Konunun İslam dünyası ekseninde yoğunlaşması nedeniyle, simge olarak kulanılan düşünce gerekçesini de ifade edecek şekilde, başlık yapıldı. Hani derler ya: Müslümanlıkta bunlar yok gelişmelerin hepsi İslam dünyası coğrafyasında yaşanmaktadır. Üstelik de en vahşet olgular, yasa dışı uygulamalar normalmışcasına da yapılmasına rağmen. Bir nokta daha vardır ki defalrca yazdım ve galiba ömrüm oldukça yazmaya devam edersem, yazacağım net gerçeklik haline gelecektir. K. Kıbrıs Türkiye eksenindeki önemli zayıflık ve hata: nitekim; Son Suriye resmen işkal girişimi dahi onca Türkiyeleşme gerçeğimiz, dünyada ilk haber ile yorum şekline gelmesine karşın, hala burada siyasilerin diline dokunmuyor ve konuyu brakın haberiyle, yorumlama dahi yapan kişi sayısı az. Üstelik, adına “akademisyen” denilen ünvanlılar dahi ya kaçıyorlar, ya etrafında yüzeysel dolaşıyor veya “İsmail Kemal gibi” kıvıra kıvıra konuşup zamanı harcayarak kendini “bilimselik” adına satıyor. Böylesi handikapımız işlemeye devam ediyor. Tüm bunlar olurken de resmen göstere göstere yeni Suriye karmaşasına, başka kağos da eklenerek, karanlıkta yol alınarak, tüm konulan uluslar arası kurallar çiğneyerek yeni bir sorunsal sıçrama savaşla yaşamaya doğru evriliyor.
Tüm bu giriş yorumlanması aslında basit soruyla aşılması kolay olur: tartışılan, işkal edilmek istenen, buradan çekileceğini söyleyen ABD paradoks siyasetleri, hepsi Suriye ülkesinde yaşanıyor. Basit kural ezberletildi: “ülkelerin toprak bütünlüğüne dokunulamaz” yazılıp kurallaştırıldı. Oysa. Son dönemde hem de Suriyenin karşı çıkmasına rağmen, ülke resmen iki tarafta da işkal edildi. Nedense, Güneydeki İsrail işkali veya hala bazı ABD kontrolu yerler, Suriye sorunu konuşulurken dikatten kaçırılmaya devam ediliyor. Şimdi de ayni yanlışı kanbulaştırıp kökleştirme yeni hamlesi ısıtıylıyor. ABD Doğu Fıratdan çekileceğini vurguladı. Sonra, ayni gün akşamı “7 Ekim Pazartesi ikindini” karmakarışık tehtitli başka açıklama yapıldı. Sonuçta şu konuya gelindi. Zaten işdahlanıp bekleyen ve hem Anti Kürt politikasına, hem Osmanlı sevdasına ve hem de ekonomik siyasal krizi örtüp yeniden devlet gücüne kavuşkmak için Türkiye harekete geçti. Doğu Fırata gireceğini ve bu yetmezmiş gibi burada resmen dana önce B.M. kürsüsünde de bizat Erdoğanın açıkladığı gibi kendi yandaşlı Suriyelilerin yerleştirileceğini de vurguladı. Bunun adı kesin: işkalden öte gelecekte burada ilhaklaşma imkanı bulma veya kendi kontrolundaki bölge siyasetiyle Suriyede etkin olma esrumanlarının çalınması şeklindeydi. Ama, dünyanın değişik tavırlarla konuşup tepki koyduğu konuda “Şaheser K. Kuzey KIbrısta” çağdaşlık namına pek de söz edilmedi!
Öyle bir yumaklaşıp kördüğüm yapıldı ki her an başka hem de ters gelişme olma olasılığı yüksek. Olayda aktör çok ve esas ülke sahibinin de talepleri nerede ise hiç dikate alınmayan süreçten geçiyoruz. Bu ilerde dünyada örneklemler olarak kabulendiği zaman da çokca sakızlanan “uluslar arası hak” kitabına sayfalar ekleyecektir. Yorumculara önemli bazı dikate almaları gereken koşulları, burada mutlaka Cehenem kapısındaki Şeytan oyunlarındaki duruşları ve gizletilen oyunları kısaca gelecek tehlikeleri de okuma adına kısaca özetleyecem.
