaşıyorlar. Hat ta, devletci solcular Dentaşı senbol olarak hala anıyorlar. Böylesi çarpıklıklar keskinleşince ne Kıbrıslı Türkiyeyi, nede Türkiyeli Kıbrıslıyı anlama şansı kalıyor!
Hesap vermediğine göre, sallamak da kolay. Hele kitleler bunun karşılığını da veriyorsa. Onca militarisliğe karşın barışın da sesi olmaması da bundandır.Hani bazen derlerdi ya: “yalanlar etrafta hakim kılınıyorsa, ozaman doğruları söylemek de devrim yaratmaya karşılıktır”!Gerçekten, onca tartışmada çizilen özellikle K. Kıbrıs resmiyesi ile gerçek farklılığı uzlaşılmaz çelişki haline geldi. Geçenlerde Fikret Başkaya hocanın Yeni Yaşamdaki “Mesleki uzman,çok yönlü uzmanlık ve milli yerel” yazısı, günümüz sistem gerçeğinin adeta aynasıdır.Kalksın biri de K. Kıbrıs gerçeklerini söylesin, uluslar arası Deniz hukukunu okusun veya S400 füzeleri gerçekten gereklimi sorusunu sorsun: karşılığı hemen malumdur. Boşuna değil Hocam Emre ile Erdoğan uzmanının silahlanmada veya Kıbrıs denizinde Baf açıklarında hakların olma ortaklığı boşuna oluşmuyor.
Emperyalizim, faşizim veya yumuşatılmış şekliyle popilist liderlikler hepsinin sonucu sallama ve güçle çıkarın sınıfsal sermaye buluşmasıdır.