Cuma sabahı 22 Kasım günü Lefkoşa dolaşımla, arabaya binip Mağusa yoluna düştüm. Öğlen, Mağusa terminalinde sohbetler yaptım. Sonra, yeniden araba yolculukla, solan güneş ışıklarıyla, kış sinyal bulutları altında karpazın içlerine doğru yolculuğumu da tamamladım. Oturup hemen tasarladığım yazıyı yazmak aklımdan geçti. Fakat, okunan haberlerle içinme gelen tenbelikle, makalemi TELE 1 yayınındaki yeryüzü prokramı sonrasına ertelememi teşvik yaptı. Ceyda Karanın sunduğu ilgili prokramı sorun çıkmadıkça her hafta dikatlice izliyordum. Doğrusu, iyi de oldu.
Artık gecenin ortasına doğru gidiyoruz. Elim klavyeye ulaştı. Yazımı günün bitmemesinden önce tamamlayıp Murata göndermeği kararlaştırdım. Yukarda belirtiğim gibi de “iyice Ceydanın Yeryüzü prokramını” dinledim! Çünkü, dünya ayaklanmaları üzerine önemli konuşmacılarla, kafamdaki bilgiler yeniden şerit gibi geçti. Fakat, belirtmeden edemiyeceğim klasik sorguyu da burada yakaladım. Katılımcılar gerçekten dünya kitlesel ayaklanmaları gayet güzel yorumladılar. Ancak, Honkonk üzerinde yorum yapan kişi bir yerinde Çin Honkonku “Bizim Kıbrıs gibi” benzetmesi yapması da gerçekten onca bilgi yorumlamasından sonra Tuhaftı! Aklıma yeniden Türkiye aydınlarının Kıbrıs tutsaklıkları geldi. Çin Honkonk tarihi gerçeklikle Türkiyenin Kıbrıs serüvenini aynılaştırma benzerliği oldukça yanlıştır. Çinin tarihi gerçekliği ile Osmanlının fetihci Kıbrıs ve ardından ingiltereye geçmesi ile oluşan Bağımsızlık dönemleri sonrası adına Grantörlük dense de Türkiye çevrelerinde fetihcilikle elde edilen Kuzey Kıbrıs aynılaşması, bana onca gelişime karşın, Türkiyedeki fetihci ve ilhak anlayışının devlet refleksi siyaset olarak kalıcılığı, miğdemi bulandırıyor. İşte Türkiyenin onca sol ve aydın birikimleri Kıbrıs ve öteki fet etme ruhuna hala takılma espirisine takılmaktadır. Bu eleştiryi yazmadan da edemiyorum. Bu ikili yanlış günümüz Kıbrıs Türkiye ilerici kesimlerin birbirini anlamamasının önünde önemli duvar haline gelip beyinleri kuşatmıştır.******
Yazımı böylesi güncel akışkanlıkla ertelediğim yazıya giriyorum. Başlıkta da belirtiğim gibi, yoğunlaşma yerine, şöylesine buralarda dolanarak takılacam. Tabi ki güncel Kuzey Kıbrıs oluşturma güncesinden de ufak ufak dokunuşlarla da yola devam etmek peşindeyim.
Saraylı Mustafa Akıncı, bu defa Almanya yolculuğu için valizini hazırlıyor. Yanında da erkanını alacak. Berlinde Guteres dosyasıyla müzakereler yapılacak. Kamuoyuna bakarsan, onca gazete televizyon mahşetine karşın da pek bir şey beklenmiyor. Ahali fazla konuşmazken, konuşan politikacıların ise daha kısırlaştırılan Kıbrıs sorunuyla savrulduklarını da yakalarsınız. Özellikle, görüşmelerle çözümde pek öneri dahi sunmayan kesimler, daha silik ve “cesaretlendirme, barış” kelimeleri etrafında dolaşıyorlar. Karşı olanlar daha ileri gidip “görüşmelere gidilmemesi” savını da savunuyorlar. Bu gölgelerin eşliğinde ve Türkiyenin de ters açıklamalı esintilerinde Mustafa Akıncı yanında bazı erkanıyla belki yeni tarihleri de atacak buluşlarla Berline doğru gidecektir. Siz yazıyı okurken, kim bilir, Berline dahi ulaşmış olacaktır.
