Son günlerde yine ırak ülkesi aradan sıyrılıp karşımıza haber olarak çıkıyor. Irakta başlayan ve kitlesel katılımla büyüyen protestolar, çaktırmama adına israilin deyişik ülkelerden “Azerbeycan ve kuzey bölümündeki Kürdistan” üzerinden ülkedeki önemli şiği mezhepli örgütü insansız araçlarla bonbalamaktadır. Ayrıca, Suriye sınırının da hala başta ABD engeliyle tamamen açılmadığı da başka bir durum haline geldi. Bu olaylara birkaç olay daha eklemek mümkün: ırak develtinin karşı olmasına, ancak gücünün yetmemesi nedeniyle, Kuzeyinde Türkiyenin sınırları ihlal etmesi, PKK operasyonları yapması da bunlardan birisidir.Fakat, ençok öne çıkan, ıraktaki halkın öfkesi ve sokaklardaki protesto ile hem ülkedeki yolsuzluk gerçeği, yoksuluk koşullarının derinleştiğinin, insansal karşılığı olarak gündeme düşüyor. Buna, ABD hegemonya hamlesi ve ülkenin iranın etkisine girme probagandası da eklenince, ırak giderek karmakarışık bir hal aldı.
Çok Deyil; bu asrın başında, hat ta geçen yüzyılın doksanlar döneminde, başta Amerika ve direk yönlendirerek, ırak baskı altına alındı. Deyişik yöntemelrle ülke darmadağın edilip sonra da bu Yüzyılın başında, Emperyalist güçelrce işkal edildi. Adına “Özgürlük getirme” adına da yeni kendi sömürgeleşme ırakın kurdurulması çabasına giriştiler. Günümüz ırakı, resmen Amerikan siyapolitikasının gidrek tüm sistemle birleşik yaratığı devletle karşı karşıya bulunmaktayız. Son ırak olayları ise işkallerin ve petrol ekonomik deyerin sonucunun sistemsel yansıyışıdır.
Son günlerde ırakta sokaklar ısınıyor. Dıştan, direk israilin ve Türkiyenin ülkenin içlerine girip yaptığı saldırıların normaleşmiş halini görürken, öte yandan insanlar yolsuzlukların ve yoksulaşmanın öfkesiyle sokağa çıktı. Devlet ise resmen çaresiz. İşkal, öylesi bir devlet yapısı kurdurtu ki Kıbrıslıların eğer gerçekten buradaki taleplerini biliyorsa, önemli dersleri almaları gereken sonuçtur. Irak işkal edilince, Amerika başta olmak üzere, ırak ulusal devlet yapısı yerine, etnik, mezhepli ayrımlara ve onların dengeleriyle kurgulanan yapının şekilendirilmesi yapıldı. Mezhepe göre veya etnik konuma göre nifus oranıyla bakanlıklar ayrıldı. Hat ta vekil sayısı dahi mezhep ve etnik hat ta aşiret hesabına göre sayısal kotalarla belirlendi. Bu aslında, Neoliebralizmin Doksan döneminde sömürge ülkelere dayatılan temel yapılanma şeklidir. Mezhepsel ve etnik dengeleme veya eşitlik adına yapılanış bu kimliklerle nifus oranlı, siyasal dengeleyici kontrolu devlet oluşturuldu. Piyasanın güçlü ve devletlerin de dizayin etme rolleriyle hesaplandı. Daha ileri gidilerek de sistemin hala kendi kurallarıyla başaramadığı “federal yapı” simgesiyle de üst ismini koydular. Irak olayında hep Şiği, Sünni ve Kürt denklemli parçalanmış “federal ırak” projelerini hep duyup, anayasasıyla da yaşamda oluşturuldu. Ama, işlemiyor. Hani “Muhteremleşen Akıncının ve geriye kalan şürekanın haykırdığı Siyasal eşitlik var ya” ıraktaki uygulamaların buradaki koşullara taşınmış kopya şeklidir. Dikat edin ve ıraktaki tartışmaları anımsayın, Kürtlere ve Sünnilere söyletilen eşitlik ve içsel konumlar, bugün biraz daha yaygını burada olmazsa olmazı “siyasi eşitlik” kuramının doldurulma biçimidir.
