Yazıyı yazarken 19 Temuzdu. Yarın isse 20 Temuz günü olacaktır. Tabi ki Murat bey yazıyı siteye korsa, siz de günün anlamıyla birlikte okuyacaksınız. Bu tekrarı yeniden belirterek konuya girdim. 20 Temuz günü tıpkı 15 Temuz gibi Kıbrıs Türkiye eksenli önemli yakın tarihsel yaşananlarla gerçekleşti. Resmen tarihi sıçramalar gerçekleşti. İşin daha da zenginliği, eskiden tıpkı 20 Temuz gibi salt Kıbrısla ağırlıklı konumda konuşturulurken ve Türkiye de tarihi bir sayfa yazarken, son yıllarda ayni tarihler, yaklaşık 42 yıl sonra Türkiyede de kendine has yakın tarih dönemi yazıldı. Böylelikle, artık 15 ve 20 Temuz günleri hem KIbrısla alakalı hem de Türkiye devlet yöneliş içerikli iki ayni çakışan sayfayla karşılaşmaktayız. Üstelik,ortaklaşan yön ise bu yaşanan tarihin kendi koşulları ve yaşanmış gerçekleriyle değil de güncel resmi idolojik boyutla konuşturulup veya konuşturulmama seçkisine göre geçilmesidir. Tabi bir de uyarı: Türkiyede girişilip başarısız olan 15 Temuz darbe olayı ile 20 Temuz karşılık verilen siyasal tavırla birlikte resmi eksende konuşulmuyor. Sadece belirli muhalif kesim 20 Temuz yakın tarih olayının rejimsel hamle anlamlı tartışılması yapılmaktadır. Böylesi resmi idolojiye sıkışılıp olanı değil de istenilenle ezberletilen resmi tarihle de karşı karşıyayız. Dahası, her iki olay direk Kıbrısta önemli sıçramalar yaparken, burada da tercihli yeniden yazma veya bilmeme duruşuyla tanıklaşıp sonuçları hala etkin olan bu günleri de sağtırma veya silikleştirme tutumuyla banbaşka rüyalarda dolaşılmaktadır. Buda, Kıbrıs Türkiye gerçeğinin acı yansıyışıdır.*****
Yakın tarihi günceği yeniden tümüyle yazıp uzun uzun tekrar yapmayacam.Basit anımsatmalarla, günümüz kıyaslarından ufak bir demet sunacam. Bunun için de 45 yıl öncesinin tam da yazıyı yazdığım ortam gibi, gece çöküşüyle başlayacam. 1974 yılı 19 Temuz ağır ağır geceyle örtülüyordu. Bekleyiş, bilgilerle birlikte her an olma gerçekleşmesi modundaydı. Dilirganın Erenköy göçmen evlerinde kulağım ratyoda, dışarıda toplanıp konuşan kadınların heycanlı konuşmalarıyla karışıyordu. Erkekler ve hat ta belirli yaşa dek çocukalr tepelerde bulunuyordu. Hala elektrik olmadığı için de gecenin sızan ışıklarıyla veya yakılan lanba ile aydınlanma oluyordu. Ama bir beklenti kesindi: Türkiye çıktı ha çıkıyordu. Özellikle, ratyoyu hem Rumca hem de Türkçe olarak dinlediğim ve anlama özelliğim nedeniyle arada bana haberlerden sorular yöneltiliyordu….