Sorgulayan çok: Türkiyenin direk tersten açıklama yaptığı, Sarayın dışındaki koltukcuların karşı olması, muhalefet CTP yeni saray veya koltuk hesabı nedeniyle silik veya anlamsız cümlelr kulanması, daha ilginci, Mehmedali Beyin Akıncıya saldıran ve AKP övgülü sözlerle saray yoluna girme hamleleri adlında, Guteresin Berlin zirvesine gidiliyor.
Guteresin masaya koyduğu ilkeler eğer ısrar edilirse, malum. Fakat, bunlarda da probaganda tercihlerle saptırma ayuka çıktı. Kimisi ismi kulanıp destek atarken, eleştirmek isteyen de kendi kafasındakiyle saldırıyor. Nede olsa halk okumadan taraftarıyla yetiniyor, gazetesiyle de örneklişttiriyor. Buna ek olarak: K. Kıbrıs saray seçim dönemine de girdi. Tam da adaylar Türkiyeden ışığı beklerken, Akıncı sarayda kalma hesabına bu görüşmeleri koymak isterken, kimileri de öne çıkıp seçenek olma çırpıntısındayken, Guteresin masaya daveti Berlinde gerçekleşme sürecinde yaklaşıyor.
Tek bilinmeyen ufak koşul şu: K. Kıbrısta seçimler yaklaştıkca, üstelik Akıncı dışında yetkililer karşıyken, Türkiye hegemonyasını güçlendirme hamleleri yaparken, B.M. en güçsüz irade koyma dönemindeyken, neden bu görüşmeyi yapıyor soruları da etrafta dolaşıyor. Kimisi Akıncıya destek, kimisi kalıcılığı tam da koşul yaratma adına “görüşmelerden bir şey olmaz” dedirtme tutumuna bağlıyor. Ama net olan, lafta destek olsa da çoğunluk resmen artık görüşmelerle umut birlikteliğine pek inanmıyor. Zaten şimdiye dek görüşmelerle sıçrama yapılmaması da bunu destekliyor.
Daha çok dolaşan konuşmalar, saray adaylığıdır. Öyle ki köpürtülen ve adaylık soyunusu yapılan Kutretin yetersizliği, UBP eksenli Ersin hamleleri ile Tatarın dangfgadungaları kağosu, Akıncının yeniden savrulup da boşlukta yeniden sarayda kalma beklentileri peşpeşe deyişik örneklerle konuşuluyor. Bu arada bazı çevreler Tufanı da işaret ediyor. Özellikle, Kutretin köpük patlaması, Ersinin soru işaretleri, bazı sağ ve işbirlikci iş çevrelerinde Tufan desteği seslendirilmesine başlandı. Tufanın da sesizliği, koltuktayken dahi önemli konularda tıs dememesi, sadece güzel konuşarak ama içi boşlukla apolitik kesime yaklaşması ise yavaş yavaş destek seçeneği olarak da konuşuluyor. Umadığımız kesimler, CTP için demediğini brakmayan eski teşkilatcıların ve gerici kesimin Tufanın iyi kişiliği ile ilgilenmesi boşuna deyildir.
Akıncı belli ki tıpkı şimdi sarayda olma nedenleri yani etrafın boşaltılması ve apolitiklikle kişilik arayışlarından nemalanmasıyla yeniden sarayda kalma şansı da güçlendi. Özellikle, Akıncı taraftarları kendileri tarafından epey şişirildi. Kamuoyu ise daha probaganda başlamaması nedeniyle Türkiyenin tavrı görülmediği için de boşlukta dilediğini söyleme veya şöylesine geçiştirme seçeneğini de kulanıyor. Ama, bunlar yine de Guteresin Berlin bekleyişinin de olmasının sorularını da fazla yüksek sesle sorgulayan yok. İç politik duruşlarla saldırganlıkta kulanılan mavzeme haline sokuldu. Ada gerçekleriyle ilgilene yok. Dahası, özellikle “Barış ve çözüm” diyenler veya destek verenler, masaya neyin konulması gerektiğini de önermeme lüksüne sığınıyor. Paradoks deyil mi: Görüşmelere karşı olanalr palavra olsa da seçenekelrini söylüyor, sistemin devamını savunuyor. Oysa. Çözümle sistemin dyeişmesini isteyenler, nedense hangi önerielrle adanın birleşmesini birtürlü söylemekten kaçınıyorlar. Boş iki kelimeyle, içeriğinin ne olduğu net olmayan Federasyon ve iki toplumlulukla sınırlı kalınıyor.