Bazı, genel, bölgesel ve gidrek Suriye eksenindeki koşulları bilmeden, gelecek konusunda öngörü yapmak zor. Hele de gelişmeleri doğru yorumlamada sık sık yanlış yapma olasılığı da yüksek. Hele de siyasal veya ekonomik veya her ikisinde de ülkeler kriz yaşayıp yönetememe tehlikesine doğru gidiyorlarsa, mutlaka iç politikadaki sıkıntıyı atlatma adına dış politika savaş gerilimine yönelir. Böylelikle içsel tükenmekte olan konumlarını “milli kahraman, devletin bütünlüğü ve milli beraberlik” adına kurtarırlar. Sanırım, bu klasik durumu direk içeleştiğimiz Türkiyede yaşıyoruz. Tam da Trumpun Suriyeden çekileceği açıklaması ve Türkiyenin Doğu Fırat savaş işdahı tanpon pandorasıyla örtülürken, Türkiyede hem de oldukça güçlü zamnlar peşpeşe yapıldı. Yol, bilet ve köprülere dahi Y.20 fiyat artırıldı. Böylelikle, savaş gündemi, Doğu Fırat girme işdahı ekonomik kriz ile zamlanma gündemini sarstı. Hele de kendine muhalefet deyip de gerektiği anda muhalefet yapma geneleği olmayan Kılıçtaroğlu, tarihi görevini yeniden gerçekleştirdi! Türkiyenin Suriye ve ırak müdahalesini kabulenen tesgereye mecliste evet oyunu tıpış tıpış verdi. Açıklaması ise daha bir utanç belgesi oldu: neymiş “istemeden ve gözleri yaşlı evet “dedi. Daha acı paradoks savunma ise “askere zarar vermemek için” evet dedi! Doğrusu, askeri savaşa gönderme ve başka ülkeyi işkal edip yeni defakto yaratma gerçekleri dururken, askerin zarar görmeme görüşü acaba kimi inandırdı? Sonuçta, klasik kural tutup Erdoğan resmen muhalefetin önemli kesimi de peşinden toplayıp istediği kuralı oynadı.
Yeri gelmişken, bazı yorumcuların görüşüne katıldığımı da belirtecem: başta Yeni Yaşamdaki “Zafer YOruk” gibi yazarlar, şu önemli tavra uyarı yapıyor: Türkiyede önemli muhalefet hiçbirşey yapmadan ve durmadan Erdoğan tükeniyor derken, aslında AKP yönetimi bu konuda hamleler yapıp yeniden güçlendi. Savaşla, herkese basit ezberletilen “Erdoğan kaybediyor” imajı Suriye olayı ile yani dış politik saldırılarla süreçten AKP güçlenerek çıkma olasılığı da vardır. Zaten, kazanılan yerel seçimle avunup, hem de AKP düşüncesiyle konuşup “Müslüman olma yarışı” yapılarak, resmen halk oyunu AKP olmayla bütünleştirip silikleştirme tehlikesi yapılıyordu. Şimndi, zaten kamuoyunun da savaşlar ve fetihcilikle destekleme eylimi, sonuçta tükeniyor denilen AKP yeniden güçlenip devam edecektir. Zaten, en silik muhalif ama ana muhalif olamn CHP çoktan terkiye dış alanda katıldı.
Birbaşka nokta da şu: çoğu kesim zaten ya dış baskılar veya AKP parçalnmasıyla Erdoğanın zayıflamasına dayanıyordu. CHP gibi ana muhalifler halk muhalefetinin çizgisine dahi gelemediği de kesin. Oysa, şunu net yaşadık. Örneğin, ister Rusya ister ABD ve öteki kapitalist ülkeler, hala Erdoğan konusunda “gidicidir” konumunda değildir. Öyle olmasa, son Suriye konusunda laf değil tavır koyarlardı. Üstelik garip değimli; tam da iç krizlerde bulanan Madenciler yürüyüşünden tutun ekolojik direnişler yoğunlaşıp, zamlar ve ekonomik iflaslar artarken, Trump sanki altın tepside sunulurcasına Doğ Fıraatı sundu. Öyle sundu ki Anti kürt batı Türkiye yelpazesi de en başta Kılıçtaroğlu ile Akşener birlikte yerlerini aldılar. Demek ki sistemler hala Erdoğanın sonunun geldiğine inanmıyorlar. Erdoğanlı iş yapmak ve yeni hamleler için ortak projelerde buluşmaya devam ediyorlar. Türkiye cepesi böyle.*****
Gelelim Amerika penceresine: Biz eğer genel Kapitalist sistemin ekonomik krizde olup yönetememesini, Kriz sonucu da yeni faşist dalga etkisiyle liderleri sermayenin seçki yaptığını unutursak, hep eksik kalmanın çaresizliğini de yorumlarda yaşamamız kesin. Trump yukarda özetlediğim resmin Amerikan rengidir. Üstelik, ABD dünyanın süper gücü olmasına karşın, krizi de yönetememe handikapı sonucu hegemonya bakımından gerilemektedir. Bu kriz ABD iç konumuna ve hat ta devlet içi çatışmalara dek yansımaktadır. Trump yeni kriz lideri ve krizi yönetememe sonucu devlet içine dek yansıyan çelişkilerle iktidarını yürütüyor. Birçak davası açıldı, Azli konuşuluyor. Tabi bu koşulları da güçleri ve örgütlü durumlarına göre herkes fırsata çevirmeğe de çalışıyor. Böylesi Karışıklık içinde olan ABD Beyaz saray kendi içinde dahi durmadan görevli değiştiriyor. Bu dış politikada da gerçekleşior. Hele de Suriye bataklığı ile tıkanan Ortadoğu projesi de olunca, hamleler ve iç politik oynama ikilemleri ters gelen koşullar da karşımıza mutlaka çıkarması doğaldır.