Ne dedim: Türkiyenin artık yapacağı çıkarma bekleniyordu. Bazıları daha ileri gidip, gidilecek köy hayaleri dahi kuruyordu. Çünkü, gelişmeler bunu işaret ediyordu. Önce 17 Temuz günü Kıbrıs darbe sonrası işler belirsizken, aBD Ankara elçisi Eceviti ziyaret ediyor, Eceviti Londraya gönderiyor ve 18 günü Lonradan gelen Haberlere göre de İngiltere Başbakanı Ecevite Kıbrısa ortak değil, kendielrinin müdahale etmesini söylediydi. Dahası, Ecevit ingiltereye gitiğinde oradaki türk rum Kıbrıslılar müdahale etmesini de istediler. Bu politik gelişme, sonuçta Ecevit dönüşüyle zaten hazırolda olan planın hemen uygulanıp adaya asker çıkarılacağı beklentisi yoğunlaştı. Üstelik, konuşulunan en basit sohbet de dahi “Rumlar birbirini yerken, onlar dağınık haldeyken, tam da çıkarma yapılacak zamandır” sonucuna hemen hemen herkes ağız birliği yapıyordu.****
Ertesi sabah yani 20 Temuz günü ratyoyu açınca marşlarla olayın kendisiyle karşılaştık. Duyulan haberlerle de artık tarihi sıçrama ile Kıbrıs yeni dönemine giriyordu.Bu haber heycanı, beraberinde bazı Rumların sığınma talebiyle ret edilme olayları da konuyu genişletirdi. Sonuçta, akşam üstü çatışmalar bizim oralara dek ulaştı.*****
Böylesi basit günceyle yaşanan Temuz yakın tarihi, gelişmelerle birlikte aslında ellilerde İngiliz planı olup Küba devrimiyle ertelenen konum yaşanıyordu. Üstelik, bir farkla, İngiltere gidişi değil de Amerikan planlı Yünanistan darbesiyle başlayıp Türkiyenin çıkarma yapma koşulları ısıtılarak gerçekleşti. Sonra, yapılan hareketlerle önemli topraklar ele geçirildi. Kuzeyde nifusun önemli hem de önemli çoğunluğu güneye gidip göçmen, güneyden de belirli kesim etnik farklılıklarla kulanılıp göçmenleştirildi. Resmi idolojik damıtmayla da bu banbaşka düşüncelerle süslendi. Sonuçta, 20 Temuz günü Kuzeyde törenler ve başarılı kutlamalarla yaşanırken, güneyde çığlıklarla ağıtlar arasında ağlanma ikilemine gelindi. Tüm anlaşma ve verilen sözlere rağmen, brakın yakınlaşmayı, özellikle de K. Kıbrısta banbaşka bir insan toplamlı Türkiye bağımlılığı cürafya oluştu. Şu yalan da hep tekrarlana tekrarlana savunulur hale sokuldu: “Garantörlüğün verdiği hakla gerçekleşme” denildi. Halbuki Grantörlük temelinde Kıbrısın Natonun güdümünde kalması şartıyla toprak bütünlüğü görevi deniliyordu. Oysa, 20 Temuz resmen fiylen Kıbrısın ikiye ayrılması ve Kuzeyin Türkiyeleşme sonucunu yapılandırdı. Ama denilen yalan öylesine tutmaya başladı ki “Gün oldu Türklerin hakları, başka gelişme ile de KKTC garantörlüğü” denildi. Net olan, dünyanın da gözü önünde,onayıyla yazılı metnin ve uluslar arası kuralların çiğnenen Kıbrıs gerçeği tarihe kazıldı*****
Aradan 45 yıl geçti. Kıbrıs olaylarıyla tam 3 kez göçmen düştük. Benim yeni yerleşim yerim de başka bir hikaye. Sadece şu bilgiyi verelim: Yapılan Viyana sözleşmeleriyle Karpazda kaçamayan rum yerlerindeki yerleşimler özerk kantonal şekilde kalacaktı. Fakat, 1 yıl sonra 1976 yılında bizi Dilirganın Erenköyünden alıp onca boş yer varken, sorumlu ama Rumların kovulması için de Yalusaya taşıdılar. O dönemki gençlik bilgilerimizle hep uyardık: Yalusanın 74 Sonrası yapılan Viyana sözleşmelerine göre sorumlu olduğunu, başka köy talep etmelerini söyledikse de bilinen yapıldı. Yalusadaki yerleşik rum evlerini başkalarına kurayla verip yaratılan ortamla oradan Rumlar gönderildi! Şimdi, nezaman Toprak verilecek denildiğinde özellikle eski yaşlı insanlar hep ilk verilecek yer olarak korkular da yaşıyorlar. Buda yaşanan garip tarihin cilvesidir.
Aradan 45 yıl geçti. Kıbrıs sorunu ileriye değil resmen parçalandı. Öyle parçalandı ki K. Kıbrısta yaşayan nifusun önemli hem de oldukça önemli kesimi 74 Sonrası adaya getirilen insanlardır. Hat ta, sadece ünüversitede okuyan veya kayıtlı olan öğrenci sayısı Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği tutan isan sayısından daha fazladır. Bu dahi nereye gelindiğinin kanıtıdır. Yapılan anlaşmalar ise söylenen yalanlarla adeta buharlaştı. Yalanın kaynayarak buharlaşma deneğimi gerçekleşti.
Şimdilerde Kıbrısın etrafında gemiler dolaşıyor. Eskiden, K. Kıbrıs sahilerine kaçak balıkçılık yapan büyük tekneler gelirken, şimdi en moderin teknolojisi ile silahlarıyla kocaman gemiler dolaşmaktadır. Gaz yatağı hikayeleri karla ama kin ve savaşla konuşuluyor.
