Yaz mevsimini geride brakıyoruz. Artık, Sonbahara geçiyoruz. Sıcak şikayetcileri veya tatil modunda dondurulma yaşayan kesim de artık bahanesiz kalıyor. Gerçi, iklimlerin artık net olarak bozulmalarıyla birlikte, mevsimsel bilinen içerikler de giderek silikleşme yansıyışı da kanıtlarla yaşanmaktadır. Ancak, Ağustos sıcağından ve felaketli iklim bozulma tetiklemleri sonrası, Eylül ile Sonbahara doğru yelkenler fora açıldı.Tabi, tabela değişse de konular sıfırdan değil kaldıkları yerden devam ediyor. Bir farkla, tatil bahaneli kesimelr de Sonbahar uyanışı ve yeni yıl dönemi başlamasıyla sorunlarla istemeseler de yüzleşmek zorunda kalıyor. En net olanı ise eğitim döneminin başlamasıdır. Gerçi artık eğitim denilince bildik kamusal anlamı çoktan kafalarda sildirtildi. Özel denilip ve sorunlar yığılarak eğitimin parayla gerçekleşme dönemi nerede ise tamamlandı. Üstelik, K. Kıbrısta eğitimin kamusal alanında ve özellikle ilk öğretimde okullarda vatandaş olmayanların sayısal artışı ile Türkiyede olan gericileşme dinsel yobazlık eylimi burada da yansımasıyla, bildik klasik eğitim kuramı çoktan yok edildi. Fakat, statik ve sistemsel istençle konuşturulan kesimler hala “Kamusal, laik” kavramlarla eğitimi de anlatmaya çalışıp, en olması gereken öğretmen eksikliği veya sayısal öğrenci sayısı bilmeceleri, sorun olarak tortularla yükselip dağlaşıyor.
Demek ki tıpkı Eğitimde olduğu gibi, bazı konular yeniden ama brakılan yerden başlangıçla konuşulma zahmetine takılıyor! Birikip de ara verilmeyen olaylar ise tırmanarak devam ediyor. Nitekim, yeni Eğitim sürecinde öylesi olmaması gereken olaylar yaşanıyor ve sistemle birlikte konuşulmuyor ki, kurumsal öz hep ötelendiriliyor. Fakat, arada bazı bilgielrle nereye gelindiğinin de sonucu sırıtıyor. Bu yıl ki Eğitimde yapılan bir açıklama, aslında K. Kıbrıs Türkiye ekseinde gelecek insan modeli kadar, düşünsel gericileşmenin de net resmi çiziliyor. 2003 yılından 2019 yılına dek K. Kıbrısta sadece 7 okul yapılırken, Cami sayısı 46 tane oldu. Üstelik eksik olmasın diye de ekleyelim: Bu dönem ülkemizde ikinci Ganimet döneminin başladığı, yoğun nifus taşınmasının ayuka çıktığı etkenleri de unutmadan yorumlamaya katmak şart. Nifusun bilinmediği ama okul sayısının azamide brakılıp, özel okulara hız verilen dönemin de tamamlayıcı kurama katılması şart. Ayrıca, Burada da diyanet ve vakıfların eğitimdeki rolun artırılması, tarikatlarla dinsel eylimlerin tetiklenmesi ile Türkiyedeki dönüşümün buraya sancısızca yansıtılmasıyla resmen yeni sosyolojik yapı eğitimin gelecek insanıyla, taşınan nifusla ve resmen tarikatlardan öteki gerici yapılarla resmen K. Kıbrıs yeni Türkiye rejimin alt birimi olarak en sancısız geçişi sağlıyor. Üstelik bu geçiş Türkiyedeki eksenden çok daha kolay da gerçekleşiyor. Tabi olayları başlarını kuma gömüp de sanal medya kalemşörlük abartı duygularla deyerlendirenler hala şu kaçış lafıyla avunuyorlar: “Kıbrıslılar gonnoro yemiyor”!
