Her haberin kendi içeriği vardır. Haberler olayı aktarırken, kafanızda geçmişten gelen birikim de olursa, ozaman banbaşka zenginlik de oluşur. Bilimsel yöntem veya sorgulayarak diyalektik bütünleme yapma adına da haberleri yan yana korsanız, umulmadık sonuçlarla geniş ufka ulaşırsınız. Bilmek, sorgulamak, araştırma yapma amaçlı ve bağdaşlaştırma tekniği birliktelikle, haberden haberleri yan yana koyma birikimini deyerlendirince, önemli neden sonuç ilkesine geliriz. Geldiğimizde de yan yana haberlerden, bilimsel ve siyasal derslik bütünleyicilikle konuyu tamamlama zenginliğine kavuşuruz. Ben bunları 6 Ekim Pazar günü birkaç haberi yan yana getirerek ve güncel konuyla bağdaştırınca, karşıma salt K. Kıbrıs haber yörüngesi değil, Coğrafyalı siyasal Ortadoğu resminin kolay anlama şekli karşıma geldi. Sansürsüz haber ve haberlerin yan yana gelip de bütünleştirme tekniği sonunda, önemli kitap yazılımı dahi gerçekleşme zenginliği dahi sağlanır.*****
Girişin bir bölümünde yazdım: Yazıyı yazdığım tarih 6 Ekim Pazar. K. Kıbrısta birkaç gündür Büyük Konukta yapılacak adı Eko fesdivalı tartışmaları gerçekleşti. Bazı çevreler, fesdival veya daha kolay benzeticisi yeni model Panayıra katılmama çağrıları yapılıyordu. Bu konu K. KIbrısta yaşanıyordu. Yine; pek de haberleştirilmeyen Türkiyede ise Cuma günü bizat Erdoğan kararnamesi ile Kuzey Suriyede Türkiyenin kontrolunda olan bölgelerde 3 Fakülte kurulma haberi geçiyordu. Bu yerlerden birisi de Afrin oluyordu.
İki ayrı haber! Baktığınızda, ilk yüzeysel okuşla, alakaları hiç yok gibidir. Eskiden olanlar veya Türkiye K. Kıbrıs ilişkilerini gözetmeden, hiç bağlantı kurmak mümkün olmaz. Bir yanda yeni Panayıra katılma çağrıları, öte tarafta başka diye atlandırılan ülke ele geçirip yerleşmeğe çalıştığı yöreye 3 fakülte kurmakla meşkuldur. Basit sistem ezberiyle veya resmi siyasal yaklaşımla bunu anlamak mümkün olamaz. Hele de belek silinmesi veya birikimsizlik, haberleri bağdaştırma düşüncesini dahi kurgulamak mümkün deyildir. Daha ileri gideyim: Büyük Konuk yeni panayır anlayışıyla veya Afrin fakültesi haberlerinin ikisini dahi duyan insan sayısı da azdır. Böylesi koşulsal benzerliklerle de karşılaşıyoruz.
Ozaman, fazla lafazanlıkla yerimizi doldurmadan, yan yana koyacağımız haberlerin ortaklaşan yönleriyle ele alalım: Aslında, Afrin kelimesini eğer duyan olursa, biraz da havıza canlılığı kaldıysa, kısa zaman önce, Türkiyenin Afrine girmesi ile K. Kıbrıstaki tarihi 22 Ocak olaylarının nasıl geliştiğini aklına getirecektir. Ayni şekilde, 22 Ocak resmen Afrika linç girişimi ile takınılan tutumlar yetmezmişcesine meclisin tepesine de aşiret bayrağı çekilme gelişmesi de canlanacaktı. Ardından, bu kararı bizat Erdoğanın Bursadaki nutkuyla hemen K. Kıbrısdaki işbirlikcilerinin linç hareketiyle tırmandığı süreç de akıla gelecekti. Bu çirkin çaldırıların katılımcılarından birisi de ilgili panayırın yapılışında lider olan belediye başkanı ismi anımsanacaktı.
