yaklaşımlarÖzkan YıkıcıDaldan dala sorgulama metolojisi – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Daldan dala sorgulama metolojisi – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Öncelikle 12 Aralık Arif hoca için birkaç söz edelim: Arif Hoca, Kıbrıs coğrafyasının ilginç simgesidir. Yine, Kıbrıslılık veya işbirlikcilik ruhiyesinin de düşünce biçiminin de odağıdır. Kimisi abartarak, kimisi Mitleştirerek veya bazısı da karşıtlıkla kötüleyerek tektip Arif algısıyla kişiyi biçimlendirme yapmaktadır. Hocanın sonuçta gerçeği tüm kaçışlara rağmen istenmese dahi sonuçta itiraf ediliyor. Arif Hoca, TMT komutanlığından, Muhalif sendikacı, Ulusalcı çizgilerde savrulan duruşları ve çeşitli sosyalist düşünceleriyle, oradan oraya geçiyordu. Sonuçta, Kıbrıslı kimliğinin ve sosyalist arayışlı simge olarak hayata gözlerini yumdu. Nedense, Arif Hocanın onu deyer yapan gerçekliği deyil de ihdiyaca göre alınıp abartılan veya yerilen kişi olarak hala yaygın şekilde konuşturulması da için travması haline geldi. Oysa, Arif Hocayı Arif yapan gerçek duruş, onun hangi görüşte olursa olsun, çekinmeden duruşunu sergilemesidir. Hem TNT hem Sendikacı, hem KKTC ilanını savunan ulusalcı, hem Sosyalist arayışla işkale karşı olma duruşu ve sonunda Kıbrıs kimlikli Sosyalist yol içindeki kişi olarak direk çekinmeden mücadeleyle takındığı tavırlarla kimlikleşti. Direk örgüt lideri olmasa da sendikada öne çıkan tutumu, her konudaki net kendine göre tutumuyla Arif hoca kendine has mücadele kişiliği ile Kıbrıs tarihinde yerini aldı. Tartışmalardaki tavrı veya net söylediği söz le önemli ifade haykırması sonucu, Arifin sözleri veya duruşu ile mücadele katgısıyla Arifleşti. Hiçbir siyaset tek başına onu alıp kendinleştiremez. Sola karşı oluşla, inanılmaz sosyalisgtleşme çizgili geniş ufkun deyeri olarak önemli zamanlarda söyledikleri ve yaptıklarıyla yerini buluyor. Kıbrısta hapis yatan, yazıları yasaklanan, ekranda son anda yasaklanan çenberlerden geçti. Herkes, kendine göre olumlu veya olumsuz bir Arif hoca kolayca bulur. Hem de net duruşlarıyla da sahiplenerek.

Dönem dönem Arif hocayla bazen tartıştım, bazen uzlaştım ve bazen de araştırma kaynağı olarak kulandım. Ayni köylü kökenimizle de derinleşen tartışmalarda köylücülükle yumuşatığımız anlar da yaşandı. Şu konu hala karanlık kaldı. Ben Arif hocayla ilk siyasi diyaloğa girerken; Amcam Mehmet bana Arifin iki konuyu iyi bildiğini söyledi. Birisi Aygasyano, ötekisi de şu kağoslu gibi olup aslında araştırmacının bulup da şimdilerde pek seslendirilmeyen Banyo katliyamıydı.

1977 Yılında Öğretmenler sendikasında ben arife bu soruları sorduğumda, Aygasyano veya Tahtakale olayları 58 olaylarını kolayca aktardı. Nedense, Banyo katliyamı konusuna “bunu yaşayanlar anlatsın” deyip bana D.A  ve İ. İsimlerini verdi. Ayni isimleri daha sonra Alpayı da ekleyerek beraber araştırma yaptığımız Şefket Rado ile de ulaştık. Neyse, ben her fısatda hocaya Banyo sorununu sordum. Ratyo Mayıstaki bir prokramda da aynen son dönemlerinde vurguladım. Hoca,heycanlar içinde şu yükselen hastalılklı sesiyle konuştu: “Herkes bildiğini anlatsın. Ölüp gidecekler. Neden onca olay yaşanıp da Banyo katliyamı kadar sorunlu konuşulmuyor? Bunu direk bilenler açıklasınlar” dedi. Türkler yapmadı veya Rumlar yaptı diye bir ifade hiç kulanmadı. Hep, birilerinin bildiklerini anlatmasını istiyordu. Arif hoca, Kısaca, duruşuyla ve yerinde tepkisiyle Kıbrıslıların pek yapmadığı tavırla simgeleşti. Mertlik üstünden Mitleştirildi. Yalnız, neyazık ki onun dediklerine pek karşı çıkan olmazken, Kıbrıslılığın imgesi olarak kabulenmesine rağmen, Mücadelesine saygı gösterilirken, seçimlerde Hocaya ayni destek hiçbirzaman sandıkta verilmedi. Buda Kıbrıslıların kaypak tavırlarının klasik sonucudur. Tekrardan Hocayı saygıyla anıyorum.*******