İşin cıvıtan hamle sözler ise yukarda özetlenen dönemin çoğunda koltukta olan CTP ve son dönemki TDP yetkilileri sıkılmadan sırf gaz boşaltıp insanların belek havızalarına dayanarak, rakamsal okul cami ikilemini de eleştirmeleri ibretlik utanmazlıktır. Burası böylesine dönüşümle, bu Sonbahara yeni eğitim sorunlarıyla tekrardan kördüyümü şarkısını değişik seslerle seslendirmeğe devam ediyorlar. Tabi salt okul yetmezliği veya öğretmen eksikliği ile bilinmeyen nifus gerçeği ile yetinilmez. Cami örneği, tarikat rahatsızlığın ta Türkmenistana yansıması gerçekleri de buradaki rahat sistemsel kuluğunu kıramamaktadır.*****
Bu Sonbahar yakın gelecek tarihine bir olay kattı. Askeri bölge patlaması. Geçen yazımda da kısaca yazdım: bunun ne nedenini nede oradaki olanların sonuçlarını öğrenemeyeceğiz. Aynen, olaydaki patlama eksik bilgilenme kadar, bu tip olayların özündeki nedeni de konuşturulmayacağı gibidir. Bir bizim “Çocuk Murat ve Afrika gazetesini” dışarıda brakalım. Hakını yemeyelim: durmadan yeri gelmişken eleştirilen Serhatın da bu konuda söyledikleri önemlidir. Siyasi partiler veya “sivil örgüt” lakırtıları pek duyulmaz. Birkaç medya da olayı biraz hatırlatıp, sonra onlar da hızlı gündemlerle yavaş yavaş sildirtecekler. En ironiği şu: Askeri tesislerdeki patlama resmen istenmesede, siyasal yönü olan, önceden yapılan ve ısrarla örtülen uyarıların dikate alınmasını gerektiriyor. Bazıları ise sırf konuşmak ve insanları belirli noktada tutmak için abuksabuk sözler savurdular. En ilginci, konunun askeri ve siyasi gerçeği, Kıbrıs sorunu ve buranın işkal altı koşulu ile yapısal asker ile yaşam alan ikilemli gerçeklikler nedense fazla konuşulmak istenmiyor. Hele de parlementer partiler ile koltuk hesaplı veya oturanların tutumları sokaktaki insanın konuştuğundan çok daha geride ve cılız kaldı. Bir anlamda, Kıbrıs gerçeğinden kopup ve konuşmama sansürüyle konuşma çabası ile yetkisizlik ile teslimiyetin ilginç ruhiyesini yaşadık.
Peki dahası mı: siyasal nedenler veya olaydaki kurumsal gerçeklik değil de sanki konu piskolojikmiş gibi piskolokla bireysel tedavili prokramla konuyu ele almak, elektrik yangınında göl olma bahanesi eklemeye benziyor!****
Derken, hamaset korosu yola çıktı. Türkiyede konuşma eseri yapacaklar. Makamcılar ve onların yakındaş yandaş etiketliler Kıbrısın son sözü adıyla üst yapısına yolandılar. Ballı ballı sözler denildi! Düzenleyenlerden birisini duyunca da irkilmek istedim: “Metin Feyzioğlu”!Hani, ayın başında kendi baroları katılma demesine karşın Saraya gidip Yargıtay açılışına katılıp tepki alan kişi….Şimdi, bizim Atarlı, olgun, Kutretli, nice solistimiz Türkiyeli belirli kesime Kıbrısı anlatıp “son sözü” diyecekler. Türkiye kamuoyu da Serhat kalesinden gelen neferleri dinleyip iyice fetihci ruhları kabaracaktır.Bazısı da “belki, para gelir” ekonomik beklentisine saplanıp, sözleri daha bir hamasetlendirip havalandıracaktır. Herhalde Türkiyede olanlara da kulakları kapalı olup, kimseği gücendirmeme çabasına da saplanacaklardır.****
Türkiyede ise artık yasak haline sokulsa da ekonomik kriz sürmektedir. Yeni Eğitim döneminde liselerin imamhatipleştirilmesi veya ilk öğretimde zorlamalarla bazı yerlerdeki okuların tarikatların yanına taşınma hamleleri artık normal hale geldi. Diyanetin Eğitim bakanlığının yetkilerini alması ve çocukların okula yönlendirilmesi de anormal değildir. Sistemin kurumsal dayanışma örneklemidir.Belediyelerdeki yolsuzluk örnekleri, artık dağlara ulaştı. Ama, yolsuzluk yapan değil de HDP olduğu için görevden alınıp Kalyum atanmaktadır.Tabi, kriz ve belirsizlik, baskı ile şekilenince de artık iktidar partisinde dahi kırılmalar oluştu. Şu örneği anımsatmadan olmayacak:
Günlerdir bazı analar, çocukalrının Dağa kaçırıldığı idiyasıyla eylem yapıyorlar. HDP parti binasında oturma eylemi yapılıyor. Kimse dokunmuyor. Bazı analar kendi evlatları için ayni eylemi yapmaya çalıştılar: karşılarında polis şidetini buldular. Yıllardır kayıp evlatlarını arayan analara yapılmayan kalmadı. Üstelik, bu kayıp konusunda direk devlet de suçlanırken.