İki haber dedik: birden yan yana koyduk. Fakat, yetmiyordu, eğer kafanızda yaşananlar silindiyse, veya siyasal yalaka duruşla avantalaşmış teslimiyetci olduysanız, bunları pek anımsamak istemezsiniz. Hele de koltukta makamcı olup bu teslimiyetin sonucu ödülendirildiyseniz! Ama, bazılarınız dikatle okurken, daha ikinci haberin bütünseliğini bulamama endişesine gelme olasılığınız vardır: hemen tamamlayalım: Olayın tetiklendirici haberi Türkiyenin Afrine girip işkal yapma girişimiydi. Buna kızan TC Cumhurbaşkanı da Afrika gazetesini öfkeli sesiyle işratledi. Saldıranlar bunun sorgusu yerine, gelen buyrukla veya işbirlikci teslimiyetciliğini kanıtlama peşindeydiler. Oysa, basit tanımlama resmen bir ülkenin içine tank ve topla girmek ilhak veya işkal girişimi olarak isimlendirilir.
Gelelim hala tam açıklamadığımız ikinci haber tamamlayıcısına; Cuma gün yayınlanan kararname ile Afrine de Türkiye fakülte yapıyor. O Afrin ki Suriye toprağı olarak kabulenir. Bakarsanız, Türkiye dahi lafla “Suriyenin toprak bütünlüğünü kabuleniyor” açıklamaları mevcut. Fakat, önce posta memurları ve kaymakamlar derken fakülte açılıyor. Dahası, bu bölgelerle alakalı Urfada konferans düzenleyip girilen bölgelerde “ulusal konsey ve ordu” kurdutulma kararları aldırtılıyor. Bu bilgileri yazarken, Türkiyenin onca K. Kıbrıs müdahaleerine karşın, nifus yığmasına rağmen, direk TC kararlı kaymakam veya fakülte açılmadı. Buraya ilgili kararları aldırtıp, bir anlamda işkali kendince gizlemekle meşkul oldu!
Devamı da şu: Afrika gazetesi afrin olayını yeni işkal girişimi olarak mahşet yapıyorken, Erdoğan buyruklu linç hareketi ile meclisin tepesine aşiret bayrağı çekilirken, bunların çoğu ötelendirilip, savcılık Afrika hakında soruşturma açtı. Mahkeme süreci hakında fazla bilgim olmadığı için, fazla bir cümle yazamıyorum. Şimdi: geldik fasülyenin ekşimesine! Savcılık eğer mahkemeye konuyu taşıdıysa, direk Erdoğan fermanıyla pardon kararnamasiyle Afrine fakülte yapılıyorsa, bizat B.M. raporlarına dek giren bu yörede etnik temizlik yapılıp Kürtlerin önemli kısmı buradan kaçıyorsa. Nasıl bir dava okuyacak ki Afrinde işkal edilme hareketi yok denip suçlandıracaktır?
Daha da utanılacak durum şu: kendine akademisyen diyen ünvancılar, Afrin hareketine nasıl işkal değil de başka isim bulacak? Gerçi yalanın doğru diye öğretildiği yerde bunlar hep mümkün. Örneğin nasıl ki sorun yokken, Afrinden saldırılarla güvenlik tehtidi denilip de bahane bulunup, Ruslarla yapılan pazarlık sonucu Afrine giriliyorsa, ayni şekilde hukuk denilip en keskin yalan doğru doğru diye sunulup cezalar da verilmesi olasılığı hep vardır. Oysa, meclis işkali veya linç hareketiyle resmen katliyam yapma hareketi, derinliğine sorgulanıp ayaklanma ve bütünlüğü bozma adına çoktan dava açılması gerekiyordu. Tabi hala göstermelik aranan 9 kişi bile unuturuldu.
İki haberi yan yana koyunca, biraz da bilginiz olunca, bakın kitapları dolduracak mavzeme hemen fışkırmaya başlıyor. İnce nokta şu: hala Türkiye Kıbrıs gerçeği ile yüzleşilmedikçşe, yeni Kıbrıslar ve daha da kötülerinin de olasılık düzeyinde hem de resmi idoloji savunusu olarak gerçekleşmesi de kolaylaşır. Türkiyenin K. Kıbrısta yaptıklarını şimdi daha katmerlisini K. Suriyede yapıyor. Direk, B.M. kürsüsünden haritayla söyleniyor, nifus taşıyarak oradaki sahiplerini sürme cüreti oluyor, B.M. yasaklamasına rağmen “ki Kıbrısta yapılırken bu yasak yoktu” Etnik temizlikle yeni nüfus yerleştirme önerisi yapılıyor. Tabi ki TOKİ rantını da unutmayarak. Bunlar hepsi Büyük Konuktaki “Eko panayırındaki” insanları gitmemeye çağrısıyla da taşlanıyor. Oysa. Ayni andaki fakülte kurma ve TOKİ konutları ayni girişimin halkaları olarak eklenmektedir.