Garip bir dönemden geçiyoruz. Aslında, bildik olmasına rağmen, bilmemezliğin de esirliğinin acı sonucunu yaşıyoruz. Özellikle, Türkiyenin BOP ile eş başkanlık genel Emperyalist strateji sonucu Siyasal islama yönelmesiyle, önce devlet içi ve sonra toplumu şekilendirme yönelişi ile tekrardan geçmiş gericilikle şimdiki piyasa modelli kurumsalaşmaya geçiyor. Buna yönelik de siyasetler tırmanıyor. Emperyalist yapıdaki hegemonya krizi ile ekonomik durgunluk yapısal genel koşullar de gelip çat tı.Bunu Türkiye Erdoğan rejimi hem sistemle birlikte çıkar faydacılıkla da kulanma ikilemine hızla yöneldi. Bu, kriz ile çözümsüzlükler kırılması oldukça başta ABD Türkiye sorunları da yaşanmaya başlandı. Üstelik, ABD içinde devlet içi çelişkilerin de derinleşmesi de tuz biber ekti.

Bunlar direk kimine göre Alt birim bazılarına göre net işkal altındaki K. Kıbrısa da yansımaması olamazdı. Annan planında Kıbrıs ayağı öne çıkarken, aslında Türkiyedeki devlet içi krizin de derinleşme dönemiydi. Sonuçta, Kıbrısta bazı ayarlar olurken, Türkiye rejimindeki kayışla, buradaki işbirlikcilerin okuyamamaları nedeniyle Denktaşın “yıkılmaz” denilen karyeri, birden sonlandı.

Devamında, Türkiyedeki siyasal İslamlaşma ile geriçileşme ile buraya daha net yansımaları da yayıldı. Tarikatların  gücü eğitimdeki dinseleşme, giyimden öteki davranış şekleri ve sosyolojik kriminal olaylarda her alanda kendini normaleştirip yerleştirmeye devam ediliyor. Tabi ki Türkiyede nasıl Yeni Osmanlıcılıkla Lozana dek dokunma hamleleri direk buraya da geldi. Örnek, Vakıflar olayı ve yeniden adanın fetihci yerleşim kurallarıyla sahiplenme siayseti hızla yayıldı. Maraş gibi görünen önemli yüz su parası ödenmeme nedenine dek Osmanlı tipi kafa yapısıyla yerleşmeye başladığına tanık olduk.

Daha gerçekliği, tıpkı Deniz alanlarındaki hegemonya politikasında K. KIbrıstaki Eroğluna imza atırılarak alan sahibi ve hukuki hak probagandasına mavzeme yapıldı. Nedense K. Kıbrıslı bilimciler dahi şu soruyu sormadı: “Türkiye deniz hukuku belgesini imzalamama nedenlerinden birisi adaların münhasır alan boyutu olduğu gerçeği varken; Kuzey Kıbrısla nasıl münhasır alan imza ediyor” paradoksu sorgulanma cesareti olmadı.*****

Erdoğan rejimi,Türkiyede devlet içi mücadelesini sistemin de desteği ile kazanırken, düşünsel olarak dış politika idolojisine hep Osmanlı mirası üzerinden idolojikleştirdi. Bunu fark edemeyen veya konuşmak istemeyenler ne Kıbrıs ne Suriye nede son Lipya olaylarını anlayabilirler.********

