Suriye coğrafyasından Kıbrıs’a – Ulus Irkad

1432

On seneden fazladır Suriye’deki olaylar önce bölgeyi şimdi de dünyayı etkilemeye başladı. Hele hele son Türkiye’nin Barış Pınarı Operasyonuyla Sayın Akıncı çok barışçıl ve dengeci bir bildiri paylaşınca, anlaşılmaz bir şekilde, saldırıların  ardı arkası kesilmez oldu. Türkiye’deki en baştaki Tek Adam olan Cumhurbaşkanı’ndan muhalif partilere, hatta Kemalist, İslamist, Türkçü aydın ve yazarlarına kadar bir saldırı başlatıldı. Akıncı’nın indinde Kıbrıslıtürkleri aşağılamalar ve de sövgüler tüm medyayı sardı. Aslında sadece Suriye Sorunu değil, daha önceki Orta Doğu coğrafyasında da bu kadar hareketlilik görülmüştü ama şimdi daha da çok baskı ve tehditler uçuşmaya başladı. Niye böyle oldu? Bu neyin sonucu, bunun çözümü ne? Gene öncelikle koyalım; ilk defa olarak bir Orta Doğu ülkesindeki olaylara karşılık, Türkiye Devleti kayıtsız kalmadı ve tüm ideolojisi, taraftarlığı, mezhepçiliği ve de siyasallığı ile içine daldı. Rasyonel miydi bu hareket? Yani 90 yıllık Türkiye’nin politik tavrına uygun muydu? Şunu da koyalım; 1950’lerde, Kuzey Afrika’da bilhassa Cezayir Sorunu sırasında da Türkiye şimdiki gibi demokratik ve çağdaş olmayan, Cezayir halkıyla değil ama, orada kolonyalist olan Fransa’dan yana ağırlığını koymuştu. Daha sonra da gerek İsrail ve Araplarla ilgili politikalarda el altından, aslında Türkiye gene benzer politikalar ortaya koymuştu ama “Yurt’ta Sulh, Cihanda sulh” politikalarını bırakmayacağını her Allah’ın günü vurgulamaktaydı. Türkiye Irak ve Suriye’de taraftar olacağını bizzat 1990’lı yıllardan sonra ortaya koymaya başlamıştı. Neydi peki bu tavır değişikliği? Açıkça yazalım: Kürt Sorunu… Türkiye Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti kurulmasına karşı çıkılmadığı ve de pasif kalınmasından rahatsızdı. Bu gibi hareketlerin kendi toprak parçasını etkileyeceğini, böleceğini savunmaktaydı (Aksine Kıbrıs’ta bölünmeden yanaydı).TC’ye göre çevredeki Kürtlerin kazanacağı bir özerklik, bir değişiklik veya bir muhtariyet, kendi geleceği hatta toprak bütünlüğü için bir tehlikeydi. Öyle miydi? Bunun yanıtlanması lazımdır. Bileşik kaplar teorisinin sosyoloji ve siyaseti çok yakından etkilediği sosyolog ve gerçek politikacılar tarafından çok iyi bilinmektedir. Bir başka ülkede bölünmeyi Kabul edip de kendi ülkenizdeki bölünmeyi Kabul etmemeniz çelişkidir ve bu yanlış ve çelişkili politikalarınız hemen size olumsuz olarak etki eder. Bunun çözümü de hemen demokratikleşmek,etnik toplumlarınızı veya farklılıklarınızı demokratik olarak özgürlük içinde yatıştırmak, tatmin etmektir. Tabi ki bu manevranız toprak bütünlüğünüzü koruyacaktır.

Türkiye, Irak ve Suriye hatta İran’daki bir Kürt hareketlenmesinden korkuyorsaydı bunun tedbirini, demokratik olarak şiddet kullanmadan almalıydı. Üniter sistemlerin de demokratikleşebileceği, hatta federasyona gitmeden bile aynen Fransa’da olduğu gibi, ulusal sorunlara çözüm getirileceği bir gerçeklik vardı. Ama Türkiye’de egemen kesim aslında bir demokratikleşmeye karşıydı. Değişime karşıydı çünkü Türkiye Batı aydınlanmacılığından bir nebze bile faydalanmamış, Osmanlı baskıcılığını Kemalist Deverimlere rağmen devam ettirmekte, Kemalist devrim çerçevesi bile bir temele oturmamış, nereye çekilse giden ama Batı’ya karşı da sırtını dönmeyen bir değişimdi herşeye rağmen.

Kuzey Kıbrıs’ta ise, bizde, şu anda sol örgütlenme çok zayıf, sivil toplum örgütleri dağınık, topluma liderlik yapacak bir örgütlenme modelinden muaf, hala daha kendini tatmin etmeye çalışan, durum ve ortamı eleştirmeyen, sol ve demokrat ve de aydınların bir dağınıklık içinde olduğu bir ülke. İşte Sayın Mustafa Akıncı söylemlerinden de çok bu son  aylarda eğer seçimlere de girmeye çalışacaksa, bu örgütlenme modelini, çoğulcu demokrasi ve de emek platformu çerçevesi içinde örgütleyip, cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidecekse başarılı olacak. Sövgü ve saldırılar şu anda Akıncı’ya takdir ve başarı yolu açmışsa bile, başarının bu çoğulcu , özgürlük ve insan hakları dinamizmi çerçevesinde olacağı algılanmalı, örgütlenilmezse, tüm toplumsal kesimler toparlanmazsa, sonuçta tüm muhalif kesimleri ve de Sayın Akıncı’yı hüsran da bekleyebilir. Benden uyarması…