K.Kıbrıs lise mevzunlarının da katıldığı Ünüversite giriş sonuçları açıklandı. Ek olarak, sorulan sorularla ortak başarı başarı ortalaması ise tartışmalara aday olması gerekir di. Olmadı.Sorulan sorulara verilen yanıtlardaki ortalama rakam direk eğitim sisteminin fiyasgosunu da yansıtmaktadır. Yazboz tahtası uygulamaları ile imamhatipleştirme politikasının adeta rakamsal sonuçları karşımıza geldi. Matematik, Fizik gibi birçok alanda 10.1 başarısı olurken, Kimya ve Felsefe alanında daha düşük sonuç alındı. Elbet, bu rakamlar belirli çevre dışında kimse tarafından duyulmadı bile! Daha vahimi, Doksanlardan beri K. Kıbrıs öğrencielri de ünüversite sınavlarına girmelerine ve ortalamada oldukça düşük yerlerde dolaşmlalarına karşın, hiç yorumu da yapılmıyor. Kolejler, Özel okullar ve kamu liseleri gerçeğine ek olarak öğrenciği tutsak müşteri yapan dersane veya özel ders gerçeğine rağmen, taplosal böylesi fiyasgo da burada konuşulmamaya direnilmektedir. Sanki bu başarısızlık hiç yaşanmamış gibi ayni metalaştırma kar hırsıyla sistem kendini felaket şekilde üretmeğe devam ediyor. Nede olsa burada paralı ünüversite eflasyonu vardır ve bu kirli gerçekleri örtmeye yetip artıyor…
Bu gerçek taplo öncesi, yine Türkiyede hem de resmi çevrelerce yayınlanan araştırmaya göre, felaketin öteki yüzü de sergilendi. Sadece birisi her şeyi anlatır: “Okuduğunu anlayamayan öğrenci oranı Y.66 cıvarında”! K. Kıbrıs ise bunlar hiç olmamış gibi teslimiyetin pişkinliği ile hem de yetkileri devretme ve gericileşme belgesi olarak Türkiye ile eğitim alanındaki protokolu da şaşalı şekilde imzaladı…
Buna benzer rezaletlerle hem de gericileşme yobazlık kurumsalaşma adımalrı atılıp övgülerle de sunulurken, aklıma Sokrates geldi.Asırlar öncesi, çağların çok gerisindeki dönemde Eğitim ve Felsefe için söyledikleri ve buna bağlı kafasını verirken ki eski sesler belirdi. Sokrates Eğitim üzerine özellikle sorgulama ve araştırma konusunda önemli düşünceler ta ilk çağda hem de kölelik döneminde Yunanistanda öneriyordu. Aradan asırlar geçti, Teknolojiler oluştu, Kapitalist çağa geldik. Köleli toplum artık yüzlerce asrın gerisinde kaldı.Fakat, eğitim denilince Sokrates hala fikirleriyle yaşamaktadır. Özellikle sorgulama yöntemi erişilmesi gereken hedef olarak durmaktadır. Yukardaki istatislikler Sokratesin neden köleci çağdan kalmasına rağmen neden önemli olduğunu gayet güzel kanıtlamaktadır. Hala, ezber eğitim ve bilim yerine gericileşme inanç kuramına bağlılık, asırlar öncesi Sokratesin önermeleri hem eğitim alanında önemli karşılık bulmasına, söylediklerinin ve bedel ödeğişi de tiyatrolarda oynanıp gayet iyi seyirci de bulmaktadır.******
Sonunda Fuat beyin ziyaretiyle birkaç yıldır beklenen protokol imzalandı. İmzalayanlar, içerikten çok koltukta kalma işareti olarak bunu kutladılar. Avantacılar da gelecek paranın kendilerine verileceği beklentisiyle de alkışladılar. İçeriği ise tam olarak açıklanmazken, Murat Kanatlının Havadiste konuyu açıklamasıyla, ortaya döküldü. Parlementer partiler hepsinin bu protokolde teslimiyet damıtması olduğu için bu köpürüş adımları nedeniyle sesleri çıkmadı. Parlementer paket muhalefet ekseni oluşmadı.Bizim gibi bazı konuya duyarlı olan veya paketle kaybedecekleri bulunan kesimler kendine göre ki duruşlarıyla ses çıkardılar.