Türkiye ABD ilişkilerindeki sorunlar ve bu direk ABD içi devlet çelişkilerine de yansıması, bazı durumların da canlanmasına neden oldu. Türkiye yaklaşık 1  asra varan süreci yaşadı. Lozan gibi tarihi yeni anlaşmayla devletinin ve topraklarının resmini çizdi. Fakat, özellikle muhavazakar kesim ve elliler sonrası Kemalist devletciler bu anlaşmanın özünü pek de anlamadıkları veya kabulenmedikleri görünüyor. Üstelik, bu çıkışlar, Türkiyenin yeniden Natodan Özel Harp dayreli Amerikan çenberine girmeleri ile onların da teşvikiyle hızlandı. İlk uygulama, resmen Kıbrıs politikasında Özel Harp dayresinin ilk denemesiyle gerçekleşti. Ardından, devletcilik adına eski Osmanlı miraslarına yönelme oldu. Bundandır ki Osmanlı hele de son döneminde yaşanan gelişmeleri hiç sorgulamadı. Yüzleşme yapılmadı. Bunlar, sistemin işine geldiği müdetce de dokunulmadı. Bu alanlar özellikle Ermeni ve Kürt boyutu oldukça karanlıklara sokulup sanki yok olacakmış gibi de tabulaştırılıp devletsel öze konuldu.

Yüzleşememe sonucu da günü geldikçe bazı kesimler bu dokunuşu kendileri istediği zamanda gerçekleştirme hamleleri yapıyor. Bunu direk tam da ABD Türkiye ve ABD içi kırılmaların olduğu bu dönem gündeme gelmesi tesadüf deyildir.******

Kıbrısın hem eski sömürge efendisi hem de yeni dönemin önemli garantörü olan Birleşik Kralık veya İngiltere de seçimler hem de kriz nedeniyle erken şekilde yapıldı. Herkesin deyişik beklentileri olan bu olay, aslında beklenen ama gelecekte kuşkuları artıran sonuç çıktı. COnsonun Muhavazakar partisi, hem de sandelye sayısını artırıp tek başına hükümet kurma gücünü elde ediyordu.

Umut gibi gösterilen, sola yönelen kamusal prokramıyla beklenti oluşturan, ancak acıdır ki kendi partisinde dahi ikilem yaratan Korbının işçi partisi beklenen kazancı sağlayamadı. Buda öteki gerçeklik. Halbuki, önceki yazılarımda da yazdığım gibi: “Conson AB ayrılması Korbın ise kamusalaştırma sol prokrmamlarla seçime girdiler”. İki farklı cepeden oluşan seçim meydanı giderek yükselen milliyetciliğin faşizme de kayışıyla kitleler Breksit ilkine ağırlık verip gelecekteki İngiltere taplosuna su taşıdılar. Ayrıca, özellikle milliyetcileşen Britanyada alt yapılarda “iskoçyada olduğu gibi” oradaki ulusalcılık da sandelyeleri aldı.

İngilteredeki Kıbrıslılık varlığı, adamızın garantörü oluşu, burada hem de bölgeye müdahalede ve istihbaratda kulanılan İngiltere üstü olup İngiliz toprağı tanımlanması koşullar yarının Britanyasında oldukça direk burayı yakan yansımalar da olması kesindir. Hele de AB çıkışı gerçekleşirken, ikili yapı durumu karışıklık yaratmaya adaydır.

Olayın genel etkisi iki noktada olacak: birincisi, COnson ile yeni faşist dalgasına bir lider daha katılacak ve Tramp Bilsanaro, Modi ve COnson ekseni oluşacaktır. İkincisi ise sistemdeki ticari savaşlara yeni boyutla, Eğer denilen şekliyle ABD İngiltere yeni anlaşmalı ortaklaşma sonucu Çin ve AB ekseniyle yeni sorunların da oluşması kadar, ABD Britanya itifakının da devletler düzeyinden uluslar arası konuma dek getiri götürüleri gerçekleşecektir.

Tüm bunlar net bir gerçekle buluşuyor: İster dünya ister se dar alandaki K. Kıbrıs, yeni krizlerin mesajlarıyla karşı karşıya kalmaya hazır olmaları gerekir. Denizlerdeki hegemonya mücadelesi, çıkmazlardan çıkmazlara giren Ortadoğu, Türkiyedeki rejimin hem siyasi İslam eksenli hem de fırsatları kulanma algısı adeta kuşatılmış kördüyüme geldi. Buna ek olarak ulusalaştırılan Lipya krizi veya yeni ticari savaşlarla başkalaşan itifakların da sarsıntıları adayı batırmaya dek adaydır. Bunlar bilinmeden veya görmek istenmeyerek sınırlanan alanda demokrasi ile uymayan işbirlikci onursuz teslimiyetle dans edilirse, “geldi de haberin yok” sonucuna farkında olmadan gelinecektir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin