Tesadüf mü bilmem! Hafta boyunca her ulaştığım yerde, korkunç denecek yağışlarla da karşılaştım. Kitap tanıtımından tutun, ülkemize gelen göz doktorumu ziyarete dek her coğrafya dönüşümünde dolulu yağmurlu Havalarla buluştuk. Enson, şu anda yazıyı yazdığım Karpazda oldukça korkunç denecek yağışlar oluyor. İlginç doğal tanıklıklar da oluşuyor. Yağmurla başlayan, doluyla devam eden yağış, sonrasında topraktan yükselen dumanla tamamlanma dönüşümü yaşandı. Yazı yazarken, hem yağış hem de yükselen sesiyle rüzgarlı dış yaşananlar gerçekleşiyor. Adeta, katledilen genelde iklimlerin ve özde K. Kıbrıs eserimizin aynasında dolaşıyorum. Kentlerdeki olumsuzlukalr, sellerin normal hali ile rüzgarın biçtiği ağaçlar anormal koşulun nasıl normal hale ulaştığının da kitlesel bakışla karşılığıydı. Gazetelerin bazıları veya televizyonların bir kısmı, sel ve yıkımların haberlerini yaparken, bazı yanlışları sırarlarken, nedense hepsinin savunup oluşmasında katgısı oldukları sistemin yapısal özüne de dokunmamaya çalışıyorlardı! Yine de sokaklarda klasikleşen manzaralar veya haykırma marazilerine dönüşen çaresizlikleri de haberlere damıtmayı ötelemediler. Siyasilerin artık bayatlık ötesine giden sözleri ise yine bazı medya ekseninde karşılık buldu. Net olan, hem iklim bozulması hem de K. Kıbrıs yarım asırlık politik yapılanma şeklinin iflasının resmini, yaşayarak tekrardan yaşadık. Bir farkla, hala nedenini konuşmadan felaket lafazanlıkla sayfaları, ekranları ve interneti doldurarak da boşluk sürecimizi kulandık. Ama, gerçekten, düşen dolu buzluğu ile toprakta sıcaklık gerçeği ile oluşan düman, resmen doğa katliyamındaki “başarılı” politikanın da aynası olarak mutlaka buraya da yazılması gerekirdi! Onu da yaptım.*****
Yazarken, hala dışarıdan gelen yağmur ile rüzgar sesleri arasında kulaklarım dolmaktadır. İklimsel gerçekle Pazar havasını yaşıyorum. Makalem için sık sık haberler de akıyor. Ama, memleketim, tıpkı iklimsel sonuçn gibi kendi iklimini yaşıyor. Doğa katletmenin sonucu veya plansız yığılma rantıyla oluşturulup övülen K. Kıbrısta, elbet öteki tamamlayıcı yönler de başka telden olmayacaktı. Örnek, siz herhalde bir kişinin, hem müdür, başka yerde vekalet alan ve bolca ek mesayili üçkenli çalışan olarak raslamanız mümkün olamaz! Bu işte K. Kıbrısta hem de bir kurumda, genel müdür, ilçesindeki yere vekalet alan ve dahası, ek mesayilerle de maaşı donatılan çalışan olması doğalığı burada yaşandı. Bunu savunan ve adına sıkılmadan “verimlilik” diyen vekilerin olması da talihin daniskası oldu. Anlayacağınız, bazı belediye başkanlarıyla Türkiyede duyulan çalışan profeileri, alt birimi olan K. Kıbrısta partizanlık ve kayırmacılık aşkına olmaması hiç mümkün olurmuydu* Hem de sağlıkta.
Bakan, hükümet, Sayıştay ve vekaleti direk veren bakan ve KHK ayni yanlışı nasıl yaptı da demeyin: basit sığınma ile “Yargı kararıyla olacak” kaçışı burada da oldu. Tıpkı, zamanında sınavı yapıp sonucu açıklamayıp, olayı yargıya dek taşıyan ayni kurum başkanını mahkemenin nasıl aklama tekniği yaptığı da akılda kalıyorsa… Unutmayalım, bu kurum başkanını Akıncı deyiştirme şansı vardı: deyiştirmeyerek anlaşılmaz pazarlıklar söylenmektedir!
