Aşağdaki iki ülke, farklı koşullarıyla makalenin konusu olarak seçildi. Her iki ülkedeki konu farklı olsa da, bizim alacağımız önemli uyarılarla doludur. Kıbrısta yaşamanın net gerçekleri vardır. Bunlar da buranın coğrafyasına göre de ele alma zorunluluğu da kesindir. Örneğin, içeleştiğimiz ve hukuken alt idari birimi olduğumuz Türkiyeden çok farklı konulara yaklaşmamız da normaldır. Türkiye, bölgesel hegemonya ve merkezi siyasal devlet politik çizgisiyle hareket ederken, Kıbrıs dış müdahalelerle şekilenip, iç dinamiklerin silik, adanın resmen ikiye ayrılma coğrafya gerçekleri vardır. Bu farklılık dahi yaşanan gelişmelerle iki kesimin de etkilenmesi veya çıkarlarının da farklılaşması gayet normaldir. Birisi gücüne göre müdahale eden, adamız ise oluşan dış hareketlerle şekilenen daha etkisiz konumdadır. Bu nedenle, Kıbrıs dahil, Ortadoğu bölgesi de aynen mutlaka Türkiye ve K. Kıbrısın ayni şekilde duruş sergilenmesi de zordur. Alınacak dersler de aynen böyledir. Başka açıdan da ikinci örnek olan Bolivya ile kendimize sosyalist diyen çevrenin, mutlaka öğrenilmesi gereken dersler ve deneyinmler de vardır. Son olarak, resmi medya algılarıyla da istenen bilgilerle yetinme sonucunda da yanlış veya çizginize ters düşüncelere de ulaşmanız kolaydır. Tüm bu giriş uyarılarla aşağdaki makaleyi biraz da Kıbrıs açısından düşünerek, öğretici yönünü de sorgulayın.*******
Irakı konuşurken, gelişmeleri deyerlendirirken, mutlaka net gerçeği dıştalamadan tartışmak şart: günümüz ırakı ABD ve destekcilerinin işkali sonrası planlanan ülkenin geldiği sonuçtur. Mutlaka, günümüz ıraktaki ister kitlesel protestolar, ister keskinleşen ayrımcılık veya dış güç müdahale nifus alan boyutları, hepsi ikibinler başındaki ülkenin direk Uluslararsı güçler tarafından işkalinin sonucudur. Bu sonuçla birlikte de başta Amerikanın direk müdahalesi ile yeni ırak şekilenmesinin de kuruluş felsefesine eklemek gerekir. Öyle ki seçimler olsa dahi, özellikle başbakan seçiminde son sözü ABD söylemesi tesadüf deyildir. Bir gerçek de işkal sonrası yeniden ırak şekilenirken, dış sermaye kesimi Petrolu yağmalayarak, ırakın daha bir yoksulaşmasını da getirdi.
Son aylarda ırakta protestolar yaygın şekilde yapılıyor. İçsel sorunlar ve özellikle devletin politikasına karşın sosyal muhalefet tipi ayaklanmalar yaşanıyor. Bunu elbet, kitlesel hareket ile siyasal liderliğin olmama ikilemiyle, bunu başta ABD kulanıp hedefi karşı hegemonya gücü irana yöneltmeye uğraşmaktadır. Bu kitlesel ortaklık ama kendi içinde siyasal iradesizlikle yeniden dış müdahaleli sonuçlara da koşul aşmaktadır.
Konuyla ilgili geçenlerde yazdığım yazıda ele aldım. Aslında, Kıbrıslılar hem Ortadoğulu olmaları, hem direk Emperyalist ırak şekilendirme örneklemi yapılanma gerçeği sonucu ırakı başka gözle de ele almaları şart. Hele de şimdilerde Berlin görüşmeleri ve savunulan, giderek talep olan önerileri de düşünmenin örneklemidir ırak. Öyle ki başta barışçıların sesi Akıncının masaya koyduğu talepler, aslında ıraka ve öteki bazı işkal edilen ülkelere dayatılıp, örnekleşti. Bunlardan da yararlanmak şart.
