Orta Doğu’da hele hele son günlerde savaş ve sorunlar artarken, PRIO ve Frederick Ebert Vakıflarının Lefkoşa Yeşil Hat üzerinde düzenledikleri aynı başlıklardaki paneller gerçekten aydınlatıcı oldu. Orta Doğu’da Irak ve Lübnan’dan hatta oradaki son halk hareketlerinden söz edildi. Gerçi Suriye konusunda pek konuşulmadı ama bir arkadaşımızın Kürt sorunundan bahsetmesi de oldukça faydalı oldu. Bu arkadaşımız etnik hegemonya kurulan ülkelerde maalesef ulusal sorunların da çıktığına ve dolayısıyla da karşı milliyetçiliği ve tabi ki sorunlarla iç kaosu da bu tip ülkelerde davet ettiğine dikkat çekti. Kürtlerin bazı ülkelere göre terörist Kabul edildiğini ama gene bazı durumlarda da bunun Kabul edilmediğini, mesela PYD için ABD’nin terörist değildirler saptaması yaptığını ama PKK’yı meclislerinin terörist diye nitelediğini konuşmasında belirterek, çelişkilerin varlığına da dikkat çekti. Ona göre bu tip ülkelerde sorunun çözümü insanların olgunlaşmalarıydı ama gene bu ülkelerde demokratikleşmenin de sorunların, bilhassa etnik hegemonyanın bitmesine yardımcı olduğu da bilinmektedir. İsviçre örneğinde olduğu gibi yaklaşık iki yüzyıl önce bu ülkede etnik sorunlar varken, ülkede demokratikleşmeyle bu tip sorunların bittiği de görülmüş ve federasyonla bu ülke etnik sorunlarını çözebilmiştir. Gene Lübnan konusunda da epey sözedildi. Lübnanda maalesef politik çözümsüzlüğün getirdiği sorunlar yanında, şu anda ekonomik bir çöküntü başgöstermiştir. Oradaki etnik grupların ülkedeki belli alanları idare etmeleri, Maronit ve diğer etnik grupların yönetimde söz sahibi olmaları da maalesef diğer etnik grupların tepkisini çekmekte ve sorunları artırmaktadır. Konunun Anayasa’da varolduğunu, bunun yanında egemen kesimin veya yöneticilerin aynı zamanda sömüren veya işadamı kesimler olmasının da son zamanlardaki sosyal patlamada belirleyici olduğu da gözlemlenmektedir. Hatta Lübnan’da bazı ileri gelen ailelerin hem ekonomide hem de politikada sözsahibi olmaları da ayrı bir sorun olarak bugün sosyal patlamanın başlıca sebepleri arasındadır. Bir konuşmacının anlattığına göre son zamanlarda ortaya çıkan halk hareketi aslında geçmişteki 1980’lerde gördüğümüz iç savaştan farklıdır ve şu anda halk, refahtan daha fazla pay alma, daha fazla demokratikleşme istemektedir. Bu hareket içinde Hızbullahçı’ların da olması ve taleplerini gene halk çoğunluğuyla bütünleştirmeleri de oldukça ilginçtir. Konuşmacılardan bir kadın arkadaşımız bizlere gene Ürdün konusunda da bilgiler vermiştir. Ürdün’de Haşimi Hanedanlığının anti-demokratik bir rejimi vardır ve orada da halk kitleleri anti-demokratik rejimden memnun değildir.
Avrupa Birliği konusunda yapılan konuşmalarda vatandaşlık konusunda gerek Yunanistan ve gerekse Kıbrıs Cumhuriyeti eleştirilmiştir. Yunanistan’da göçmen akışı da gene ortaya konmuş ve Yunanistan’ın buradaki göçmenleri geri ülkelerine göndermek için hazırlıklar yaptığı da söylenmiştir. Bu arada Avrupa ülkelerindeki ırkçı partilerin son zamanlarda yükselmeleri de bu göçmen akınıyla ilintilidir. Güney Kıbrıs yani Kıbrıs Cumhuriyeti ise yüzbine yakın Suriyeli’ye ev sahipliği yapmakta ve bu durum da bayağı sorunlara ve şikayetlere de yol açmaktadır. Son zamanlarda Kıbrıs Cumhurtiyeti’nin Çin, Kamboçya ve Tayland ülkelerindeki liderlere AB pasaportu dağıtması da eleştiri konusu olmuş ve panel sırasında Kıbrıslırum vatandaşların da bundan şikayetçi oldukları gözlemlenmiştir.
Tartışma Bölümünde Kıbrıs Konusuyla Litvanya-Kuzey Avrupa ülkeleri konusunda panelist bir arkadaşa sorduğum soruyla bu konu gene tartışılmış ,Kıbrıs konusuyla Rusya’nın Litvanya’yı İkinci Dünya Savaşı sonunda işgal etmesi konusu tartışılmıştır. Aslında AB’nin oradaki Rusların AB vatandaşı olmasını Kabul ettiği, oradaki yerli nüfus ve devletin bunu reddettiği konuşulmuştur.
Aslında bu tip sorunların demokratikleşmeyle ilintili olduğu da panel sonunda belli olmuştur. Fakat bu konuda AB ülkelerinde bile hala daha daha şeffaf bir siyasetin olmadığı da ortaya konmuştur.