- Kıbrıs coğrafyası salt nifus değil yıkılan ekonomi üzerinden yeni adı kaçakcılık veya yasadışılık kurallarıyla işleyen yapı geldi. Kıbrısın önemli tarım ve sanayisi adeta söylendiği zaman name dahi olamayacak derecede tüketildi ve unuturuldu. Fazlalıktan alındı ve verilecek denilen Varosi veya Maraş ise şimdi Osmanlı hortlanmasıyla fetihciliğe eklendi. Bunları uzun uzun anlatmak da bir anlam ifade etmez.
Bir şöylesine 45 yıl sonraki 19 Temuza bakın: yapılan, söylenmeyen, içeriği ise kuşkular yaratılan ilahiyat koleji protokol bilmecesine geldik. K. Kıbrıstaki siyasal dönüşümün ve Türkiyeleşme gerçeğinin kanıtlarıyla doluyuz. Ticaret odası dahi adına “Cumhur” denilen lideri birielri istedi diye konuşturmuyor. Ama, ruma hala veriştirme yapılıyor. “Eşitlikler isteniyor”! işimize göre Kıbrıs cumhuriyeti haklarımız veya öyle bir devlet yoktur, biz ayrıyız diyen acayip düşüncenin kısgacında ganimet tipi pay isteniyor. Makama gelmeden önce “Kuzeyde zafer törenleri, Güneyde ağıtlar” deyip konuyu eleştiren akıncı ise şimdi saray türküsünde banbaşka masal anlatmaya çalışıyor. Kıbrıs AB üyesi oldu, birçok uluslar arası kararlar varken dahi hala bildik yalan ezberini bozamadı. Onun için de iki yapı adeta birbirinden uçurum denecek ayrıma düştü. Bildik basit kınamalar dahi yaplmıyor. Zıplama ile kordinatörlüpğe karşı çıkanlar, son ilahiyat koleji protokol kordinatörlüğüne “herhalde sıcak nedeniyle oalcak” zıplayıp protesto etmediler!
Son işin içine gaz da girince,Türkiyenin de canlanan Osmanlı fetihciliği de taban yaptı. Nitekim, meclisteki 4 parti ortak deklerasyon yayınladı. Oysa bu partiler iç politikada bir araya dahi gelmiyorlar. Yalnız çok göz ardı edilen olgu da var: HDP bu ortak devletci dış politik buluşmaya katılmadı. Buradaki taklitciler de ayni tavrın olmasını söylediler.
Kısaca, 20 Temuz yine hikayelerle ve daha bir gericileşen gerçeklikle tekrarlanacak. Bu arada ayni koşullarda saray hesapları da Türkiyeye kıyak çekme adıyla birlikte kulanımda sergilenecektir. Herkes kirlete kirlerte barış ve özgürlük kelimelerini dilerine dolayacaktır. En kolayı da “biz gerekeni yaptık, Rumlar her şeyi istiyor” ezberiyle yeni hamle fırsatcılığına ve saray hesabına kayıt yapmaya çalışacak. Gelecek olan Fuat Bey ise yeni teslimeyet itirafnameleriyle burada yaşayıp yeniden ülkesine dönecektir. Geçen defa dıştaladığı Mustafa efendiyi, herhalde hamaset türküsünde yine tecrit etmeyecek gibidir. Nede olsa onca dıştalamaya karşın Akıncı hazretleri Fuat beyi ele vermeyip klasik Akıncı oldu: Çünkü o dıştakilere değil evinin önünü çöpten temizlemekle meşkuldur!
Savaş deneğimleri, kriz üretme, cihaletle yalanı kardeşleyip kelimeleri fetihleştirip yeni bir Ortadoğu ve dar coğrafyası ada oynu sergilenerek yeni tarih yazılacak gibidir. Savaş naraları, fetih hülyaları, kendini övme ve palavra sıkma biçimi, işbirlikcilikle onursuzlaşmanın adeta tarihsel sayfanın doldurulması devam edilecektir. Belli olan 74 Sonrası resmen bölünen Kıbrıs, yeni katgılarla banbaşka dolaşımda Akdenizde temuz sıcağını yaşamaya devam ediyor. Diyecekler ki niye Ruma söz etmedin. Hep Ruma deyip de aynadaki kendi resmimizi kaçırdıkça, önce kendimizi sorgulamazsak, hep kulanılmaya hazır ve yok olurken dahi başarı hikayesi çizen kesimler olarak tarihe geçeceğiz.