Nedersiniz; Fesdival tartışmalarıyla birden Afrin Suriyesi, Bölgesel Kürt sorununa, Türkiyedeki rejim ve isterseniz denizlerdeki gaz krizleri hepsi bu tavırla birlikte yerini alması gerekmiyormu? Türkiye Rusya izinli ve anti Kürt idolojik bakış ve içerdeki muhalefeti terkisine alarak Afrine girerken, müdahalelerle oraya yerleşmesine, Zeytinleri dahi alıp satmasına bile bile göz yumulurken, şimdi 6 Ekim Büyük Konuk fesdivali ile Afrinde kurulacak fakülte gerçeklerini nereye kadar birlikte görmekten kaçma şansımız kaldı! Haberler işte böyle bir şeydir.
Konu madem haberlerden açıldı: ekonomimizle alakalı da krizler ve teslimiyet avanltaları sürüyor, ilgili bir makaleyi de önerelim: Haber Soldaki Korkut Boratavın bu hafta iyi bir haberler tamamlayıcı yazısı yayınlandı. Açıklanan YEP ve kısa zaman önce Türkiyeyi ziyaret eden İMF raporlarını kıyaslıyor. Görünürdeki ayrı haberlerin yine nasıl buluştuğu bileşkesini de koyuyor. İMF raporu ile damadın açıkladığı ve nerede ise sık sık yaptığı YEP adeta aylar önce ziyaretle hazırlanan raporun kendisini Beratın yükselen sesinde yakalamak mümkündür. Yeter ki haberleri yan yana koyun, gelişmeleri biraz deşin, yeterlidir.***
Kısaca, her olgu başka olguyla birlikte yakınlaştırınca, konu genişler. Diyalektik “her şey birbirine bağlıdır” ilkesinin yaşamda tekrarıdır. Oysa, sistem haberciliği de öylesine kuşattı ki bazı gelişmeler haber dahi yapılmıyor. Bazıları ise saptırılarak bilgilendirmeden algısalaştırmaya sokuyor. Çoğu zaman da bu yanlışlar yetmezmişcesine, salt haberle yetinilip, değişik gelişmeler yan yana konup olay geliştirilmiyor. Bana 6 Ekim günü bu gerçekliği Kral çıplak gibi karşıma dikti. Diyeceksiniz ki “her zaman duymaktan sıkıldım” sana ne kazandırdı bu doğrular? Galiba kültürel olarak teslimiyeti ve bilgisizliği, bazen avantayla, bazen cihaletle ve yeri geldiğinde dinsel kuramlarla gizlemek yeni bir posmoderin kültürel bakış olarak yerleşti. Hele üstüne “bilimselik” damıtma ile fon kapma kurallarıyla da metalaştırınca, en basit bilinmesi gereken kavramsal olgular dahi ezberle saptırılma veya yok saydırtma kültürleşmesini oluşturdu. Sanırım, yukardaki yazı bunun basit örneği. İnanın fesdivale gitmeyenler dahi kolayca öğrenecekleri durumlarla konuya bakmadılar. Taraftar olma veya birielri dedi diye katılmayan çok. En acı yüzleşme ise bizat ben tarafından yaşandı: Kendine hem de demokrat diyen bazı kişiler Büyük Konuka gider. Onlara konu anımsatılınca, önce sayısal çokluk denildi, yetmeyince de “Ben Türküm” deyip, klasik Kıbrıslı rum hastalığının ruh halini de yaşatıldı.
Günün haberlerinden oluşan basit makale de burada artık sonlanması da şart. Bakalım: Afrine fakülte dahi açtıran, nifusunun sürülüp yerine başkasının yerleştiği, bu haberle ilgili basılıp linç edilmek istenen Afrika davasında “bağımsız savcılıktan” başlayan hukuk bize nasıl bir tarih yazdıracak. Demedi demeğin; demokratik ülkelerde, kuvet ayrımlarında ve hele yasalara uyan savcıların olduğu ülkelerde böylesi davalar açılmaz. Tam aksi, ahalinin tepkisinin enerjisini alma adına saldırganlar yargılanıp bu linçcileri kucaklayan vekilerin dokunulmazlıkları kaldırılıp siyasal yaşamı sonlanır. Oysa, burada bizat hareketi destekleyen başta büyük Konuk belediye başkanı ezici oyla yeniden başkan seçilip ödülendirildi. Bizim dünyamız da böyle.