Paketin içeriğini yeniden tartışacak değilim. İsteyen yayınlanan biçimiyle okur. Zaten, çoğunluk okuyarak değil kortukları veya bekledikleriyle konuya yaklaştılar. Ben burada konuşulmayacak ek bilgielrle sizi bilimseliklere yöneltmek amacındayım. Bu tip paketlerin dünyada teslimiyet ve dışa bağımlılıkla, piyasalaşma sömürgeleşmenin reçetesi olarak hep kabulenildi ve senelerdir de uygulandı. Denilen giriş kelimeleri yerine dünyada pek de başarıları da görülmedi. Sadece, sermayenin karlarına kar eklerken, toplumsal gelir dağılımı daha da derinleşen eşitsizlikler oluşturdu. Birçok kamusal hak kaybedilip, dış sermayeye bağımlı kalındı…
Bu tip paketler,amaçlanan yarının mesajıdır. K.Kıbrıs paketleri de Türkiyeleşmenin esrumanları olarak hep yapıldı. Bazıları hala eski koruma cahiliğine baş vurup “bu uygulanmaz” bahanesine hep sığınılıyor. Üstelik, bu paketi önerenlerin başına gelenleri bilmeme veya sorgulamadan hayali koltuk sevdasına dalma gerçekeleriyle de karşılaşıyoruz. Herkesin hesabı da başka. İmzayla koltukta kalma, şimdi ek olarak saray hesabında Türkiye destekli kazanma hırsı da vardır.Önemli gerçek, koltuklaşma sonucu eski muhalif sesler de çıkamıyor. Zaten, bundan önceki yönetim de imzaya hazırdı.
Bilmem dikatinizi çektimi: tüm paketlerde kamuya saldırı, kamusal haklar geriletirken, dış sermaye ile TC yeni isimlerle Kordinasyon teslimiyeti sağlanırken, hala K. Kıbrıs egemen elitin avantalarına hiç dokunulmuyor! Örnek, üst önemli elit kesimine emekliliklerine dahi tahsisat verilmektedir. Zamanında bana Türkiyeden gelen tanıdıklar bu bulguya “Rüşvetin belgesi” olarak söylediler. Onca kamusal kısma sözleri varken, nedense üst önemli bazı elit kesimin emeklilikteki tahsisat alma konusuna hiç dokunulmuyor. Muhalifler veya mali disiplinden söz edenler, bu avantaya dokunmuyorlar. Hat ta, geçen yakın yıllarda bu kaymaktan eksik kalan Sayıştay başkanlarını da eklediler. Emeklilikle yorulup risk taşıyan üst elip kesime tahsisat verme uygulaması hiç konuşulmuyor, önerilere katılmıyor.
İkinci hiç konuşulmayıp hat ta teslimieytin de gelecek Kıbrısına taşınma uygulaması da Kıbrıs görüşmlerinde öneri olarak sunuluyor: “Türk Liderleri” Kendielrinin yaptıkları anlaşmaların da uluslar arası yasal kabul olmasını dayatıyorlar. Masaya bunu koyuyorlar. Akıncı da Mehmedali de Türkiye ile yapılan anlaşmaların kabulenmesini karşı taraftan hep isteyip dayatılar. Neyazık ki direk ister paket isterse tüm alanların teslimiyet anlaşmalarına karşı olanlar dahi bu önerileri savundular. “Rumlar hiçbirşey kabul etmiyor” ile K. Kıbrıs teslimiyet belgelerinin yasalaşmasını istiyorlar. Paketler, petrol deniz alanlarının devri ve nice yurtaşlıktan başka anlaşmaların Kıbrısın geneline kabul edilmesini masaya koydular. Böylelikle birkısmını hiç bilmediğimiz teslimiyet belgelerinin eğer anlaşma olursa, tartışmasız anayasaya konulup kabul edilme talepleri masada bulunmaktadır. Bu paket de aynen bu şekilde geleceğimizin tutsak belgesi olarak tarihe geçecektir.*****
Bir ufak soruyla bu bölüme girelim: Mudanyada değil de Girne veya Mağusada sırf donla denize girdi diye buradaki bazı insanlar bunlara tepki olarak bu kentlerden kovarlarsa, başta Türkiye kesimleri ne diyecekler? Tele 1 Hocam Emre KOngarı dinlerken, aklıma bu soru geldi. Hocam, özellikle Suriyelilerden çok şikayetci. Kimse enazından suçlanan Suriyeliler olayındaki diyalektik neden sonuç ilişkisini de birlikte kulanmıyor. Hala, işkal edilen Suriye toprakları gerçeği ret edilirken, Doğu Fırat müdahalesi talepleri varken, Suriye rejimini devirmek için kendilerine bağlı örgütler kurulurken, Suriye yönetiminin ülkesine sahip çıkmasına engel olunurken….. Nedense bunlar olmamış gibi davranıp, çoğunluk kaçmak zorunda kalan, bir kısmı siyasi hesaplarla getirilen Suriyeliler şimdi yine gelişen tepki üzerine bu defa başka amaç için kulanıma sokuldu….