Sömürge olunca, dış müdahale veya buradaki imajlı makyajıyla “garanti etme” kuramının içeriği ırakta oluştu. ABD bu yapının efendisi gibi davranıp irana kaymama paranoyası ile içsel dinamikelrin güçlenmesini hiç istemiyor. Gerektiğinde Sünnileri, gerektiğinde Barzani Kürt liderlerini ve dıştan çaktırmadan Türkiye ile israili devreye sokuyor. Cılız ırak devleti ve parçalanmış haliyle, üstelik mezhepsel kini de yayarak, etkisiz, parçalı ve yöreye göre milislerin hakim olduğu ırak olayı ile karşıkarşıya kalıyoruz. Bu tip ülke ise zengin Petroluna rağmen, yoksuluk diz boyu ve yoksuluğun kitlesel aşmazdaki protestoları yoğunlaştı. Devlet ise bunları tek başına bastıracak gücü veya karar alacak erki de yoktur. Ama, bu yapı petrol yağmalama, sömürgeleştirme ve parçalama ile adını “Federal ırak” koyarak gerçekleşti. Bize, Emperyalizmin aslında federal sorunu çözmediğini, aksine, bu parçalama kulanımla ülkeleri elde edip zenginliklerini sömürme olanağı sağladığı acı sonucu ırakta yaşıyoruz. Sayısal ve yasal siyasi eşitlik, dış ülke garantisi ve ekonomik sömürge kuralı gayet güzel sistemin rantına konuldu. Oysa; dünyayı takip etmeyen ve artık Kıbrıslı veya K. Kıbrıstaki kalabalık insan gerçeği ile ayni içeriğin daha bağımlı versyonunu hem de dış güçlerin sesiyle burada barış olarak talep ediyorlar. Ağızlar dolu dolu da tartıştırılıyor.
Irakta insanlar öfkeli şekilde sokakta. Bir ufak ayrıntı; Kuzeyindeki Kürtler bu protestolarda yok. Zaten, onlar sanki ayrı bir dünyada bulunuyorlar. Böylesi parçalı ülkedeki, bir bölümdeki kentlere yayılan protestolar, elbet sonuç almaları şimdilik güç. Üstelik, devlet yapısı nedeniyle de bunlara olumlu yanıt vermek de zorr Başkanın çaresizliği ve meclis parçalanması nedeniyle, yaysa adıyla dahi hukuki karar verilemiyor. Bunlar bazı makyajlarla veya örgütsüz olduğu için de ilerde sonlanacak. En etkin lis liderleri ise böylesi krizi kaldıramayacak noktadadırlar. ABD ise kendi beceriksizliğini örtme adına da iranı suçlayarak, siyasi duruşunu koymaktadır. Öyle ki sanki iranın kışkırtması ile sonuçlar çıktı algısı batıda tuturulmaya çalışılınıyor. Haberlerde de işlenmektedir.
Kısaca, Emperyalizmin doksanlar Ortadoğu projesinin ilk uygulanan ülkesi olan ırak, şimdilerde tüm etnik ve mezhep denklemli eşitliklere karşın, kitlesel yoksulaşma sonucu da oluşan öfke, kitleleri sokağa çıkardı. Örgütsüz kitle akışkanlığı elbet birilerinin kulanım fırsatı da yaratmaktadır. Belli olan şu: ırak bu yapısıyla devam edemez. Ancak, dış güçler içeleşip bu koşullardan da yararlanıyor. YOksuluğun giderilmesindeki etkin enerji gücü ise tekelerin cebinde dolar oluyor. Bölgesel hegemonya kısgacı ile Kürt bölgeseleşen sorunu yanında İslam dünyasındaki mezhepsel ayrım gerçekleri, ırakın durumuna hep olumsuzluklarla oluşum sonucu getirdi. Çaresiz ve öfkeli ırak elbet arada bir patlıyor. Daha geçenlerdeki seçim sonuçlarıyla nasıl hükümet kurulma olayında başta ABD beyenip beyenemeyeceği başbakan krizi mutlaka akılda tutulmalıdır. Sonuçta, ırak işkal edilip bize benzer ama uygulatılan yapılanışla bu noktaya geldi. Ne ırak özgür, petrol zenginlik ile bütünlük getirildi. Sadece, kriz ve dış müdahale yoğunlaşma hegemonya kavgasını artırdı. Bedelini ise ahali ödüyor.******
Kapitalist ekonomisler, imgesi ne olursa olsun, bize hep şu palavrayı normalmış gibi yuturuyor: Sermaye gelmesi için hukuka, adalete ve özgürlüğe bakıyor! Doğrusu, bu algıyı iyice kabulendirdi. Bizde dahi, kocaman diplomalı, şanlı şaheser ekonomislerimiz de K. Kıbrısa sermayenin gelmesi için “demokrasiden, özgürlüklerden ve isdikrardan” söz etmeği, beyeniyorlar. Kapitalizmi unutanlar, Emperyalizmin uluslar arası sömürge sömürme kurallarını sildirtenler, bu yalanı gayet tatlı tutup, yönetimlerine de “ülkemize sermaye gelmesi için kararlar alınsın” önerilerini vurguluyorlar. Sermaynin dış alandan gelmesi için ülkede yasaların olmasını öneriyorlar. Kocaman yalan da kolayca kitlesel alıcı buluyor. Sanki, sermaye geldiğinde eşitlik ve kalkınma yaratacağı anlayışı düşünceleşiyor. Bunlar hep palavra da neyazık bunu söyleyecek insan sayısı da oldukça azaldı.