Böylesi iç politik kağoslarla ve Ersin bey Türkiyede il il gezerek “kafa atmaya” hamaset acemiliği yapmaya devam ederken; birden, Guteresin Kasım ayında iki liderle Berlinde görüşecekelri haberi uçuştu. Hiç uzatmayacam: Kıbrısın genelinde barışçıl dinamiğin silikleştiği, dış müdahalenin ayuka çıktığı, K. Kıbrısta saray gündeminin oluşup Türkiye gerçeği her alanda müdahalecilik yapılıp genel Suriye politiaksıyla fetihci suresi okunurken, Guteresin bu hamlesi çok kuşkuları tetikliyor. Üstelik, Suriye, Yemen, ırak, Lipya ve nice ülkede katliyamlar yapılırken Güvenlik Konseyi yok konumdayken, içeriği dahi sulandırılmış başlıkla “iki lider görüşmesi” elbet konuma göre görüş tetikleyip gündemleşmesi de normaldır. Tabi sonuç beklenmeme gerçeği de vardır. Bu konuyu gerektiğinde yazma sözüyle.****
Pazarın yağmuru haberleri de hızlandırdı. Durmadan yeni haberler akıyor. Özellikle unutulmuşken, Türkiye sınırında IŞİD halifesi adıyla anılan Elbağdatinin ABD tarafından öldürülmesi, bazı soruları da tetikledi. Medya, genelikle öldürülme şekliyle konuyu tartışıyor. Oysa, soru şu: tıpkı Binladin gibi tam unutulup, etkisi de yok olurken ki öldrürmenin ikili mesajı alınır. Yeni bir benzer yapılanış hazırlandı: “Tıpkı Binladin katli sonrası IŞİD ve öteki cihatcı yapılar gibi”* ABD müdahalelsi ile birlikte yeni stratejik tatik sıçraması olasılığı da vardır. Ayrıca, idlip yeri olması, Türkiye sınırı ile Türkiyenin hem ABD hem de Rusya ile ayrı ayrı anlaşması üzerinden olması da olaya yeni sorular taşıyor. Belli olan, eğer öncekiler gibi kabuslanıp yeniden pişirilmez se Elbağdati onu yaratan ABD tararafından görevi sonlandığı için öldürüldü! Dikat, Binladin gibi öldürüldü. Yakalanıp da yargılansa, birçok soruya yanıt ve ABD gerçeklikleri de ortaya çıkacaktır. Bağdati öldürülmesi de Trump için tam da seçim öncesi iyi bir zafer probaganda aracı olmaya adaydır.******
Haberler böylesine yağıp, yağmur rüzgarla karışırken, dünyanın öteki ülkesinden, sokak eylemleri haberi de dolaşıma giriyordu. Epey gündür, Şilide öğrencielrle başlayan, sendikalarla desteklenen protestolar, önce ölümler, sonra olağan üstü durum ve geri çekilme hamlelerine rağmen, hala sürüyor. Milyonu aşan protestolarla adeta zam yapılan ulaşımdan, yönetim deyişimine dönüşen hareketler, sokakta boy gösteriyor.
Konuya fazla dalmadan, medyasal paradoksla konuya katgı koyacam: Örnek, Honkonkta protestolar yapılırken, ölen olmamasına rağmen, dünya medyası haberi ilklere koyup, bol bol görsellerle probatganda yaptılar. Halbuki, Şilide Yirmiye yakın insan devlet kurşunuyla ölürken, bu haber pek de öne çıkarılmadı. İlk protestolar haber dahi yapılmadı. Ayni farklılık Endonezya, Ekvator, Arjantin, Hayiti gibi ülkelerde de yapıldı. Algı operasyonu denilen nesneliğin kanıtı da bu. Üstelik, Şilide, honkonktan farklı olarak oldukça uzayan, siyasal mesajı da artan protesto gerçeğini de pek vurgulanma istenci olmadı…
Şilinin önemi çok. Örneğin, ilk barışçıl yol ile sosyalizmin uygulanma deneyimi burada yapıldı. ABD tetikleyici darbeyle de devrildi. Neoliebralizmin ilk kurumsalaştığı ülkedir de. Bu bilgielr yanında; Şili Latin Amerikanın en zengin ülkesi. Ekonomik bakımından oldukça yine zengin. Ayni şili ise gelir dağılımında eşitsizlikte de önlerde bulunuyor. Neoliebralizmin gerçek aynası olarak yapılandırıldı. Son seçimle gelen Neoliebral başkan ise ayni politikalara devam dedi. Son, öğrencileri ve çalışanları etkileyen metro zammı ile protestolar patladı. Önce baskı ve ardından olağan üstü duruma rağmen dalga durmadı. Sokakta barikatlarla karşılık buldu. Hafta ortasında sendikalar generl grev yaptılar. Cuma günü milyonu aşan protesto gösterileri yapıldı.
Şili yönetimi, önce zammı geri aldı. Reforum sözüyle bazı ücretler artırıldı. Şili sokağı ise direk Neoliebral karşıtlı taleplerle konuyu geliştirdi. Direnmenin sonundaki yükselen dalga, siyasal talepleri de artırdı. Neoliebraleşme ile en pahalı eğitim uygulanan Şilide, kamusal yönler, istifalar ve yeni seçenekli seçeneklerle sokakta olmaya devam ediyor. Şilide kökleşen sınıfsal sol ile aydınlık öğrenci birlikteliği, tüm yılların baskısına rağmen halen sokakta kazanarak yol almaya çalışıyor.
Dikati çeken protesto ekseninde, direk zenginlikten yarrlanmayan, ancak, yoksul da denecek konumda olmayan kitlesel önemli katılımın da olmasıydı. Bu, korku ile gelecek talebin de daha anlamlı olmasını getiriyordu. Unutmadık: Şilide ünüversiteler, sendikalar ve sosyalist partielrin bileşkeli ekseniyle Pinoşete karşı Sivil toplum hareketiyle cuntayı sonlandırdı. Nitekim, Başkent Santiyagodaki olağan üstü ilanına rağmen, geceleri evlerden tencere tava sesleriyle gürültü çıkarma protestosu o dönemden kalan eylem türüdür.
Sonuç olarak: ilk uygulanan Neoliebral prokram ülkesi Şili, yine kaynıyor. Nereye dek gider. Öngörmek kolay deyildir. Şilililer özellikle son yıllarda eğitim üzerinden epey eylem yaptılar. Bunlar, sol adına cılız da olsa, dünyada yankılanan önemli sinyalerdir. Neyazık ki salt AB seyahat zefkiyle ve bu ezberlerle sıkışan Kıbrıs solu, bu konuyu dahi pek önemsemedi. Buda, Kıbrısa düşen ders oldu.