Okul inşaatı çöktü. Tam da ülkemizde inşaat yarışı hızlanmışken okul bize ders veriyor. Bir inşaatın parasını ödemeye halkımıza kimsenin anlatmayı beceremediği güvenli bir inşaatın nasıl yapılmasını tartışıp öğreneceğimizi varsaymış gibi oldu.
Ne yazık ki yanıldı çünkü en patırtılı eleştiri “Halkın partisi ve UBP döneminde olan” diye başladı. Bir inşaatta, okul olsun olmasın, nasıl güvenliğin denetlenmesi gerektiğini bilen insan yokmuş gibi suç yalnız siyasi iktidara atıldı. Halbuki tüm inşaatlar işçi sağlığı açısından başlayıp son gününe kadar denetlenir. Daha doğrusu denetlenmelidir. Devlette görevlilerin maaşlarını halk öder ve bunu bekler.
Mimar ve Mühendisler Birliği işyeri denetimi için kendisine yetki verilmesini istedi ise de verilmedi dolayısıyla devletin hükümet yani yürütme organı tam sorumluluğu aldı.
Bunun anlamı nedir? Devletin yürütme organı yasayla yetki alır ve hukuk devletinin işlerini yürütür.
Onun için bu işi nasıl yapacağının ayrıntılarını düzenler ve kimlerin nasıl ne için görevli olduğunu uygulayacak olan her görevliye belirleyip iletir, işin yapıldığını izlettirir ve hataları giderecek olanları da görevlendirir. Liyakat sistemi denilen veya denilmeyen her yönetimde asıl olan işin yapılması yetmez yapıldığının denetlenmesinin de kayda geçirilerek kanıtlanması gerektir.
Bir okul inşaatı göçerse bu konular halkın duymak isteyeceği bir haberdir. Onun için basın okul inşaatı çökmemeli iken çöktü ise neden çökeceği bilinemedi, ne gibi hatalardan çöktü, devletten hangi merci o hataların olmamasını sağlamakla görevli idi, çöküşten sonra kime hesap sorulacaktır konuları haberde işlenmiş olmalıdır. İş orada da kalmaz. Hataları izlemekle görevli makamlardan olan polis ve bazı hallerde savcılık ne yapmaktadır diye habere de konu edilmelidir. İlgiliyse polise incelemesini bildirmiş midir öğrenilmelidir.
Bir okul inşaatı ihmal nedeniyle çökmüşse ki başka türlüsü ülkeye bozuk malzeme girmektedir demektir, konu daha önemlidir. İlgili gümrük memurları da kalite denetimini yapamıyor demektir.
Bunlar çağdaş devlet yönetiminin görev ve yetkileri arasındadır. Bir okul inşaatının çöküşü gibi bir skandal karşısında ayaklanan bir halka sorumlu diye hükümetten birisini göstermek kırk elli görevlinin görev ihmallerini ve esas suçlu yani doğrudan bozuk malzeme, yetersiz miktar, hesap yanlışı ve varsa müfettiş ihmali yanında bir yığın daha hata işlenmesini görmemek demektir. Elbette bakan ve hükümet esas sorumludur ama denetimle görevli merciler de hemen arkalarından gelmektedir. Habercilerin de tüm sorumlulukları haber konusu yapıp denetlemesi gerekir.
Memur olup da görevi yapmayanı yakalayamamak sistemin sakat olduğunu gösterir. Memur görevleri ile doğrudan ilgili gibi görünmeyen hataların izlenip düzeltilmesinden de sorumlu olduğu görevi yapmadığında ona da hesap soracak birileri yoksa görevinin genel kamu hizmetlerinin kalite denetimini yapanlar o açığı kapatırlar onun için önce onlara bakılır sonra kaliteyi arttırmakla görevli olanlar hesaba çekilirler.
Hesap sorulmuyor diye bir kanı varsa o zaman hükümetin devrilmesinden başka çare yoktur.
Bir ülkede daha işin başında hükümet mensupları konu edilirse orada demokrasi yoktur. Belki de bizdeki gibi seçme seçilme gibi bir iş yapılabilmektedir ama terör estirildiği için halkın içinden eleştirilmesi gibi eleştiri yapılamamaktadır demektir. Bizde bir de bize yardım eden TC vardır. Üç yıllık ulusal programdaki eleştiriyi yaptı ve burada seçimlerin de çare olmayacağı bir yozlaşmış yapı vardır. Onun için seçimlerde Kıbrıs konusunda aralarında tartışırlar ve ona göre oy kullanırlar böylece de etkin ve verimli bir yönetim kurulamaz popülizm egemen olur diye durum anlatıldı.
Liyakat sistemi ağızlardan düşmez ama görev tanımı yoksa liyakatten kim ne anlar, herkes başarılı görülmez mi? Bakalım kozca okul gövdesi çöktü ve insan yaralandı diye kaç kişi sorumlu tutulacak
Askeri cephanelik havaya uçtu ama kime ne hesabı soruldu? Hesap verme alışkanlığı olmayan Türkiye burada bakanlardan da üst düzeyde yetkileri olan sektör sorumluları ise duruma hâkim de bize hesap mı verecek! İşte yollarda Türkiyeli şirketlerin işleri… Kim hesabını sorabiliyor ki? Gönyeli ile Lefkoşa belediyelerinin kavgası sonrası Türkiye şirketi bize karışamazsınız demedi mi? Karışabilen oldu mu?
Halk bunları izler ve sonuç çıkarır. Onun için değil mi baktı gördü çare yok elçiliğe başvurmaz mı?
Halkımız bilir ki son söz Ankara’nındır ama gene de hesap soracak diye partileri eleştirir. Ama partiler sorumluluğu ele almağa uğraşmamalarına itiraz etmelidir. Sorumluluğu ele almaya kalkışan partilere destek olmamak da onun kabahati…
En büyük partinin başında uluslararası tutuklama emri asılı da olsa hot hot eden biri dururken çare bekleyemeyiz ama uyum sağlayayım da ben de iktidara gelip taraftarlarımıza destek olalım diyen daha belâdır. Gereken oy almak değil seçildikten sonra yetki ve uygulama olanağı elde etmek önemlidir.
Hepsinden önemlisi halkın seçmeyi bilmesi ve popülizmin çare değil köstek olduğunu anlamasıdır. İnsanlarımız oyuyla kendisinin kurtulsa da çocuklarıyla karanlıklara dalacağını anlamasıdır. Kim ona arka çıkarsa kendisinin maliyetini Halkın Yani gene kendisinin sırtına yüklediğini anladığı zaman çare bulunacaktır.