Bir örnek, doğrusu herkesin suratına çarpması gerekirken, yukardaki anlayış sonucu alkışlanıp övülüyor. Alman, Voksvagen otomobil şirketi, şubesini Türkiyede kuruyor. Bu önce AB alanında tartışıldı. Türkiyenin rakiplerinden birisi de Bulgaristan dı. Sonuçta, Alman tekeli, kararını Türkiye tarafına kulandı. Bazı AB parlementerler, rekabet kuralını, AB ilkelerini ve Türkiyedeki koşulları anımsatmak istediler. Kimse dinlemediler. Oysa, kocaman bir ezber hep ekranları kapzıyordu: Uluslar arası sermaye bir yere gelmesi için, ilgili yerde özgürlük olması önemliymiş deniliyor. Oysa, Kapitalizmi ve hele soyutlayarak sermayenin sınıfsal yapısını bilen, sermaye hiçbir ülkede yatırım için demokrasi falan aramıyor. Orayı seçerken, kar amaçlı düşüncesi kesindir. Gideceği ülkenin demokrasisi veya ülke ekonomik istikrar noktasına bakmıyor. Öyle olsa, savaş alanı olan Ortadoğuya dış sermaye yatırım yapmaz, şirketleri ele geçirmezdi.
Alman tekelinin düşündüğü net: Türkiyede demokrasi değil tam aksi olduğu için, emek sömürüsü daha uygun. Üstelik, örgütlenme boyutu işçi alanında cılız. Taşeron yapı mevcut. Daha ucuz çalışan insan olduğu için de Bulgaristan yerine Türkiye seçildi. Bulgaristan tehlikesinde, AB üyesi olması nedeniyle bazı kurallar var. Bunlar Türkiyede geçersizdir. AB direk müdahale edemiyor. Ucuz çalışan ve hak talep etmeyen emek gücü ise tekele iyice kar getirecektir. Bu düşünce temelinde de seçki yapıldı. Bir anlamda senelerdir sakızlaştırılan görüş de çöpe atıldı. Ama, kimse düşünmediği için de hala burada dahi “dış sermayenin gelmesi için adalet ve özgürlük önemlidir” lafazanlığına devam ediliyor.
Başka ek yuturma ise dış sermayenin gelmesi ile insanların iş bulup işsizlikten kurtulacakları ezberi yapılmaktadır. Buda tutuyor. Öyle tutuyor ki çevre yok edilirken, en acımasız sömürü yapılırken, yıkımlar sürdürülürken, hep “insanlara iş bulacağız” sığıntısıyla da kitlesel karşılık oluşuyor. Bunu Leffkede maden konusunda veya denizlerin yağmalanması, dağların oyulmasında ayni masallar burada tutmadımı? Kapitalizim ekonomik anlayışı, böylesi bir melemdir.
Alman Voksvagen araba şirketi, Türkiye yaytırımıyla milyonlarca biriken örneklerden birisini gerçekleştirdi. Bir pek söylenmeyen ekle: TC yönetiminin Türkiyeyi seçmesi için yaklaşık 400 milyon dolar teşvik verdiği de söylenmektedir. Bu başka konularda da aynen gerçekleşiyor. Üretim garantisi veya geliş teşviği ile artık devlet kaynaklarıyla da sermaye beslenme yeni kuralı da kökleşmiş oldu. Nasıl ki vergilerde hem af, hem teşvik ve hem de sildirterek destek yanına bir de kendi kaynaklarını ilgili şirketlere aktarıp kurtarma yapıyorsa, buna karşılık da vergisini ödemedi diye insanların parasına el koyma paranoyası, artık sistemin krizle birlikte sermaye destekli kurallı ikilemin ürünleridir.
Sonuç olarak, düşünüldüğünde eflasyonuna inanılmayan, teşvikleri sermayeye aflar ve indirimler de tekelere uygulanıp, alınan vergileri de aktarış teşvikle devredince, Kapitalist sağlık ve eğitim de metalaşıp buna yönelik insan tipiyle de taşlandırılıyor. Voksvagen şirketinin Türkiye tercihindeki ucuz emek, yasal denetim olmaması ve teşvik üstüne pazarın kendisi de seçkisini buraya yönelmesini sağladı. Biz yine bunları yok sayıp, Kapitalist sermaye sınıf gerçeğini silikleştirip, ayni ezberi okumaya devam: “Sermayenin gelmesi için, hukuk ve adaletin olması gerekir” tekrarına devam.