Bu arada K. Kıbrısta şekilendirme devam ediyor. Örneğin, masada da sorun olan nifus ve yurtaşlık gerçeğine rağmen son aylarda nifusun resmi vatandaşlık sayısına Y.1 eklenmelerle sayı artırıldı. Yapılan Türkiye ile anlaşmalar ise içeleşen vilayet kurumlaşması gelişti. Bunlar masada yapılan anlaşmaların tanınması kuralının da olduğunu hatırlatalım. Kimse, Akıncının masaya taşıdığı TC vatandaşlarının Kıbrısta serbes dolaşımına da lafı yoktur. Sadece, birkaç kelime ve cesaretlendirmelerle yetiniliyor. Bundandır ki sık sık görüşmeler ve ayni nakaratlar nedeniyle kitlesel katılım da artık yok.
Guteres yine bu koşulları bile bile görüşme düzenliyor. Önceki görüşmedeki Çavuşoğlu gerçeğine rağmen, bunu rapora koymayarak da ayni girişimi yapıyor. Garantörlük konusundaki öteki ülkelere de laf yok. Türkiye K. Kıbrıstaki gerçekliği, etkin olması beklenen İngiltere garantör ise seçimlerle krizin yeni sayfasına boğulmuşken, görüşmeler yapmanın anlamını enazından bazı mesajlarını birkaç gün sonra almamız mümkün olacaktır. Açıklanmasa da bunun ip uçları mutlaka olacaktır. Şunu önceki görüşmelerden yeniden öğrendik: resmi açıklamalardan çok takınılacak tavır ve oradaki gözlemcilerin satır aralarından yakalanacaktır. Akıncının açıklamaları ve Maksimalist Barışın köftelerini unutmadık. Unutursak, ayni provakatif sonucu yeniden yaşarız.
Bu konuda kısa zaman sonra yine birkaç söz yazma şansımız olasıdır. Ama, gerçekten koşullar ters. Üstelik, Guteres onca dünya olayı varken,Kıbrıs seçkisi de onun politik konumu ve Güvenlik Konsey bakışının da ele alınmasını dayatacaktır. Ama barışçıllarımız ne diyor: “iki lideri cesaretlendirelim”! Belki, Akıncı saray rüyasına bir taşla daha gerçeğe yaklaşma hamlesi olarak da konuşulması da kesindir.****
Bir konuya deyinmeden olmaz: ben bunu makaleme sığdırtmıştım: Türkiyede piskolojik sorunları olan bir kadın, sokakta birçok insana saldırır. Bu arada iki türbanlı kadın da bundan nasibini alır. Türkiyedeki simge kulanım politik provakasyonu yeniden medya tarafından sahneye konulur. Olay, “Türbanlı bacımıza saldırı” olarak geçti. Olayın gerçeğini Türkiyedeki birkaç medya gibi ben de yazdım. Fakat, K. Kıbrısın önemli yayın araçları resmi medya kulanımlı gerçekleştirdikleri için, ayni konuyu “Türkiyede bir kadın, Türbanlı iki kadına saldırdı” diye verdi. Bilmem anlamını anladınız mı!
Burada havalar böyle. Akıncı Berline Guterese gidiyor. Mehmedali öfkelenip, saray hesabı da bozulduğu için de Brejnevlikten AKP acentası olma işbirlikciliğine rağmen yeni rüyaya gitmeme korkusuya veriştirdi. Kutret adeta konuştukca, kendini oluşturan MİT büyüsü bozuluyor. UBP karmakarışıklıkla Türkiyeye ters düşmeme ve saraya gitme yollarının ilacını arıyor. Ama, garip hastalıkla insanlar şunu da söylüyor: “Rumlar masada istediklerimizi kabul etmezlerse, yarın direk karşılarında Türkiyeyi bulacaklar” demekten de geri kalınmıyor. AB kararları, uluslar arası hukuk falan ise umurumuzda dyeil. Şimdi Guteres sayfasından sonra saray oynuna hazır olalım. Ama, kışın hala sert ayak sesleri de yok.