Daha da ağırı oldu: Futbol kulupleri sadece HDP önünde eylem yapan analara destek verdiler. Senelerdir kayıpların aranması, işkence evlerinden kaybolanlar adına haykarışları duymayan Kulupler, hat ta, bunu diyenleri linç etmekle uğraşılırken, nedense AKP eksenli damıtılan konularda sahalarda ve ortak bildirilerde destek verildi. Sanırım, eğitim konusu ve son Analar hikayesi Türkiyenin geldiği yeri kolayca anlamamıza yardımcı olması gerekiyor. Hem de aynisini buraya direk yansıtığını da düşünürsek!****
Geçenlerde beyenerek okuduğum Fehim Taştekin, basit bir gerçeğe parmak bastı: Özeti şu “Suriyede, Rakalı Rakada, idlipli itlipde, Rohovalı Rohovada veya Kamışlılı Kamışlıda neden yaşamasın” diye başlayan sorguyla, Suriyede herkesin kendi yerinde yaşaması gerektiğini yazdı. Sonra,”Niçin, bu yerlerde yaşayanlar değil de buraya başka nifus taşıyarak bu insanlar sürlsün” eleştirisini yaptı. Bununla, Suriyedeki basit olması gereken yaşamsal kendi yerinde olmanın, siyasal sorunlaştırılmasına değindi. Bunun, başkasının yerine kendi istediğini yerleştirdiğinde sorunlar çıkacağını da ekledi….
Taştekin, aslında Suriye derken, başta Türkiyenin ele geçirdiği yere nifuys taşıma ve bazı Suriyelilerin yerlerinden kovularak, kendi yandaşlarının yerleştirme politikasını basit bir gerçeklikle aktardı. Bu basit yorum dahi, onca Suriye konuşmalarında talepleşip yeni soruna ve hegemonyaya açılıyorsa, bunu mutlaka defalarca yazmak gerekir. Yalnız: bu Türkiyenin ilk eylimi değildir. Türkiye ayni eylimi Kıbrısta da yaparken, nifusla değişimi gerçekleştirirken, Kuzeye taşıdığı nifusla yeni bir defakto kurarken elbet kimsenin direk tavır komaması da unutulmadan, bunlar yaşandı. İşkallerin ilhaka dönüştürme politikanın güncel versyonu olarak hep kulanılıyor.
Düşünün; Suriyenin olmadığı konferanslar yapılıyor. Oradakilerin dedikelri değil de dıştan nifus alanlı hesaplarla konu aşılmaya çalışılınıyor. Unutmadık: batının düzenlediği Cenevre toplantısına ne Esat yönetimi nede PYD davet edildi. Bunlarsız Suriye kurma toplantıları sonuçta iflas yaptı. Şimdi, Türkiye, Rusya ve iran, Suriye için anayasa hazırlayacaklarmış! ABD de pusuda bekliyor. Kendi anayasalarına bakmak yeterli. Üstelik, Suriyenin toprak bütünlüğü denilirken, nedense işkalciler tutukları yerleri ısrarla kendi yandaşlarını taşıyarak, yeni Suriye cenderesine de merhaba diyorlar.
Unutmadan; Amerikan silahlarıyla durmadan yemenin hastane ve okularını dahi vuran Sudilere dünya haber dahi yapmazken, Sudielrin petrol tesislerine füze düşünce, hemen ABD lideri iran pimi fırsatına sarıldı. Bu konuyu ilerde mutlaka yazma umuduyla sadece ufak bilgisini koydum.****
Kısaca, biz dünyayı bilmeden, bizde yaşanan gerçekleri yerli yerine koyup, bilgilerle taşlandırıp konuşmadıkça, hep aldatılarak onların istediği şekilde konuşacağız. Sistemin adı Kapitalizim, Emperyalizim ise onun uluslararasılaşmış üst boyutu. Emperyalizim krizde. Seçeneksizlikler ve sistemin yönetememesi sonucu, yeni faşist dalgalar devlet biçimine evriliyor.Türkiye bu bölgenin başta BOP olayının eşbaşkanı olarak düşünüldü. AKP ile Yeni Osmanlı işdahı kabardı. Hem batı adına rol alma, hem de kendi rejimini kurumsalaştırma birlikteliği yapılıyor. Dönüşüm ise istemesek de K. KIbrısa direk yansıdı. K. Kıbrıs dünya hukukunda direk Türkiyenin ALT idari birimi olarak yerleşti. Özellikle, Osmanlığa yöneliş ayni şekilde gericileşmedir. Dünya feodal yapıdan Kapitalizme çoktan geçti. Kendi kurallarını da koydu. Bunlar dahi dikate alınmıyor. Günümüz K. Kıbrıs adımları resmen Osmanlı eski fetihci dönemin özlemidir. Neyazık ki bunu savunacak bolca Kıbrıslı da mevcut.
Son bir anımsatma: Eğitim dönemiyle birlikte başta öğretmen sendikaları atamaların yapılmadığı veya eksik olduğu açıklaması yaptılar. Buna eski Eğitim makamcısı TDP başkanı da eklendi. Üstelik, sanki dün koltukta değilmiş gibi de konuştu. Bu noktaları yakalayan epey kesim var. Yalnız: münhaleri aşma yerine, tayin olacak UBP makamcıları üst birokrat yapma görevini yapan Kamu Hizmeti komisyonu durumu var. Unutmadık: Bu komisyon başkanı bizat sırf saray hesabı nedeniyle sayın Akıncı efendi onu görevinden alma yerine, yerinde braktı. Öğretmen atamaları denilirken, eksiklik eleştirilirken, gözler biraz da sarayı arasa iyi olur.