Doksanlar sonrası Emperyalist genel tavır ve Ortadoğu projesinde şekilendirilip ilk örneklem olan ıraktan da pratikte yaşadığımız sonuçlar vardır. Ulusal tipi devletler tasfiye edilerek, parçalanma veya etkisiz hale gitirilerek,, piyasaya güç devri amaçlanmaktadır. Siyasal parçalanmayı da “ırakta olduğu gibi” kimlikler üzerinden mevkilere dek biçimlendirilmektedir. Mezhepsel ve etnik kimliklerle paylaşım devleti kurdurtulup anayasalaştırılır. Hem dış müdahaleye yatkın, hem de içte tek taraf güçlenmesine de engel olup, bunu tabana dek ayrışmalı yapılara getirdiler. Böylelikle, devlet karar almakta zorlanırken, ayrımlar da adeta sistemin geneline tavır konulmasını da engelemektedir.
Irak son kitlesel tepkilerle, zengin petrole karşın, devletin bulaştığı kirlilikler ile kitlesel yoksulaşmanın zirveye çıkma ikilemi oluştu. Diktatör Saddamın arandığı döneme gelindi! Dikat, Akıncının ısrarla masaya koyduğu yönetim şekli, anayasa biçimi, aynen ırak benzeridir. Hat ta biraz daha ileriye dahi gidilmektedir. Oysa, Ortadoğuluk gerçeği ile de Kıbrıslıların geçmiş yapısı ve kolayca dış müdahaleli koşulların nasıl kulanıldığının bedel ödeyerek yaşanmışlığı vardır. Irak deneyimi ise günümüz dünyasının yeniden benzer uygulamasıdır. Fakat, nedense hep Uluslarası koşullar denilmesine rağmen, kendi yaşadığımız, Lübnan benzer deneyimler veya son yeni versyonlu ırak gerçeğine karşın hala dersler alınmıyor.
Irak işkalinden hemen sonra, ülkenin zayıf devletli, mezhep ve etnik kimlikli paylaşım yönetimi ve ayni kurallı federal eyalet tipi parçalanma siyasal seçkisi uygulandı. Çıkan her başarısızlıkta da ülkenin üçe ayrılma “b planı” da seslendiriliyordu. 74 Sonrası ayni benzerlik Kıbrısta da yaşandı. Hat da 78 yılında o zamanın AET kesimi Türkiyeye iki parçalı seçeneği de masada konuşuldu. Iraktaki tepkiler ve oluşturulan devleti birlikte ele almalı. Yanlışlar söylenirken de özellikle Kıbrısta masaya konulan önerilerin de birlikte sorgulanması şart. Irakta da işlemeyen ve aslında burada fiylen işlemeyecek ve yasadışılıkların yasalaşma hamleli Kıbrıs görüşmlerine tanık olmaktayız. İkinci seçenekler ise fırsata bağlı beklerken, aslında onlar da seslendirmeye, yol ona göre de taşlandırılmaktadır.
Iraktaki ayaklanmalar, siyasal önderlik eksikliği ile kulanıma da açık oluşu kadar, Emperyalizmin denediği yapılanışın da geçerli olmadığı sonucu da sırıtmaktadır. Bunu okuyup, kendilerine barışçıl diyenlerin içini doldurup farklı birliktelikleri aramaları şart. Irakta, ülkede ayaklanmalar yoğun olurken, Kürt yöresinin katılmaması da ayrı bir yazı konusudur. Belli olan, işkal sonrası kurdurtulan Emperyalist nifus alan hegemonyalı yapı hem devletsel hem de kitlesel yanlışlığının bedeli ülkenin yoksulaşması ve en gerici kesimlerin taban bulacağı ülke haline gelmesidir.*******
Ortadoğuyu brakıp Bolivya deneyimine gidelim. Konuyla alakalı birçok bilgiyi burada önceki makalelerimde kısaca olsa da yazdım. Fakat, şu Linyit maden işini ve medya rolu özünü biraz kaçırdım! Bolivyada medya sayesinde de Moralesin hataları bolca yazıldı. Yalanlarla da süslendi. Medya yönlendiriciliği de böylelikle sistemin özündeki politikayı da cılızlaştırdı. Morales elbet konuşulmalıdır. Fakat, olayın özünde, kazanılan ve kimsenin kaybetti demediği seçimi porobaganda medya sayesinde hazırda bekleyen faşist güçlerin ayaklanması ve Moralesin tartışılır geri adım ile kaçışıyla yönetim parlementoda da azınlıkta olan kesimin eline geçer. Medya, bu gerçeği gizleyip, Morales üzerinden olumsuz probaganda yapar.