Türkiye yetkilileri son günelrde Suriyelileri şu veya bu şekilde ters yönde kulanılacağının tavırlarını gösteriyorlar. Dün ısrarla artacak Suriye mültecileri ile Esatın düşme politik hesabını yapan, Güneydoğuda yerleştirme yönüyle Kürt nifus yapısını bozup denge sağlama hesabı, Şam şehrine gidip namaz kılma nutukları, Suriye rejimini devirmek için Hatayda başta olmak üzere ÖSO yapısının kurulması başlangıçlar çoktan bellekten sildirtildi.
Ardından, Suriye topraklarına girilip özellikle afrinde Suriye içlerine göç dalgası da oluşturuldu. Suriyeye girerken meclisin onay vermesi ve HDP dışında kimse karşı çıkmak bir yana destek verildiği de yaşandı. İdlipte Suriyenin toprağını alma yönelişini bazen Rusya ile anlaşarak, bazen de ciahtcılara açık destek vererek engeleyerek ciahtcıların burada kalıcılaşmasına yardımcı oluşuna da pek karşı çıkan olmadı. Daha ileri gidilip, Doğu Fıratın da alınması sesleri yükselmektdir. Hani, ABD müsaade etse buda yapılacaktı!
Önceleri teşvik edilen, sonra işler yolunda gitmeyince kulanılan Suriyeliler, şimdi de belirsiz başka boşalma siyasetinin bedel ödedyicileri oluyorlar. Suriyelileri ucuz iş gücü kulanmak, kadınlarına yapılmayan kalınmayıp, kumadan tutun fuhuş sektöründe kulanılmaları sanki yapılmamış gibi bu kesimelri resmen “bal tutan kesimler” probagandası olarak kulanılmaktadır. AKP politikası gereği taktikleri uğruna bu çelişkileri yaptı. Fakat, Kemalistler de sanki Suriyenin bu duruma gelmekte kendi rejimlerinin hiç rolu yokmuşcasına Suriyelilerin sürülmelerini haykırıyorlar. Hala, Suriyeliler gitsin denilirken, işkal edilen Suriye toprakları da konuşulmuyor!
Suriyeliler salt Türkiye Suriye veya Türkiye içi sömürme ve aşağlama konumunda kulanılmadılar: Özellikle AB ülkelerini tehtit ederek “uçaklarla ve trenlerle dolusu Suriyelinin” onlara gönderileceği baskısı da yapıldı. Bundandır ki AB ülkelerinden de para alındı. Klasik TC sonucu da bu paranın önemli kısmı da harcandığı alan malum değildir açıklamaları da yapıldı.
Türkiye bu konuda da tam geçiş noktasında. Hem batıya şu veya bu şekilde göç veren, ayni şekilde doğudan da göç alan ikili bir karakterde durmaktadır. Çok daha basit uygulamalar Türkiyelilere yapılınca “ırkçlık” denilirken, Türkiyede yapılanların da devlet milliyetci gözle bakıldığı bir idoloji oluştu. Bu çarpıklığı da biz K. kıbrısta yaşıyoruz. Yasadışı operasyonlarda dahi üüüçüncü dünya uyrukçular yakalnırken, TC ayni konumdaki insanlara dokunulmuyor. Girişteki örneği de tekrardan okursanız, Türkiyedeki Suriyeliler hikayesindeki temel nedenin bu insanlar hem de bu oranda Türkiyeye gelmek zorunda kaldığı sorusuyla başlarsanız, Türkiyenin resmi politikasının iiiçinde kendinizi bulursunuz. Hele de K. Kıbrıs insan mafyası, bu koşuldan bunarlı Güneye göndererek epey cepleri doldu.*****
Tüm bunları toparlarken, şu tarihi gün anımsatmasıyla yazıyı tamamlayım: 24 Temuz, Lozan Anlaşmasının da yıldönümü. Bu anlaşmanın direk etkilenen yerlerden birisi de Kıbrıs. Lozanla yeni bir devlet kurulrurken, yeni ilkeler konulurken, kafadaki Osmanlı silinmediği için aradan geçen 94 yıla rağmen hala gericileşme ve Yeni Osmanlı hedefli rejim tartışması içinde bulunmaktayız. Kıbrısta dahi “Maraş olayı gibi” Lozanla tarih olan Osmanlı kuralarıyla fetihcilik toprağı oynu sahneye konulmaktadır. istatislikleri de ortaya serildi. Y.1*