Önemli kesim, ABD Türkiyeyi gözden çıkardı yanılgısına yukardaki örneklemlere rağmen yapıyorlar. Oysa, basit bir örnek verecem: Halk bank olayında hala karar açıklanmadı. Uygulaması yok. Oysa, çok daha az hukuki boyutu olan Fransız bankasına hemen önemli ceza verilmesi de tesadüf değildir. Zarafı çoktan unutuk. Kurallara ve yasalara rağmen, birçok sert görünüme rağmen hala ABD Türkiye ilişkileri son tahlilde ayni yapının yansıyıcısı oluyor. Burada ince nokta, Türkiye rejimi nasıl ki iç dönüşüm sistemi oluştururken, dış politikada fırsat buldukça Yeni Osmanlı oluşturma fırsatını da kulanıyor. Nitekim, Afrin veya şimdi Doğu Fırata girme izin ve onayla ve başta Amerikan gerçeği vardır. Bunlar da gözden hep kaçırılır. Kaçırılınca da Türkiyenin “başarısı” olarak da gerçekleşiyor.
Trump sıkıntıda: hem iç politik çelişkiler saraya dek yansır ve gelecek yıl da seçim gündemde. Dışta ise tıkanma ile yeni başarı arayışı arasında sıkışıp mütefiklere başarısızlığı havale etme oyalaması da vardır. IŞİD konusunda direk yaşandığı gibi.Ama kesin olan: hala Batı Emperyalist çevreler Erdoğansız Türkiye değil de Erdoğanı kontrol ve tatmin ederek Türkiye ile biraz daha devam etme noktasındadırlar. Bakmayın uyarılara; bunlar bazen öteki ülkelerle de ilişki yaşamaması veya olacak olumsuzluklarda paylarının tartışılmama eylimlerinden dolayıdır. Oysa, K. Suriye politikasını Erdoğan hem de B.M. kürsüsünde haritayla açıkladı. Buraya alınacak “yardımlarla” da TOKİ evleri ve kendi yandaşlı yerleşmelerle banbaşka Suriye kurma planı haykırıldı. Özellikle de Kürtlerin sürülüp de başta Cihatcıların buraya yerleştirme durumu zaten artık kargalar tarafından da biliniyor.
Daha şu yalanı da tekrarlayan oluyor: “Suriyenin toprak bütünlüğü”! Suriyeye anayasa yapma! Kimler: Suriyenin bölünmesinde rol alanlar ve işkalci olanların katılımları. Dahası: kendilerinin demokrasiden nefret etme gerçekleri ile Suriyeye demokrasi demeleri gibi. Zaten, Suriyeye kimler demokrasi ve özgürlük getirecekti? Cihatcılar ve hem de dünyanın her tarafından toplanan kesimleriyle.Şimdi, K. Suriyeden insanlar sürülecek ve buraya başkaları yerleştirip, defakto değişecektir. Garip gelecek ama; Rusya ve Amerika kendi açılarından konuya baktıkları için örneğin “Afrin Kürtlerinin” sürülmesine ses çıkarmadılar. Her taraf, Kürtleri yanlarına çekme gelişmesi olarak kulanmakla meşkul oldular. Şimdi, göstere göstere ve Güvenlik Konseyi kararı olmadan Doğu Fırata girilme aşamasındadır. Her an banbaşka gelişme ile işler karışık. Suriye değil de işkalci olan Türkiye ABD anlaşmalı bir pazarlıkla Suriye paylaşımlı oyun oynanıyor. Gizli Şeytanda deniliyor ddu! Oysa, Şeytanın oyunları net. Ama,çok değişik oyunlar var. Çok Şeytan olunca da kavga etmeden mi yoksa kavga edrek Cehenem kapısında paylaşım yapılacak ikilemi hep düşünülmesi gereken kuraldır.
Son bir not: Urfaya Onbinlerle ifade edilen Cihatcılar geldi. Türkiye, bu devşirme Cihatcıların kimliğine ÖSO hala diyor. Bunlar, Doğu Fırat girişiminde rol alacaklar. Bunları eyiten, besleyen ve maaşlarını ödeyen Türkiye. Üstelik, Türkiye Kıbrıstan da daha ileriye gidip direk oraya Kaymakam atıyor, posta kuruluşu kurdurtuyor ve enson 3 Fakülte açıyor. Artık buda anlaşılmaz ise Pes*
Uyarı, tüm bu gelişmelerin elbet gerçekleşenler le birlikte, yarın daha yumnuşak Kıbrıs koşullarında da karşılık
bulacaklarından hiç kuşkum da yok. Şu Guteres hala neden Suriye işkallerine karşı çıkma demeci vermiyor?