Korkut Boratavın da özetlediği gibi “Bolivya olayında Moralesin hatalarını bolca yazıldı. Ancak, temelde ülkedeki faşist gerçeği ve darbe olayına pek deyinen olmadı. Konunun özü kaçırıldı”. Bu gerçeklik, sonuçta direnen Bolivya halkı hala sokakta. Haberleri pek yapılmıyor. Sol bu açıdan dünyadaki zayıflığının yeniden kanıtını yaşatıyor haldedir. Başka bir olay da şu:
Bolivyada dünyanın önemli Linyit madenleri bulunmaktadır. Enerjide elektrik veya başka alanlara geçiş nedeniyle pil yapımına da ihdiyaç vardır. Bu piller, Linyit madenleriyle yapılmaktadır. Bolivya Linyit yataklarına dünya sermayesi gözlerini dikti. Morales madenlerin Y.50 payı ile Çin ile anlaştı. Oysa, ABD bu madenleri istiyordu. Ülkedeki Oligarşi ile paylaşma amacındaydı. Bu sermayedarlardan birisi de kendi kendini başkan ilan eden kişidir.
Bolivya konusunda ABD gerçeği ile mutlaka yüzleşmeden konuşulamaz. Elbet, Moralesin de eksiklikleri vardır. 2014 Yılında Arjantin askeri çevrelerin de uayrdığı gibi “Bolivya ordusunda önemli sayıda ABD eğitilmiş üst askeri yetkililerin olduğu” bilgisine de dikat etmedi. Bazı güçlerle uzlaşma istedi. Ordu da bunlardan birisidir. Ayrıca, faşist hareket resmen ırkçı beyaz eksenli ve sermaye destekli yönü de tasfiye edilemedi. Çıkarılan toprak reforumu yasası ise uygulanamadı. Eski gerila bazı kişiler, bunun kurulacak silahlı güçlerle toprakların halka verilmesini de önerdiler. Çünkü, toprak ağaları kulanmadıkları toprakları dahi halka vermemekte direndiler.
Görüldüğü gibi Bolivya oldukça karışık. Karışıklığı ise başta ABD Emperyalizmin bu ülkeyi elde tutmak için gösterdiği dirençtir. Kimse Bolivyadaki darbecilerin faşist niteliğini veya parlemento çoğunluğu, kazanılan oy gerçeğine işaret etmiyor. Bunlar hasır altı ediliyor. Faşist cinayetlere pek yer vermiyorlar.Belki de Moralesin seçimin tekrarı kararıyla geri adımıyla birden karşıtın alevlenmesini de tetikledi. Ama, öz gerçek; Emperyalizim, ülke zenginliklerinin halk paylaşmasına karşı. Ülkeleri sömürüp yerlebir ederek sermayeye kar üstüne kar ekleme politikasını savunuyorlar. Darbeciler ilk yaptıkları işlerden birisi de ülke nifusunun Y.73 cıvarındaki yerli halkın simgesel bayraklarını yakıp indirmeleridir. Tam bir Faşizim ve Emperyalist gerçekli Bolivya deneyimi yaşandı. Sol bunu tartışmalı ve eğer seçenekleşmek isterse hatalar ve öncelikle Emperyalist gerçeklikle bunları çözümlemeye uğraşmalıdır.***
Kısaca, ırak yapısı ile patlayan kitlesel protestolar Kıbrısa savunulanın üzerinden çok mesaj vermekteyken; Bolivya deneyimi de Emperyalizim ve siyasal duruşun önemli öteki yüzü tamamlamaktadır. Bunlar tarihi sayfa olarak geçti. Ama hala siyasal eşitlik adına işletilmeyecek devlet ile etnik kimlikli net çizgili yapıda işler zor olacaktır. Ama ırak ve Lübnanda olduğu gibi artan yoksuluk ve oluşan yolsuzluk cenderesi kurgulatılıp devletleşen ayrımcılığı tabandan gelen seslerle sarsma hamlesi olur. Ozaaman da ortak siyasal irade oldukça önemli hale gelir. Oysa, Kıbrısta barışçıların kelimesel dışında brakın türk rum, Türkler arasında dahi ortak anlayış yoktur. Buda, ülkemizde cirit atmak isteyenler veya hegemonya hesapcılarına gayet güllerle örülen alan taaktimi yapılmasına neden olmaktadır.